(Eğitimci –Yazar)

                   

Nedir beyin?
 

Duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu, kafadaki organ. Beyin yaptığı işlemler nedeniyle çok anlamlar taşır. Söz gelimi muhakeme etme, usa (akla) vurma; akıl, anlayış; bilgisi, eğitimi, düşüncesi yüksek düzeyde olan kimse; bir şeyi yönetmede önemli görevi olan kişi demektir.
 

Ayrıca beyin takımı, beyin gücü, beyin göçü gibi tamlama biçiminde de kullanılır. Beyin takımı, bir kurumun ya da bir kuruluşun yönetiminde etkin rol oynayan kimseler demektir. Beyin gücü ise bir ülkede ileri düzeyde, iyi yetişmiş olan meslek ve bilim insanlarının, uzmanların düşünce (fikir) gücüdür.
 

Bir de beyin göçü var. İyi yetişmiş insanların, kendi çevresinde işsiz kalması nedeniyle başka ülkelere gitmesidir.
 

Değerli okurlar!
 

Yukarıda açıklananlardan hangisinin ya da hangilerinin ülkemizde bulunmasını isteriz veya istemeyiz? Örneğin beyin göçünü ister miyiz? Elbette istemeyiz. Açılmamış, kapalı beyin ister miyiz? İstemeyiz. Çünkü kapalı beyin çalışmaz, beyin akıl anlamında olduğuna göre akıl çalışmazsa düşünemez, sorgulayamaz, araştıramaz, okumadığı için de zekâ gelişemez. Beyinsiz deyince akılsız demiş oluyoruz Aklını çalıştırmayanlar yani kapalı beyinler, başkalarının aklına göre davranırlar. 
 

Dayatılan Maarif Müfredatı Modeli ve sayın bakanların çeşitli zamanlarda yaptıkları açıklamalar göstermektedir ki eğitim, kapalı beyinler yaratmak içindir. Bilindiği gibi çocuk dünyaya geldiğinde beyin boştur. Ona ne anlatırsan, ne söylersen iyi de olsa kötü de olsa kaydeder. Dayatılan eğitim modeli, yeni kuşağın bilimden, akıldan, teknikten uzak; ezbere dayalı sadece manevi değerleri öğreten ve bireyleri ahirete hazırlayan bir eğitimden geçmesini sağlayacaktır.
 

Değerli okurlar!
 

Bireyler ve toplumlar için maneviyat ve moral önemlidir; ancak yeterli değildir. İnsan bu dünyanın ürünüdür. Eğitim, öncelikle insanı bu dünyada ömrü boyunca insana yaraşır biçimde yaşayabilmesi için gerekli bilgi ve becerilerle donatmalıdır.
 

Eğitim nedir?
 

Eğitim, insanı biçimlendiren bir etkinliktir ve bireylerin çağdaş toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine; kişiliklerini geliştirmelerine yardım eder. İsviçreli eğitimci H. Pestolazzi, “Eğitimin amacı, en önce bireye ve topluma yararlı alışkanlıklar kazandırmaktır” diyor.
 

Eğitim, eğitmek işidir. Eğitmek, bireyin akla uygun, fiziksel ve ruhsal gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden saptanmış amaçlara göre, onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamaktır.
 

Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin önceden saptanmış amacı; ulusal sınırları içinde tam bağımsız, bilim ve teknik, ekonomik, kültürel, sanatsal, sportif alanlarda ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak; bilim ve teknikte, kültürde, sanat ve sporda, ekonomide önde olmaktır. Bunun için de akla, bilime, tekniğe dayalı; laik, çağdaş çok okuyan, düşünen, araştırıcı, sorgulayıcı, üretici bir kuşak yetiştirmek gerekiyordu. Ancak böyle çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılabilirdi. Böyle nitelikli bir eğitim Köy Enstitülerle verilmiş, köy ve köylü, köy çocukları yerinde eğitilmiş, kalkındırılmaya çalışılmıştır. Başka bir anlatımla çağdaş uygarlık düzeyi yakalanmış; üzerine çıkmanın son adımları da atılmış idi. Medrese zihniyeti taşıyan kafalar, köylünün, köy çocuklarının beyinlerinin açık olmasını istemedikleri için içerden ve dışarıdan kötüleyerek bu çok nitelikli eğitim kurumlarını kapatmışlardır.
 

Son yıllarda ise köy okulları kapatılmış, taşımalı eğitim icat edilmiş, köyler öğretmenden, çağdaş yol göstericiden yoksun bırakılmış, köylü, imamların eline terk edilmiştir. Temel amaç, köylünün uyanmasını önlemek, beyinlerini kapalı tutmaktır.
 

Akıl ve bilimden uzak, çağdaş olmayan pozitif bilimlere çok az yer veren dinsel ağırlıklı Maarif Müfredatı Modeli ile çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak mümkün mü? Değil. Çünkü Bu müfredatın vereceği eğitim, kapalı beyinler yetiştirecektir.
 

Değerli okurlar!
 

