*Okuduğunuz satırlar, Suriyeli merhum Ahmed Hamdan el - Nâif’in aziz hatırasına adanmıştır…
 

Tarım işçisi olarak Antalya - Serik’te çalışan Ahmed Hamdan el- Nâif, 17 yaşındaki Suriyeli bu çaresiz çocuk, üzüntüyle ifade ediyorum ki ülkemizde ırkçı bir saldırı neticesinde acımasızca öldürüldü. İşinden evine dönerken katledilmesinin tek sebebi Suriyeli olmasıydı. Oysa kaderin garip cilvesine bakın ki Ahmed Hamdan el - Nâif, ailesi tarafından Suriye’de YPG terör örgütü askere almasın diye ülkemize gönderilmişti. Ailesi, çocuklarının terör örgütünden Türkiye’de korunacağına inanmıştı…
 

Biz, bize sığınanı maalesef koruyamadık.
 

Ahmed’le birlikte saldırıya uğrayan Hasan Halid el - Nâif ve Beşar Obaid el - Marai de ağır yaralı olarak hastanedeler. Zavallı çocuğun ölümünden, ikisinin yaralanmasından ise ikisi 17, biri 15 yaşındaki çocuklar mesul. Bu çocukları, arkadaş olacakken yaşıtlarına böylesi düşmanlığa kışkırtan, bu ve benzeri ırkçı katliamlardan insana yakışmayan şekilde iğrenç bir zevk duyan, acımayan hatta utanmadan alay eden herkesi lânetliyoruz. Bile bile bu olaylara yol açanların ve günahsız insanların zarar görmesine sebep olanların Türk adaletine hesap verecekleri günü ise sabırsızlıkla bekliyoruz.
 

Arkadaş olacakları yaşıtlarının canını alan çocukları bu korkunç hale getiren nedir? Her gün Suriyeliler aleyhinde olmadık iftiralar atıp televizyonlarda, sosyal medyada kışkırtıcılık yapan asıl sorumlular, adalete hesap vermeyecek mi? Serik özelinde olanları yakından incelediğinizde akıl almaz bir acımasızlığın yaşandığı görülüyor. Suriyelileri korumaya çalışan birçok Türk’e saldırıldığını da belirtelim. Bu neyin kini? Bu neyin nefreti? Anlamak mümkün değil. Adalet, gerekeni yapacak diye bekliyoruz.
Özgür Der

Bize sığınan masumlara sahip çıkmak, din ve medeniyet geleneğimizdir
 

İslâm tarihi, zulümden kaçanları koruyanlara ilişkin anlatılarla doludur. Bu konuda hepimize örnek olması gereken en büyük olay, Hz Peygamber’in (sav) Mekke’den Medine’ye hicretidir. Resulullah (sav), Mekkeli muhacirlerle Medineliler arasında ensar – muhacir ilişkisini oluşturmuştur. Ensar – muhacir ilişkisi, Medine’de kardeşlik üzerine kurgulanmış ve unutmamamız gereken mükemmel bir yapıdır.
 

Türkler, tarihleri boyunca kendilerine sığınanları korumuşlardır. İspanya’dan Arapları ve Yahudileri, İsveç Kralı (Demirbaş) XII. Şarl ve maiyetini, Leh ve Macar mültecileri, Rus devriminden sonra İstanbul’a doluşan Beyaz Rusları düşmana vermeyişimizi hatırlayalım. Rumeli’nin her yerinden yüz elli yıldır Anadolu’ya göç eden Türkleri ve Pomak, Arnavut, bir kısmı Rumca konuşan Giritli Müslüman kardeşlerimizi unutmayalım. Kafkasya’da Ruslardan kaçıp Anadolu, Suriye, Lübnan, Ürdün’e yerleştirilen Çerkez kafilelerini bağrımıza bastığımızı yeni nesillere öğretelim. Irak’ta Halepçe katliamının ardından yüz binlerce Kürt’ün, Çeçen savaşında binlerce Çeçen’in tereddüt etmeden sığındıkları yerin bu topraklar olduğunu iyi öğrenelim. Bosna’da katliamlardan kaçan Boşnak kardeşlerimize kucak açtığımızı aklımızda tutalım.
 

Türkiye, Osmanlı Devleti’nin devamıdır. Rumeli’de, geniş Arap coğrafyasında her yerde Osmanlı izlerini görmek, gayet mümkündür. Bütün zorluklara karşın Osmanlı Devleti ve ardından Türkiye, yukarıda özetlemeye çalıştığımız kabul edişlerin hepsinde doğru tavrı sergilemiştir. Mazluma sahip çıkmıştır.
 

