Başlıktaki sorunun yanıtı elbetteulusal egemenliktir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, ulusal egemenliğe dayanılarak kurulmuştur. 22 Haziran 1919da yayımlanan Amasya Genelgesi'ni anımsayalım. Bu genelgede deniliyordu ki:
'Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul Hükûmeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. ULUSUN BAĞIMSIZLIĞINI, YİNE ULUSUN İSTENCİ VEKARARI KURTARACAKTIR. Ulusun içinde bulunduğu durum ve koşulların gereğini yerine getirmek ve hakkını gür sesle dünyaya duyurmak için her türlü baskıdan ve denetimden uzak ulusal bir kurulun varlığı zorunludur. Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas'ta hemen ULUSAL BİRKONGRENİN toplanması kararlaştırılmıştır.'
Görüldüğü gibi, ülkeyi içine düştüğü karanlık durumdan kurtarmak ve Cumhuriyet'e ulaşmak için atılan ilk adım, ulusun istencine ve kararına başvurmak olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, Doğu İlleri Kongresi'ne katılmak için Erzurum'a gitmiş, Kongre öncesinde Anadolu Ulusal Eyleminin çekirdeğini oluşturan kişilerle bir ön toplantı yapmıştır. Bu toplantıda şöyle demiştir:
'İşgalden kurtulmak için tek önlem, kayıtsız koşulsuz ulusal egemenliğe dayalı bir devlet oluşturmak ve bu hedefe kesinlikle ulaşmaktır(M. Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber I, s. 32).'
23 Temmuz 1919'da açılan ve 7 Ağustos 1919'da sona eren Erzurum Kongresi'nde 'Ulusal güçleri etken, ulusal istenci egemen kılmaktemeldir.' ilkesi benimsenmiştir. Böylece ulusal egemenlik düşüncesi tümüyle egemen olmuş ve Meşrutiyet düşüncesi terk edilmiştir.
Osmanlı Devleti, 1876'da Anayasalı, meclisli demokrasiye geçmiş gibi görünse de Sultan II. Abdülhamit, bireysel egemenliğine dayanarak meclisi kapatıp Anayasayı rafa kaldırmış ve baskıcı bir yönetim uygulamıştır. Yine bireysel egemenliği elinde bulunduran Sultan Vahdettin, ülkeyi işgalden kurtarmak için savaşım yolunu seçmemiş, saltanatını ve çıkarını korumak için işgal güçleriyle işbirliğine girmiş; ülkeyi 15 yıllığına İngiltere'ye peşkeş çekmiştir; ulusal egemenliğe dayalı bir örgütlenme çabasına girişen Mustafa Kemal Atatürk ve Anadolu Ulusal Eyleminin önderlerini idama mahkûm eden fermanlar yayımlamıştır.
4 Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi de Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek benimsemiş ve ulusun işlerini yürütmeye başlamıştır. 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplanan İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi, 'Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur.' laik ilkeyi benimsemiştir.
Kongre başkanlıklarına, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Atatürk, demokrasinin kurallarından bir an olsun ayrılmamıştır. Her konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılarak karara bağlanmasına çabalamıştır. Atatürk, 'Meclis olmazsa bizneyiz? Hiçbir şey! Biz, meclissiz olamayız.' diyordu. Bu düşünce Atatürk'ün ulusal egemenliğe ne kadar inandığını ve güvendiğini göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk, isyanları bastırmayı, Kurtuluş Savaşı'nı da meclise yani ulusal egemenliğe dayanarak, demokratik kurallar içinde başarmıştır.
'Atatürk'ün büyüklüğünü teşkil eden meziyetlerinin başlıca kısmı, onun danışmaya, demokrasiye, halk egemenliğine atfettiği önem çerçevesinde toplanır (Yunus Nadi, Atatürk'ün Vasıfları, En Büyük Kaybımız, s.218).'
Yeri gelince ulusal irade diyeceksin; yeri gelince ulusal iradeyi görmezden geleceksin.' Böyle bir düşünce ve davranış, demokrasi ilkesine aykırıdır, ulusun kararına saygısızlıktır. Ulusal egemenliğe dayalı Cumhuriyetimiz, 'muhteşem bir demokrasi projesidir. Cumhuriyet, demokrasiyle özdeştir. Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur.' sözü kadar demokrasiyi doğru tanımlayan ikinci bir anlatım bulunamaz(Ege Cansen, 2 Ocak 2010, Hürriyet, s. 8).'
Ulusal egemenlik ilkesini benimseyen İlk Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan 23 Nisan, hem Ulusal Egemenlik hem de Çocuk Bayramı olarak benimsenmiş ve her yıl coşkuyla kutlanmıştır. Özgürlüğe, bağımsızlığa kavuştuğumuz, ulusal egemenliğimize sahip olduğumuz bir günün bayram olarak kutlanması, önemlidir. Çünkü 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılıp egemenliğin halka geçişini, Cumhuriyetimizin doğuşunu simgeler. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, herkesin ulusal bilincin, bağımsızlığın ve özgürlüğün değerini kavraması, bu bilince erişmesi için kutlanır.
23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olarak kutlanması da çok önemlidir. Çünkü çocuklar, geleceğin yetişkinleridir, büyüdüklerinde devlet yönetiminin her kademesinde görev alacaklardır. Atatürk diyor ki: 'Çocukları severiz. Çünkü çocuklar, bizim devamımızdır. Her çocukta biz, sonsuzluğa doğru uzanıp gitme özlemimizin doyumunu buluruz(Hanri Benazus; İşte Atatürk, Özel Fotoğraflarla Atatürk Anıları, s. 200).'Çocukluklarımızın, küçük yaşlardan itibaren, ulusal bilinci ve ulusal duyguları güçlendirilmelidir. Bu nedenle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her yıl coşkuyla kutlanmalı, tüm çocuklarımız bu coşkuya katılmalıdır.
Aileler, ulus, devlet, çocukları gelecek için yetiştirmekle, ulusal egemenlik bilincini aşılamakla yükümlüdür. Ulusal bilinçten yoksun bir ulus, köle olmaya mahkûmdur. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı yadsımak, ulusal iradeyi, ulusal egemenliği yadsımaktır, kendimizi yadsımaktır; tarihimize, kurtuluşumuzu, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü kazandıran, Cumhuriyetimizi kuran başta Atatürk olmak üzere Anadolu Ulusal Eyleminin önderlerine, şehitlerimize saygısızlıktır.
Ulusal egemenlik ve demokrasi, bireysel egemenlikle bağdaşmaz. Atatürk'ün belirttiği gibi 'ULUSAL EGEMENLİK, ÖYLE BİR NURDUR Kİ ONUN KARŞISINDA ZİNCİRLER ERİR, TAÇ VE TAHTLAR YOK OLUR.'
Aydınlık, özgür, bağımsız bir gelecek ve ulusal egemenliğe, ulus iradesine tam saygının gerçekleşmesi dileğiyle ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN.