Cumhuriyetimiz 101 yaşında; ama bir beka sorunu yani varlığını sürdürebilme sorunu ile karşı karşıya.

Şöyle ki:

● Ülkelerindeki savaşları bahane ederek sınırlarımızdan kontrolsüz olarak geçen ve ülkemizin çeşitli yörelerine, kentlerine dağılan Suriyeli, Afganlı, Iraklı sığınmacıların sayısının on beş milyonun üzerinde olduğu söylenmektedir. Bu insanların doğurganlık oranları da çok yüksektir. Diğer yandan resmî ağızlardan açıklandığına göre Lübnan’dan da gelecek 1,5 milyon sığınmacı için de sınır kapıları açılacaktır. Sığınmacıların ülkemize dolması sonucu olarak beş altı sene gibi kısa bir sürede, Türk nüfusun azınlığa düşme tehlikesi vardır.
 

Bazı kesimler, bunları ucuz iş gücü olarak kullanmakta ve Türk ekonomisine katkısı olduğunu savunmaktadırlar. Oysa kazın ayağı öyle değildir. Sığınmacılar, ülke ekonomisine ağır bir yük getirmektedir, işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Ayrıca güvenlik sorunu da yaratmaktadırlar.
 

Tarihte bunun bir benzerini Sümerler yaşamış;                                                                                              


Akatların kontrolsüz biçimde Sümer kentlerine gelmeleri ve aynen bizde olduğu gibi ucuz işgücü sayılmaları, tüm uyarılara rağmen göz yumulması sonunda, çoğalan Akatlılar, ayaklanıp Sümer yönetimine son vermişler ve kentlere egemen olmuşlardır.


Burada Cumhuriyetimizin kurucularının Sığınmacı Yasası’ndan kısaca söz edelim: 21 Haziran 1934 günlü Resmi Gazetede yayımlanan yasaya göre, “Türk soylu olmayanlar, istediği yere yerleşemez. Anadili Türkçe olmayanlar, müstakil mahalle kuramaz, işçi ve sanatçı kümesi oluşturamaz. Yabancıların bir belediyedeki nüfusu % 10’u geçemez.”  Bu oran daha da aşağıya çekilebilir.


İş bulamayanların da suç işleme potansiyeli taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Ülkemiz, nüfusumuz ve ekonomimiz için bir tehlike unsuru olan bu sığınmacıların en kısa sürede ülkelerine gönderilmeleri için her kesimin bir çözüm üretmesi varlığımız için çok önem taşımaktadır.
 

● Eğitim çökmüştür. İlkokuldan, Üniversiteye kadar her eğitim öğretim kademesinde verilen eğitim yetersizdir. Başka bir anlatımla eğitim sınıfta kalmıştır. 2024 Yüksek Öğretim Kurumlarına Yerleştirme Sınavı, yetersiz eğitimin bir belgesidir: Türkçe 40 sorudan ortalama 17 doğru. Matematik 40 sorudan ortalama 7 doğru. Fizik 14 sorudan ortalama 7 doğru. Kimya 13 sorudan 1,5 doğru. Biyoloji 12 sorudan 2 doğru.
 

Medrese zihniyeti ile hareket edip ahirete insan yetiştirmeye kalkarsanız sonuç böyle olur. Hiçbir zaman pozitif bilimlerden uzaklaşarak, akıl ve bilimi terk ederek çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkamazsınız.
 

Aklını, bilimi kullanmayan, üretmeyen sadece tüketen toplumlar, başka gelişmiş ülkelerin kölesi olur. Bu da Türk ulusunun ve ülkesinin varlığını sürdürmesinin önünde bir engel oluşturur.
 

● Çökmüş bir ekonomi. Cumhuriyet kurucularının yokluk ve dünya ekonomik krizine rağmen onlarca kurdukları fabrikalar, bir bir elden çıkarıldı. Köylü, topraktan koparıldı, köy besiciliği yok edildi, üretimden uzaklaşıldı; tarım arazileri ve zeytinlikler yapılaşmaya açıldı. İthalata ağırlık verildi. Ülke gelişmiş ve zengin ülkelerin sömürgesi durumuna geldi.
 

İthalat demek, dövizle alış veriş demektir. Elde yeterli döviz (dolar, avro vb. yabancı para) olmadığı için de yabancı bankerlerden yüksek faizle borç alınmakta, bununla günlük sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır.
 

Ekonomi çöktüğü için de işçiye, emekliye, memura yeterli destek verilmemektedir.
 

Çökmüş ekonomi ve dışa bağımlılık da ulusumuz ve ülkemiz için bir beka sorunudur.
 

