İnsanoğlunun binlerce yıllık yeryüzü tecrübesinde en önemli bakiyesi hiç kuşkusuz hikayesidir.
Sosyal medyada Konyalı bir işadamının umre dönüşü, başlayan 5 kişinin ölümü ve 350 kişiye bulaştırmış olduğu korona virüsü bu hikayenin başlangıcı olabilir mi?
Hac ve Umre farizasını yerine getirmek için giden ve gelenlerden çok hasta hikayeleri dinledik. Gelenlerin bir iki ay kendilerine gelemediğine de tanık olduk. Hal böyle iken ve 11 Martta Dünya Sağlık Örgütü bu virüsünü pandemi ilan etmesine karşı, bizim umrecilere izin veren Diyaneti anlamak mümkün değildi. Mesele birilerinin para kazanmasına sessiz kalmak mı?
Gerçekler işin vahametini ortaya koymaya yetiyor. Diyanetin insanları, inançları gereği umre ve hacca gidecekleri götürmek mi, yoksa organizasyonu denetlemek mi?
İşin ticari boyutu yüksek olunca kimse elindeki gücü bırakmak istemiyor. Oysa Diyanet denetleyici rolünü oynasaydı, belki de korona virüsü bu hızla yayılmazdı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın sürece ilişkin politik tutumu daha şeffaf olmalıydı. Diyanet ile arasındaki mesafesini bilimsel verileri ortaya koyup toplumu dinle vicdan arasına sıkıştırmamalıydı.
Şimdi açıklanan ölüm ve vaka sayılarına bakıyorum, birde piyasada dolaşan verilere bakıyorum çok çelişkili. Buna gerek var mı? Zaten olmadığı için Diyanet istediği gibi yol aldı, sonuçlarını da ülke olarak yaşıyoruz.
Ayrıca sağlık sistemini özelleştirerek bugün karşı karşıya kaldığımız manzara, insanoğlunu ürkütüyor.
Özel sağlık kuruluşlarına giden vatandaşlara korona virüsü testi yapılmadan önce muayene ve röntgen ücreti altında 600 TL'yi bulan fark isteniyor.
Sağlık sistemini özelleştiren İspanya ve İtalya'nın ne durumda olduğunu görüyoruz.
İnsan yaşamını direkt etkileyen bir ekosistemi paralı hale getirmek ve bundan övünç duymak işte karşılaştığımız küresel ölçekli virüsle baş başa kalabilirsiniz. İtalya ve İspanya, sağlık sisteminin yüzde 80'i özelleştirerek sistem nelere mal olduğunu gördü.
Yine aynı Avrupa kıtasında yer alan Almanya özelleştirerek en iyisini yapamaz mıydı? Yapmadı. Almanya, sağlık sisteminin sadece yüzde 20'si özelleştirilmiş. Yüzde 80'i devlet kontrolünde... Çünkü Almanya biliyor ki, insanını yaşatamazsan, ne devletin kalır, ne de sahip olduğun ekonomik gücü yönetecek insanın kalır.
Ülkemizde pozitif çıkan vaka sayısı 3 Nisan itibariyle 20 bin 921'e ulaştı. Vaka sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Karantina olayını daha sert kararlarla hayata geçirmemiz gerekir. Örneğin Atatürk Havalimanı gibi alanı zorunlu karantina bölgesi ilan edip, seyyar hastaneye çevirilmesi lazım.
Bu işin çözümü için üç temel unsurunu dikkate alarak, vaka kaynağının belirlenmesi, bulaştırma çizgisinin kesilmesi ve tedavi yönteminin acilen belirlenmesi lazım.
Bunları sağladığımız takdirde bu iş çözüme kavuşur. Yoksa insanoğlunun hayatta kalmak adına kendisine binlerce yıllık sunulan bakiyesine hiç kuşku yok ki felaketle sonuçlanan hikayesini yazmak kalır...
Sağlıklı günler diliyorum.