Eğitim hayatımız boyunca sık sık duymuşuzdur 'Bir dil bir insan iki dil iki insan' sözünü. Çoğumuzda en azından bir İngilizcemiz olsun diye yıllarca uğraşıp durmuşuzdur. Ancak yeni bir dil öğrenmek, bu dili konuşurken kendi öz dilimize ait kalıpları düşünmeden konuşmak bazılarımız için çok sorunlu olmuştur. Lise hazırlık sınıfındayken gramer öğretmenim hep hatırlatırdı 'İngilizce konuşurken, Türkçe düşünmeyin diye'. Söylemesi kolay ancak uygulaması gayet zor bir durum…

Aslında farklı bir dil öğrenmek doğuştan gelen bir tür yetenek. Aynı zamanda kişinin hem meraklı hem de istekli olması gerekiyor. Fakat ülkemizdeki eğitim sistemi ne yazık ki bu merakı ve isteği biraz yok ediyor. Kendi anadilimizi öğrenme serüvenimizin aksine farklı bir dil öğrenirken önce dil bilgisini, sonra konuşmayı öğreniyoruz. Zaten pek çoğumuzun da sabrı ya da kapasitesi bu aşamada bir yerlerde sona eriyor. Aslında konuşma pratiği verilerek, sınav odaklı olmadan bir dili öğretmeye çalışmak kişinin sıkılmasını, pes etmesini engelleyecek bir eğitim tarzı olmaz mıydı? Ancak pek çok okulda sistem ne yazık ki bunun çok dışında.

Bir dili öğrenirken yazmak, dinlemek ve konuşarak onun pratiğini yapmak temel gerekliliktir. Mümkünse anadili; üzerinde çalışılan dil olan bir kişiyle konuşma pratikleri yapmak kişiye artı değer katacaktır. Karşılaşılan kelimelerin not edilmesi ve özellikle uyku öncesinde bunların tekrarlanması hafızada yer etmesi bakımında önemlidir.

Yeni bir dil öğrenme aşamasında kişinin özgüvenli olması ve hata yapma korkusunu bir kenarda bırakması gerekir. Öğrenme aşamasında kelimelerin yanlış telaffuz edilmesi, sözcüklerin karıştırılması gayet doğaldır. Ayrıca öğrenilen dilin kullanılması gereklidir. Tıpkı işleyen demir ışıldar atasözünde olduğu gibi bir dil kullanıldıkça gelişir. Unutulması zorlaşır.

Dil eğitiminin küçük yaşlardan itibaren, özellikle oyun yöntemi kullanılarak öğrenilmesi kazanımları arttırır. İlerleyen yaşlarda yeni bir dil öğrenmek mümkün olsa da öğrenme süresi uzar.

Yapılan araştırmalarda öğrenilmesi en kolay dillerin İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, İsveççe ve Fransızca olduğu görülmektedir.

Öğrenilmesi en zor diller ise yazım farklılıkları da göz önüne alınarak Arapça, Çince, Japonca ve Rusça'dır.

Dünya üzerinde en çok konuşulan dillere baktığımızda liderlik İngilizcededir. Sonrasında Mandarince, Hintçe, İspanyolca ve Fransızca gelmektedir.

Dünya üzerinde İngilizceden sonra öğrenilmesi en çok tercih edilen dillerin ise İspanyolca ve İtalyanca olduğu görülmektedir. Ancak yapılan araştırmalarda gelecek vaat eden dillere bakıldığında ilk sırayı Arapça ve Hintçe'nin aldığı görülmektedir.

Günümüz şartlarında iş sahibi olmak için üniversite mezunu olmak nasıl olmazsa olmaz bir gereklilik haline gelmişse İngilizce bilmek ve konuşmakta öyledir. Bu nedenle üst düzey pozisyonlarda iş sahibi olmak için aranan özellikler arasında 2. hatta 3. bir dili akıcı konuşmak da yer almaktadır. Yaşadığımız koşullarda özel okullarda verilen nitelikle dil eğitimine ulaşmak ya da dil öğrenme kurslarından faydalanmak zor olsa da yeni dünya düzeni, küreselleşme bizi anadilimizin dışına çıkmaya zorlamaktadır. Yurtdışına açılma, yeni kültürler tanıma; yeni bir dili öğrenmek ve bunun özgüvenini taşımakla kolaylaşmaktadır.