● Ulusumuz, yeterli beslenme ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır. Çökmüş ekonomi ve dışa bağımlılığın sonucu olarak yeterli parasal destek alamayan işçiler, emekliler, diğer çalışanlar insanca yaşayabilmek için yeterli beslenememektedirler. Çocuklara okullarında bir öğün yemek verilmemekte; çocuklar, okullarına aç gitmekte; evinde et, üt, yumurta gibi gerekli temel besinleri alamamaktadırlar. Beslenemeyen yeni kuşak ile de nereye varılacaktır. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” atasözü bize çok şey anlatmaktadır.
 

Yeterli beslenemeyen bireylerin bağışıklık sistemi düşer ve sık sık hastalanır. Hastalar, gerekli ilaçları zamanında bulamamaktadır, kamu hastanelerinden randevu almak olanaksızdır, aylar dahası yıllar ötesine gün verilmektedir. Hasta günü gelinceye kadar ya yaşamını yitiriyor ya da daha kötüleşiyor. Özel hastaneler ise çok pahalı, birer ticarethane olmuş, onlara da yurttaşın gücü yetmiyor.
 

● Ülkemizde bir güvenlik zafiyeti de var. Özelikle sınırlarımız yolgeçen hanı gibi. Giren çıkan belli değil. Oysa sınır güvenliği ülkenin ve ulusun namusudur. Çok iyi korunmalıdır.
 

Yurt içinde de güvenlik sorunu bulunmaktadır. Sokaklar güvenli değildir. Çeşitli suçlara adı karışmış kişiler elini kolunu sallaya sallaya dolaşmakta. Trafik magandaları yol güvenliğini tehlikeye sokmaktadırlar.
 

Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve taciz olaylarının önü alınamamaktadır. Ülkemizde kadınlar, çocuklar, hatta yeni doğan bebekler, hayvanlar ve ağaçlar, ormanlar güvende değildir.
 

Okullar da güvende değildir. Yasaklı maddeler, okullara kadar sokulmuştur. Pek çok aile çaresizdir.. Bunun önüne geçilmelidir.
 

● Toplumda adalete karşı bir güvensizlik duygusu hâkim olmuştur. Suç işleyenlerin kısa sürede bırakılması, cezasızlık ve kişiye göre uygulamalar buna neden olmaktadır.
 

İşçisinden çiftçisine, köylüsünden kentlisine, emeklisinden çalışana kadar tüm kesimler ve mağdur kadınlar, haklarını kazanmak için ses yükseltir olmuşlardır. Hak arıyorlar, adalet arıyorlar. İnsan düşünmeden edemiyor, acaba adalet nereye gitti diye. Gerçekten adalet kayboldu mu? Adaletin olmadığı yerde bireyler kendi adaletini kendisi sağlamak ister ki bu da toplumda büyük bir kaos yaratır ve önemli bir beka sorunudur.
 

● Anayasamızın ilk dört maddesinin değiştirilmesi söylemleri giderek artmaktadır. Bu maddelerin değiştirilmesi, ülke ve ulus birliğinin bozulmasına neden olur ki önemli bir beka sorunudur.
 

● Madencilik şirketlerine verilen ayrıcalıklar, topraklarımızın, yeraltı sularımızın, ormanlarımızın siyanürle zehirlenmesine neden olmaktadır. Doğanın bu alanlarda kendini toparlayabilmesi için binlerce yıl geçmesi gerekir. Üç beş kuruş kazanacağız diye toprakların yaşanmaz duruma gelmesi de önemli bir beka sorunudur.
 

Sonuç olarak;
 

Mülteciler, millî güvenlik, ekonomik, işsizlik sorunumuzdur. Ülkelerine gönderilmelidirler.
 

Sınır güvenliği; sokak güvenliği, trafik güvenliği; kadınların, çocukların, yeni doğanların güvenliği sağlanmalıdır.
 

Ekonomik sıkıntı çeken çalışanlar, emekliler insanca yaşayacak duruma getirilmelidir.
 

Eğitimin ve sağlığın özeli olmaz. Özel eğitim ve sağlık kuruluşları kamulaştırılmalıdır.
 

Köylü, çiftçi, aile besiciliği acilen desteklenmeli; üretim artırılmalı; dışa bağımlılığa son verilmelidir.
 

Hak arayanların hakları verilmelidir.
 

Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmeli söylemi terk edilmelidir.  
 

Ötekileştirme, kutuplaştırma uygulamalarından vazgeçilmelidir.
 

Ormanlar, doğa ve toprak korunmalı; madenler, zehirsiz yöntemlerle çıkarılmalıdır.
    

Her şeyin güzel olması dileğiyle Cumhuriyetimizin 101. yaşını kutluyorum.
 

Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşlarını, şanlı ordumuzun aziz şehitlerini saygıyla minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.