Ülkemizde 2000 'in üzerinde kelebek hastası var. Genetik olan ve henüz tedavisi bulunamayan bu hastalıkla ilgili toplum olarak bilgimiz çok az. Bu nedenle hastalık hakkında genel bilgi içeren bir yazı kaleme almak istedim.

Kronik ve iltihaplı bir hastalık olan tıp dilinde lupus olarak geçen bu hastalık bağışıklık sistemi, doku ve organları hedef almaktadır. Hastalık beyin, kalp, böbrek, cilt, eklem gibi pek çok organı ve sistemi tutabilmektedir. Organ veya sistem tutulumuna bağlı olarak her lupus hastası farklı belirtiler gösterebilir. En genel belirtileri;

Halsizlik, ateş, eklem ağrısı ve şişlik, burun ve yanakları kaplayan kelebek şeklinde döküntüler, vücudun farklı bölgelerinde görülen kızarıklıklar, idrarda görülen kan ve protein, nefes darlığı, baş ağrısı, böbrek fonksiyonlarında bozulmadır. Ağırlıklı olarak kadınlarda görülür. Daha çok 15 ila 45 yaş arasında ortaya çıkmaktadır. Hastalık bulaşıcı değildir.

Hastalığa dair bulgular bazen sadece deri ile sınırlı kalırken bazen çoklu organ tutulumuna da sebep olabilir. Bazı dönemlerde belirtiler azalarak kaybolabileceği gibi, atak dönemlerinde kötüleşme eğilimi gösterebilir.

Kelebek hastalığına sahip kişilerin %90'ı iskelet sistemindeki sorunlardan muzdaripdir. Hareket etmede zorluk, ağrı ve şişlik gibi belirtiler görülür.

Böbrekleri etkilemesi durumunda kilo kaybı, döküntü ve kızarıklık gibi bulgular ortaya çıkar. Lupus hastalarının kan değerlerinde de değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Trombositlerde azalma ve beraberinde anemi görülmektedir.

Beyin ve omurilik sistemini etkilemesi aşamasında ortaya çıkan ilk bulgu baş ağrısıdır. Nöbet geçirme, beyin zarında iltihaplanma, sinir hücrelerinin zarar görmesi sonucunda görme, işitme ve hareket kaybı görülmektedir.

Kalp ve akciğer tutulumu olması durumunda nefes alıp vermede zorlaşma, kalp ve akciğer zarında iltihaplanma meydana gelebilir.

Hastalığın ne yazık ki kesin bir tedavisi yoktur. Destekleyici tedavilerle ilerlenmektedir. Deri de oluşan kabarcıkların darbelerden korunması, enfeksiyon oluşumunun engellenmesi ya da varsa enfeksiyon tedavisinin mutlaka yapılması gerekir.

Hastalığın ilerleyici olması sebebiyle hayati tehlike oluşturması mümkündür. Bu nedenle deride mikrop üremesine izin vermemek için kabarcık oluşabilecek alanlar ve yaralar temiz tutulmalıdır. Cilt üzerine parfüm sıkılmamalıdır. Yaraların iyileşme sürecinde vücudun kalori ve proteine ihtiyacı vardır. Bu nedenle beslenme düzeni çok önemlidir. Sert gıdalar ağızda yaralar oluşturabileceği için yumuşak besinlerin tüketilmesi gerekiyor.

Hastalıkta erken tanının önemi büyük, çünkü ilerleyen hastalığın geri döndürülmesi mümkün değil. Tedavinin asıl amacı da hastalığın ilerlemesini durdurmak ve oluşabilecek komplikasyonları önlemektir.