Bireylerin ve toplumun öğrenmesi ve sıkı sıkıya onlara sarılması gereken değerlerimiz vardır. Bu değerler,  ulusal değerler ( devlet, yurt, bayrak, İstiklal Marşı, ulusal bayramlar, Cumhuriyet ve kazanımları,  Atatürk başta olmak üzere ulusal kahramanlarımız vb.), kutsal değerler ( Tanrı, din, peygamberler, Kur’an, Cennet, dinsel bayramlar, kandil geceleri vb.), evrensel değerler ( sevgi, saygı, adalet, hukuk vb.), tarihsel değerler (Tarihsel kişiler ve olaylar gibi), toplumsal değerler diye gruplanabilir. Değerler, üstün ve yararlı nitelikler demektir. Değerler eğitiminde saygı ve sevgi dili kullanılmalıdır. Bu eğitim ailede başlar ve okullarda devam eder. Değerler eğitimi, nitelikli yetişmiş öğretmenlerce verilmelidir. Çünkü öğretmen, çocuk ve gençlerin ruhsal durumlarını iyi bilen ve takip eden uzman kişidir.
 

Millî Eğitim Bakanlığının daha önce hazırlamış olduğu taslak müfredatta GİZLİ DEĞERLER’DEN söz edilmekteydi. 2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılında uygulanması için dayatılan Maarif Müfredat Modelinde gizli değerlerin ne olduğu açığa çıkmış oldu. Allah korkusu, maneviyat temel olacak. Çocuklara ve gençlere Allah korkusu ile manevi değerler kazandırılamaz. Allah’a korku ile değil, sevgiyle yaklaşılması öğretilmelidir. Yaratılanı yaratandan dolayı sevdirmelidir. Böylece çocuklarda ve gençlerde doğa, hayvan, çevre, ağaç, insan sevgisi aşılanmış olur.
 

Kılık kıyafet yönetmeliğine uygun olmayan giysilerle sınıfa girerek tabut maketi ile ölüm, kabir ve cehennem azabı, zebaniler gibi soyut kavramlardan söz ederek çocukları korkutan cemaat, tarikat şeyhleri ve imamlar tarafından verilen değerler eğitimi,  telafisi zor olumsuz sonuçlar doğurur. Çocukların altına kaçırma, ölmemek için sürekli uyanık kalma, günah işleme cezasına çarpılma korkusu vb. ruhsal bozukluklar oluşturur.
 

Kapalı beyini açmak için gereken anahtar ( yani açkı, açar) matematiktir. Matematik, beyni açan, düşünmeye zorlayan, beyni çalıştıran bir bilim dalıdır. Rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun da belirttiği gibi “Gerçek bilim dili matematiktir. Bu bilim dile aynı zamanda uluslararası niteliktedir. Gençlerimize seçecekleri meslek ne olursa olsun yüksek matematik öğretilmelidir. Bu suretle her konuda açık seçik düşünebilen, sorgulayan, kendisine güvenen, yaratıcı insanlar yetişecektir.” Her alanda gelişmiş, ilerlemiş uluslar, matematik, fizik, kimya, biyoloji, felsefe, mantık ve güzel sanatlar eğitimine çok önem vermektedirler.
 

Bizim eğitim sistemimiz durum nedir? Bu sorunun yanıtını, 2024’te yapılan Yükseköğretim Kurumu Sınavı sonuçları vermektedir:
 

Türkçe: 40 sorudan ortalama 17 doğru yanıt; matematik: 40 sorudan ortalama 7 doğru yanıt; fizik: 14 sorudan, ortalama 2 doğru yanıt; kimya: 13 sorudan ortalama 1,5 doğru yanıt; biyolojiden 12 sorudan ortalama 2 doğru yanıt. Eğitim sisteminin çöküşünün somut belgesi.
 

Bugün içinde yaşadığımız zaman dilimine “DİJİTAL ÇAĞ” diyoruz. Neredeyse tümüyle bilgisayarlara, yani kodlamaya, başka bir anlatımla rakamlara bağlılığımızı işaret eden bir tanımlama bu. Bilim insanları önümüzdeki yıllarda daha da ileri gideceğimizi, robot teknolojisini günlük hayatımıza sokacağımızı söylüyor. Bu çağda, insanlar tarafından geliştirilmiş mekanik varlıklar (robotlar), geçmişte insanlar tarafından yapılan işlerin çoğunu üstlenerek insanoğlunu öncelikle rutin işlerden kurtaracak gibi görünüyor. Böylece insanoğlu kendi değerli vaktini ve gücünü daha çok araştırmaya ve geliştirmeye, daha çok buluş yapıp ilerlemeye, teknolojisini geliştirip bilinmeyenleri çözmeye ayırabilecek. Doğaldır ki mekanik varlıklar, kendilerine görev tanımları açık ve net bir şekilde adım adım verilmeden ve bunu nasıl yapacakları öğretilmeden işlevsiz birer metal ve kablo yığını olacaktır. İşte burada sahneye yine kodlama çıkıyor. Tıpkı bilgisayarlarda ve akıllı uygulamalarda olduğu gibi robot teknolojisinde de kodlama olmazsa olmaz temel gereksinimdir.  Dünya genelinde “ENDÜSTRİ 4.0” olarak adlandırılan bu çağ, önemli dönüm noktalarından biri olacak. Araştırma, geliştirme, mekanik bilimi ve robot teknolojisini kullanamayanlar çağa ayak uyduramayacak ve hem ekonomik, hem de sosyal ve kültürel açılardan diğer grupların gerisinde kalacaktır. Geride kalmak demek, gelişmiş ulusların pazarı olmak demektir. Başka bir anlatımla onların sömürgesi olmaktır.
 

Medrese zihniyeti ile hazırlanmış, sadece maneviyata değer veren, beyinleri kapalı tutan bir eğitim ile dijital çağa ayak uydurmak olanaksızdır. Eğitim Millî olmalı, dinsel değil.