0

MHP Grubu adına TBMM Başkanlığına, son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dahil olmak üzere rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması önergesi veriliyor.

MHP Grubu, önergelerinin 17 Aralık 2015 gününde TBMM Genel Kurulunda görüşülmesini aynı gün yapılan Danışma Kurulu toplantısında talep ediyor, ancak öneri kabul edilmiyor. Bunun üzerine İçtüzüğün 19 uncu maddesinin kendilerine verdiği yetkiye dayanarak önerilerini doğrudan Genel Kurula sunuyorlar.

Ancak, 17 Aralık 2015 Perşembe günü saat 14'te başlayan Genel Kurul toplantısında İzmir Milletvekili Oktay Vural, Danışma Kurulunda görüşülmesi ileri sürülen önergenin Meclis Başkanlığı tarafından iade edildiğini dolayısıyla yerine başka bir önerge vermek durumunda kaldıklarını beyan ediyor. Birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi de Genel Kurul başladıktan sonra Meclis Başkanlığı tarafından bu iade işleminin gerçekleştirildiğini öğrendiğini ifade ediyor.

Oktay Vural, işleme alınmayan ve iade edilen önerge ile ilgili olarak Başkanlığın uygulaması hakkında usul tartışması açılmasını istiyor, Başkanvekili de usul tartışması açıyor.

Genel Kuruldaki uygulamadan kaynaklanmayan bir işlemin usul tartışmasına konu edilmesi, İçtüzüğün 63 üncü maddesine uygun olmadığı kanaatindeyim.

Burada üzerinde durulacak olan husus söz konusu önergenin hangi gerekçeyle iade edildiği ve bu iadenin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığıdır. Ayrıca, iade edilen önergenin yerine ikame edilen önergenin Danışma Kurulunda görüşülmediği halde Genel Kurulda doğrudan görüşülme işlemi, Birleşimi yöneten Başkan tarafından yerine getirilmesi gerekir mi?

İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın Anayasanın 138 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan 'Görüşülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisince yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.' amir hükmünü esas alarak ve yine İçtüzüğün 67 inci maddesinin son fıkrası uyarınca 'Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya önergeyi sahibine geri verir.'hükmü uyarınca önergenin iade edildiğini 17 Aralık 2015 tarihli Birleşimde ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 17.12.1970 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan kararına göre yasama meclislerindeki görüşmelere üçüncü fıkra ile konulan kısıtlamanın, sadece 'Belli bir davada kullanılan yargı yetkisi ' ile sınırlı olduğu şeklindedir.

Ayrıca, Anayasanın uyumlu bir bütün olduğu, bir bölüm hükümlerinin, öteki hükümlerini işlemez duruma getirmesi veya işlemelerini aksatmasının düşünülemeyeceği aynı kararda vurgulanmıştır. Mahkemenin bakmakta olduğu davada kullandığı yargı yetkisiyle ilgili soru sorulmasına, görüşme yapılmasına, beyanda bulunulmasına yer vermeden her konunun görüşülmesi mümkündür. Aksi takdirde Anayasanın 138/3 hükmünü, gensoru, soru, genel görüşme, meclis araştırması, soruşturma gibi denetim yollarının, yasama dokunulmazlığının kaldırılması işlemlerinin, hatta TBMM'nin kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak yetkisinin işlemesini aksatmaya kadar varabilecek ters bir uygulama ile karşı karşıya kalınmış olur. Böyle bir yaklaşım kabul edildiği takdirde hiçbir konuyu TBMM de görüşme olanağı olmaz. Çünkü ülkemizde hemen hemen her konu yargıya intikal etmektedir.

Meclis araştırması önergesi, kaba ve yaralayıcı sözler içermesi(İçt:68), 500 kelimeden fazla olması (md:104), Grup adına veya en az 20 milletvekili tarafından verilmemesi(md:104, 102) ve Devlet sırları ile ticari sırları kapsaması hallerinde Meclis Başkanı tarafından sahibine iade edilebilir veya sahiplerine tamamlattırılabilir.

MHP önergesi, Genel Kurulda da okutulmadığı için içeriğinde kaba ve yaralayıcı sözler olup olmadığını bilemeyiz. Sözün kaba ve yaralayıcı olduğunu tespit etmek son derece zor ve kişinin anlayışına göre değişmektedir. Yıllarım bu konularla uğraşarak geçti. Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı kaba ve yaralayıcı sözleri, uzun tartışmalar sonucunda tespit eder ve Başkana sunar, Başkan da uygun görürse yazı veya önergeyi ilgiliye iade eder.

