Günlük yaşamda telepati kelimesini sıkça duymuşuzdur. Beş duyu organının yardımı olmaksızın gerçekleştiği düşünülen bilgi aktarıma telepati denilmektedir. Duygu, düşünce veya hislerin ruhsal yolla aktarımı olarak da tanımlanabilir. Eski çağlardan beri insanların ilgisini çeken bu durumla ilgili ciddi olarak yapılan çalışmalar 1930’lu yıllarda başlamıştır. Günümüzde de yoğun olarak bu konu hakkında çalışmalar yapılmaktadır.
 

Telekinezi ise ruhsal güç kullanarak nesnelerin hareket ettirilmesi olayıdır. Bilimsel olarak telekinezinin gerçekliği ispatlanmış değildir.
 

Geçmiş yıllardan günümüze kadar telepatik veya telekinetik olduğunu söyleyen birçok insan ortaya çıkmıştır. Bu insanların kendilerinde olduğunu düşündükleri durum hiçbir fiziksel güç-yetenek kullanmaksızın sadece düşünce yoluyla başka insanların duygularını anlayabilme veya nesneleri hareket ettirebilme yetenekleri olduğuydu. Bununla ilgili olarak sahne ışıkları altında, çeşitli efektlerin olduğu ortamlarda işi biraz sahtekarlığa ve şarlatanlığa vuran gösteriler yapıldı.  Örneğin bükülen kaşıklar, yerinden oynatılan masa ve sandalyeler gibi.
 

Burada asıl sorun bilim ile sahte bilimi ayırabilmekte. Bilimin güvenilir oluşu bilimsel metotlar sayesinde tamamen tarafsız olması ve tarafsız materyaller kullanılarak gerçekleştirilmesidir. Sahte bilimde ise bilimsel metotlar yer almaz ve değişkenlik gösterir.
 

Bilimsel olarak kaşık bükme durumunu ele alırsak bunu yapan kişinin bize bilimsel bir dayanak da sunması gerekir. Bunu yaparken geçerli olan fizik kanunlara atıfta bulunabilmelidir. Kütlenin korunumu yasası veya kuantum fiziğine aykırı olarak nesnelerin eğilip bükülmesi veya yer değiştirmesi durumu açıklanamaz.
 

Beynimizde gerçekleşen düşünceler ses ve ışık dalgaları gibi fiziksel dalgalar yayabilmektedir. Bu da beynimizin çevresine bazı sinyaller gönderebildiği anlamına gelmektedir. Bunlar bizim kontrol edebildiğimiz sinyaller değildir, bunun bir nedeni de çok düşük frekanslı olmalıdır. Bu düşük frekans düzeyinin de vücudumuz fiziksel bir tepki vermeden nesneleri hareket ettirecek gücü bulunmamaktadır. Ancak kullanılacak bazı teknolojik aletlerle beyin dalgalarının frekansları kuvvetlendirilebilirse nesneleri hareket ettirebilmek mümkün olabilir. Bu da elbette yapılacak bilimsel çalışmalara bağlıdır.
 

Telepati durumunda ise iş biraz daha karışık, çünkü bu aşamada hem bilgi veren hem de bilgi alanın telepatik yeteneklerinin olması gerek. Beyinden beyine yapılacak bu iletişimde beynimizde böyle çalışan bir alanın olmasına ihtiyaç vardır.
 

Evrimsel olarak da bilimsel olarak da bakıldığında hiçbir canlının bu şekilde bir yöntem kullanarak iletişim kurduğu ispatlanmamıştır. Bizim kişisel olarak dikkat etmemiz gereken durum ise hayal gücünden uzak durmak ve bilimin tarafsızlığına inanmaktır.