Egemenlik, buyruğunu yürütmek demektir. Başka bir anlatımla haklarını yani yasama, yürütme, yargılama hakları ile diğer devletlerle denklik sağlama hakkını kullanma gücüdür. Bu güç, bir kişinin elinde olursa bu tür yönetimde ulusun başında bir kral, sultan bulunur. Kral ya da sultan tüm ülkeye egemendir ve tüm egemenlik haklarını elinde bulundurur. Bu yönetim biçimi mutlakıyettir.
Egemenlik haklarını din adamlarından oluşan bir grubun kullandığı yönetim biçimine de teokrasi denir. Bu tür yönetimlerde halk sadece buyruklara uymak zorundadır.
Egemenliği halk, ulus kendisi kullanıyorsa buna ulusal egemenlik denir, bu tür yönetim biçimi de demokrasi adı verilir. Demokrasi eşitliğe dayanır. 'Demokrasi ilkesinin en çağdaş, en mantıklı uygulamasını sağlayan yönetim biçimi de cumhuriyettir' diyor Atatürk.
Türk ulusu, yüzyıllardır egemenliğini kendisi kullanamıyordu. Başlarında padişahlar vardı. Halk, ulus, kendi geleceği hakkında kararlar alamıyordu. Halk ve ulus adına baştaki sultan karar vermekteydi. Oysa Atatürk'ün belirttiği gibi 'Ulusal emeller, ulusal irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, bütün ulus bireylerinin isteklerinin, emellerinin bileşkesinden ibarettir (ASD II, s. 99). Egemenlik, hiçbir anlam, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve belirtide ortaklık kabul etmez (Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 145). EGEMENLİK, KAYITSIZ KOŞULSUZ ULUSUNDUR (ASD II, s.62).'
Atatürk, 'kayıtsız koşulsuz' anlatımını şöyle açıklamaktadır: 'Kayıtsız koşulsuz anlatımındaki 'egemenliği', ulusun üstünde tutmak; bu egemenliğin bir zerresini, sıfatı ve adı ne olursa olsun hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir (ASD II, s. 84).'
Atatürk, kültür, bilim, teknik ve ekonomik alanlarda gelişip kalkınmak için ulusun egemenliğine sahip olması gerektiğini vurgulamaktadır: 'Süngü ile silahla, kanla elde ettiğimiz zaferden sonra kültür, bilim, teknik, ekonomi gibi alanlarda zafer kazanmak için çalışacağız. Ulusu, refaha ve mutluluğa götürecek, bu alanlarda sürekli başarıyla yürüyebilmek için ise yalnız bir koşula bağlıdır. Bu koşul, bulunmazsa o alanlarda başarımız olanaksızdır. Bu koşul şudur: Ulusun, doğrudan doğruya kendi egemenliğine sahip olmasıdır (ASD II, s. 139).'
Atatürk, ulusun iradesi ve emellerine uygun hareket etmeyenleri, yani ulus egemenliğine dayanmayanları uyarmaktadır: 'Ulusun önünde, onun bağımsızlığının temini önünde, onun yeteneği, ilerleme ve yenileşmesi önünde her kuvvet ancak ulusun irade ve emeline uymakla yaşayabilir. Ulusun irade ve emeline uymayanların talihi acıdır, yok olmaktır ( ASD I, s. 328).' Çünkü Atatürk'ün vurguladığı gibi 'Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Ulusun tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar, her tarafta yıkılmaya mahkûmdur (Prof. Dr. U. Kocatürk, age ,s.145).'
Atatürk diyor ki: 'Bütün dünya bilmelidir ki artık bu devletin, bu ulusun başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır, o da ULUSAL EGEMENLİKTİR. Yalnız bir makam vardır, o da ulusun kalbi, vicdanı ve varlığıdır (ASD I, s. 329).'
Türk ulusu, Birinci Dünya Savaşı sonunda uğradığı işgalden, 'Ulusal egemenliğine sahip çık çağrısı' olan Amasya Genelgesi doğrultusunda hareket ederek, Erzurum Kongresi'nde aldığı kararlarla 'Ulusal istenci her şeye egemen ve her şeye üstün kılmak' ilkesini benimsemiş; Sivas Kongresi'nde ise seçilen Temsilciler Meclisi, ülkenin ve ulusun tüm işlerini yürütme yükümlülüğünü üstlenmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile egemenlik haklarını doğrudan doğruya kendi eline almış ve bunu kullanmaya başlamıştır. Ulusal egemenliğe dayanan Meclis, Kurtuluş Savaşı'nı, kazanmış, Cumhuriyet ilan etmiş, devrimleri gerçekleştirmiştir. Eğitim, ekonomi, adalet, kültür, sanat ve teknik alanlarda hızla gelişip kalkınmayı gerçekleştirmiştir. Bu çalışmaların dayanağı ulusal egemenliktir. Atatürk diyor ki: HÜRİYETİN DE EŞİTLİĞİN DE ADALETİN DE DAYANAK NOKTASI, ULUSAL EGEMENLİKTİR (ASD I, s. 326).'Ulusal egemenlik göz ardı edilirse adalet de kalmaz, eşitlik de kalmaz, özgürlük de kalmaz.
23 Nisan, yakın tarihimiz için çok önemeli bir başlangıçtır. Atatürk bunu şöyle açıklamaktadır: '23 Nisan, Türkiye ulusal tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir düşmanlık dünyasına karşı ayağa kalkan Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisini meydana getirmek hususunda gösterdiği harikayı anlatır (ASD III, s. 53).'
Ulusun egemenliğini doğrudan doğruya eline alıp kullanmaya başladığı 23 Nisan, ULUSAL EGEMENLİK BAYRAMI olarak benimsenmiş ve her sene coşkuyla kutlanmıştır. Ancak, son zamanlarda güvenlik vb. nedenler ileri sürülerek bu bayram kutlanamamaktadır. Oysa ulusal bayramlar, bize ve çocuklarımıza ulusal bilinci aşılar, kendimize güven kazandırır. Ulusal bayramlar, vazgeçilmez önemli değerlerimizdendir. Ulusal bayramlarımıza sahip çıkmak her bir yurttaşın temel görevidir.
23 Nisan, aynı zamanda ÇOCUK BAYRAMI olarak da kutlanmaktadır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, sadece bir eğlence, bir festival günü değildir. Ulusal egemenliğe halkımızın nasıl kavuştuğunun bilincine varılması, geleceğin yöneticileri olan çocuklarımızın da ulusal egemenliğin önemini daha küçük yaşlardan itibaren öğrenmeleri, benimsemeleri için bu bayram onlara armağan edilmiştir. Başka bir anlatımla Ulusal Egemenlik, çocuklara emanet edilmiştir ki büyüdükleri zaman ona sahip çıksınlar diye.
Güzel yurdumun güzel insanları! Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Ulusal egemenliği, doğrudan doğruya halkın eline almasını sağlayan, Kurtuluş Savaşı'nı kazanarak yurdumuzu işgalden, ulusumuzu yok olmak yani tarihten silinme tehlikesinden kurtaran, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Devrimci Önder, Demokrasi Aşığı Atatürk başta olmak üzere, tüm kahramanlarımızı, şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Ruhları şad, mekanları Cennet olsun.