İlkokulda yerli malı haftası yapar; mevsim sebzeleri - meyveleri okula getirirdik. Bu önemli günde etkinlikler yapardık.

Yerli malı yurdun malı

Her Türk onu kullanmalı.

Bu satırları o günlerden bu günlere ezbere bilmeyenimiz yoktur, dilimize pelesenk olmuştur.

Bizler ilkokulda ülkemizin tahıl ambarı olduğunu, Konya Ovası'nın buğday yatağı olduğunu öğrendik. Çukurova pamuk diyarıydı. Ege Bölgesi zeytin ve zeytinyağının başkentiydi. Denizlerde balık boldu, Karadeniz hamsi cennetiydi. Boğaz'ın lüferi meşhurdu. Meyve ve sebze yetiştiriciliği bakımından ülkemiz coğrafi olarak tüm özelliklere ve yeterliliklere sahipti. Mercimek, kuru fasulye, nohut boldu. Bakliyat en hesaplı üründü. Karadeniz çay deposuydu. Ceviz, badem ve fındık gibi ürünler lüks değildi. Şanlıurfa fıstığı ile bütünleşmişti. Erzurum ve Kars yöremiz hayvancılıkla geçimini sağlayan tüm ülkeye yeten illerimizdi. Kısacası kendi kendimize yetebilen nadir ülkelerden biriydik.

Sonra her şey yavaş yavaş ithal edilmeye başlandı. Ata tohumlarımız; hibrit tohumlara yenik düştü. Hibrit tohumları kullanan çiftçi ilk hasatta fazla ürün aldı ama tohum anlamında dışa bağımlı oldu. Uygulanan dış ticaret politikaları ile ithal ürünler, yerli ürünlerden daha uygun fiyata bile satıldı.

Rusya'dan buğday, Meksika'dan kuru fasulye, Almanya'dan incir, Sri Lanka'dan çay bile ithal ettik.

Zamanla üretici küstü. Tabi doğada değişiyordu. Coğrafi koşullar aynı kalmadı, kuraklık başladı, yağışlar azaldı. Sulama alanları zamanla yok oldu. Ekim alanları küçüldü. Zaten bir kısmı inşaatlara gitti. Otlaklar azaldı. Ankara keçisinin bile nesli tükenmek üzere! Denizlerimizdeki balık azlığından, kaybolan türlerden hiç söz etmiyorum.

Bu günlerde ise tüm gıda ürünleri cep yakıyor. Pazarlar fiyat konusunda marketlere denk. İnsanlar akşamüstü, toplanma saatine yakın pazar alışverişlerini yapmayı tercih ediyor. Çoğu insan alacağı bir ya da birkaç üründen fiyatı nedeniyle vazgeçiyor. Canı çektiğinden değil ihtiyacı olduğundan alıyor. Bir zamanlar Avrupa ülkelerinde taneyle meyve – sebze alındığını duyduğumuzda 'bu nasıl iş?' der; tuhaf hatta gülünç bulurduk. Ne yazık ki bizlerde artık kilo ile ürün almaktan vazgeçtik. Tane hesabına döndük.

Yılın sonuna geldiğimiz günlerde ayçiçeğine %73, tavuk etine %70, mercimeğe % 42, süt ve süt ürünlerine %35, ekmeğe % 26 zam geldi. Nedeni ülkemizde tükettiğimiz her üründe enerji, tohum, gübre, gıda ilaçları vs. girdilerle dışa bağımlı olmamız.

Çocukluğumuzda ezberlediğimiz satırların ait olduğu şiirin devamı ise şöyledir.

Büyüyüp gelişmek için
Daha güçlü olmak için
Çalışmalı kazanmalı,
Yerli malı kullanmalı.

Sanırım bu saatten sonra yapmamız gereken bu yolda hızlı adımlarla ilerlemek olmalı.