Evden çıkarken ocağı veya ışıkları kapatıp kapatmadığımızı sık sık kontrol ediyor muyuz? Ya da kapıyı kilitlemediğimizi düşünüp kontrol için yoldan geri döndüğümüz oluyor mu? Her dokunduğumuz eşyadan sonra ellerimizi yıkama ihtiyacı hissediyor muyuz? Yaptığımız bir işin hatasız olduğundan emin olamayıp defalarca kontrolden geçiyor muyuz?

Takıntı veya tıbbi literatürdeki yaygın ismiyle obsesyon bireyi rahatsız eden, tekrarlayıcı ve zorlayıcı düşünce, duygu veya hareketlerdir. Bireyler bu takıntıların mantıksız, gereksiz olduğunun farkında olsalar da zihinlerinden bunu atmakta zorlanırlar. Genellikle tekrarlayan türde olan bu hareket ve davranışlar kişiyi fiziken yorsa da bunu yapmaya devam ederler. Takıntının kompülsüyon denilen kısmı davranışların tekrarlanmasıdır. Obsesif-kompülsif bozukluğu (OKB) olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler nedeniyle kendilerini huzursuz hissederler.

Nedeni tam olarak bilinemese de takıntılarımızın biyolojik veya çevresel kökenli olabileceği düşünülüyor. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre her 100 kişiden 3'ünde obsesif – kompülsif bozukluk(OKB) tespit edilmiş. OKB genellikle ergenlik döneminde başlayan bir durum. Genel olarak kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanıyor. OKB rahatsızlığı olan anne ve babaların çocuklarında veya 1. derece akrabalık bağı olan bireylerde rastlanması hastalığın genetik geçişli olabileceğini de göstermektedir. Çocukluk çağında yaşanan travmalar sonrasında ileri yaşlarda yaşanan strese bağlı olarak OKB görülmesi ihtimali artıyor. Ayrıca kişilik yapısı olarak mükemmeliyetçi, kuralcı ve ayrıntıcı bireylerin OKB'ye yatkınlığı bulunuyor.

Başlıca obsesyon belirtileri; kirlenme ve mikrop kapma korkusu, hata yapma korkusu, kendine veya başkalarına zarar verme korkusu, günah işleme korkusu, eşyaları belli bir düzene ve simetriye göre dizme isteğidir.

Kompülsiyon belirtileri ise; sık sık el yıkama, temizlik yapma ihtiyacı hissetme, el sıkışma- tokalaşma veya kapı koluna dokunmayı reddetme, belirli nesneleri düzenleme, sayma ihtiyacı, bir kelimeyi, duayı veya bir hareketi belli bir sayıda tekrarlamak, gereksiz eşyaları biriktirmek olarak özetlenebilir.

OKB kendi kendine zamanla geçen bir durum değildir. Kişi her ne kadar bu kaygı durumlarından, düşüncelerinden kurtulmaya çalışsa da bir süre sonra kısır döngüye girecektir. Bu nedenle rahatsızlık kronik bir hale gelmeden tedaviye başlanmalıdır. Özellikle çocukluk veya ergenlik döneminde fark edilen bir durum varsa kendi kendine geçer düşüncesine kapılmamak gerekir.

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda takıntılarımızın zamanla DNA'mız üzerinde hasara yol açtığı tespit edilmiştir.

Kişiyi sosyal alanda olumsuz etkileyen bu durum bir süre sonra bireyin 'yalnız kalmak çözümmüş' gibi düşünmesine neden oluyor. OKB hastalarının yakınlarının da kişilerin takıntılarına hizmet etmemesi bu aşamada son derece önemli. Önemsenmeyip tedavi edilmediği takdirde depresyon ve anksiyete bozukluklarına kadar varan sorunların da çıkması söz konusu olabiliyor. Bizleri hayatımızı devam ettirmekte zorlayan takıntılarımız varsa iş ileri aşamalara varmadan önlemini almak önemli.