Kaba ve yaralayıcı sözün, AİHM' nin içtihatları ve son olarak Anayasa Mahkememizin basın ve ifade özgürlüğü konusundaki kararları dikkate alınarak değerlendirilmeye tabi tutularak saptanması faydalı olur kanaatindeyim.

Meclis Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi Başkanvekili seçilmesi münasebetiyle Genel Kurulda yaptığı konuşmada şu ifadelere yer vermiştir: '….Demokrasi, meşruiyet, eşitlik, adalet. Bütün bu kavramların hepsi birbirini tamamlar, biri olmadan diğerini düşünemeyiz. Bugün demokratik meşruiyet, alınan kararların, kabul edilen yasaların arkasında parlamento iradesinin varlığı yanında bu karar ve yasaların adil olmasıdır da aynı zamanda.'

Bu ifadelere katılmamak mümkün değildir. Ancak, Danışma Kurulunda yeni önergenin görüşülememesi ve gündeme alınıp alınmaması hakkında Kurulun görüşü olmamasına rağmen Grubun istemini işleme koymak da mümkün değildir. Önerge, Başkanlığın isteği doğrultusunda değiştirilmek suretiyle yeniden verilmiş olmasına karşın Danışma Kurulunda bu haliyle değerlendirilerek görüşülüp görüşülmemesi yönünde bir görüş ileri sürülmemiştir.

Gelelim 17 Aralık 2013 ve 25 Aralık 2013'ten itibaren medyaya ve kamuoyuna yansıyan yolsuzluk iddialarına.

Başbakan ve bakanlar görevde olsun veya olmasın görevleri ilgili suçlamalardan dolayı yargılanabilmeleri için Meclisin kararı gerekir. Bu karar verilmediği sürece yargılanamazlar. Bazı basın organlarında 4 eski bakanın milletvekili seçilmedikleri halde Cumhuriyet savcıları tarafından neden haklarında dava açılmadığı yönünde yakınmalar yer almaktadır. Meclis kararı yok ondan.

Daha önceki yolsuzluklarla ilgili yazımda, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bakanların görevleriyle ilgili işlerden dolayı böyle bir dokunulmazlık zırhına sahip olmadıklarını belirtmiştim.

Anayasamızda yer alan soruşturma müessesesi Fransız Anayasasından esinlenmiştir. Prof.Dr.Cem Eroğul'un ' Çağdaş Devlet Düzenleri' adlı kitabında, Fransa'da biri cumhurbaşkanı diğeri bakanlar için olmak üzer 2 Yüce Divan'ın olduğu ifade edilmektedir. 1987'den 1993'e kadar birkaç bakanın yüce divana gönderilmesi için girişimde bulunulmasına karşın hiçbir girişimin sonuca ulaştırılamamış olması nedeniyle 21 Temmuz 1993 anayasa değişikliği yapılarak eski yüce divan yapısı yalnız cumhurbaşkanı için korunmuş, bakanlar için yeni bir yapı getirilmiştir.

1993'ten itibaren, bakanların görevlerine ilişkin suçlarında yetkili olacak adı Cumhuriyet Adalet Divanı kuruldu. Mahkemenin toplam üye sayısı 15'tir. 12'si meclisler tarafından yarı yarıya genel seçimlerden sonra seçiliyor. Geri kalan üç üye Yargıtay'dan geliyor. Yargıtay üyelerinden biri Mahkemeye başkanlık ediyor. En önemli değişiklik, suçlama yöntemi ile ilgili. Meclislerin üye tamsayısının salt çoğunluğuyla suçlama kararına oy vermesine bırakıldığında, siyasi oyunlar nedeniyle bir türlü sonuca ulaşılamıyordu. Onun için bu yöntem kaldırıldı. Üçü Yargıtay'dan, ikisi Danıştay'dan, ikisi de Sayıştay'dan olmak üzere 7 kişiden kurulu bir dilekçeler komisyonu kuruldu. Her yurttaş bu komisyona başvurabiliyor. Komisyon yakınmaları haklı görürse dosyayı Cumhuriyet Başsavcısına gönderiyor. Başsavcı da Cumhuriyet Adalet Divanında dava açıyor. Fransa'da bu yeni yüce divan 1994'te kuruldu. Kuruluş yasasıyla da Yargıtay Genel Kurulu temyiz mercii öngörüldü.

Fransa'da 22 yıl önce yapılan bu değişiklikleri görmemezlikten gelemeyiz. Bizde de bu konuların tartışılması gerekir. Aksi takdirde yolsuzluklar siyasilerimizin insafına terkedilmiş olur.