Her milletten bize sığınanlar, bu güzel topraklara adaletle muamele göreceklerine inanarak gelmektedir. Suriyeliler de bu düşüncelerle rejimin yaklaşık bir milyon kişiyi öldürdüğü korkunç katliamdan kaçarak Türkiye’ye sığınmıştır. Türkler, gelenlerin Arap, Türkmen, Kürt, Müslüman, Hıristiyan olmasına bakmaksızın ellerinden gelen yardımı yapmışlardır.
 

Bugün üç milyon Suriyeli bizimle birlikte yaşamaktadır. Zamanla Suriyeliler ve Türkler arasında çeşitli konularda sorunlar ortaya çıkarken aynı zamanda çok sayıda evliliklerin olduğu da bir gerçektir.
 

Ancak Suriyeliler, haklarında mantıklı tartışmaların yapılacağı bir konu olmaktan hızla çıkmaktadır. Durum, salt Suriyeli olduğu için öldürülen, evleri taşlanan, arabaları yakılan, sokaklarda dövülen, hakarete uğrayan suçsuz insanların korunmasına yönelik acil tedbir alınması haline dönüşmektedir.
 

Irkçılığın Türklere karşı Avrupa’da görmeye maalesef alıştığımız iğrenç yüzü, kendi topraklarımızda hem de içimizden çıkmaktadır.
 

Suriyelilere karşı, sosyal medyada yapılan yalan haberler, korkunç olaylara neden olabilmektedir. Suçsuz insanlara karşı saldırılar, devletimiz tarafından mutlaka durdurulmalıdır. Sosyal medyada, sadece Suriyeli olduğu için hayatını kaybeden herhangi birinin haberi altına, en ufak bir merhamet hissi olmaksızın insanın kanını donduran korkunç yorumlar yazılabilmektedir. Yalan haber furyasına devlet birimlerinin verdiği cevaplar, ne yazık ki çoğu sahte hesapların bilerek çıkardığı toz - duman arasında kaybolmaktadır.
 

Suriyelilerin veya Türklerin, işlediği suçlara Türk adaleti tarafından ceza verilmektedir. Eline sopayı alan, kendine göre önüne gelene ceza kesmeye başlarsa buradan adalet beklenebilir mi?
 

Her şeye rağmen kardeşiz…
 

Tarihî sorumluluğumuzu defalarca hatırlatan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerini okuyalım: “…Onları katillerin kucağına atmayacağız. Yardımseverliğimizi her zaman nasıl yapıyorsak öyle devam edeceğiz… Biz muhacirlik ve ensar olma kabiliyetinin ne olduğunu en iyi bilen bir kültürün mensuplarıyız. Muhacirlik, ensar nedir bunu anlamayan, bunu bilmeyenlerle bizim işimiz yok. Biz, sevgili Peygamberimizin muhacirliğini de biliriz, ensar olduğu dönemi de biliriz. Biz, bu yolda aynı anlayışla devam ediyoruz. Suriye'den savaştan çıkıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız... Kendileri arzu ettikleri zaman vatanlarına dönebilirler ama biz onları asla bu topraklardan kovmadık ve kovmayacağız…” Evet, bize sığınanı tarih boyunca kovmadık, kovmayacağız.
 

Türkler ve Araplar, bu coğrafyada bin yılı aşkın bir süredir birlikte, kardeşçe, sayısız akrabalık ilişkileriyle yaşıyor. Irkçılık yapanların ne ortak tarihimizden ne ortak medeniyetimizden haberleri yok ve öğrenmekten korkuyorlar. Gazze’de kardeşlerimizin uğradığı zulme var gücümüzle karşı çıkıyoruz, bize sığınanlara da dini, ırkı ne olursa olsun zulmedilmesine karşı durmalıyız. Nitekim Suriyeliler için konuya duyarlı yazarlar, vahşete karşı kaleme sarılırken Özgür – Der gibi STK’lar gösteriler düzenledi.
 

Bu güzel ülkede kardeşliğimizi, yabancı örgütlerin yerli işbirlikçilerinin korkunç kışkırtmalarına rağmen korumayı başarırsak iyi insanların, kötülerden hâlâ güçlü olduğunu inşallah hep birlikte gösterebiliriz. Böylece merhum Ahmed Hamdan el – Naif kardeşimizin ruhunun ve üzüntülerini paylaştığımız ailesinin biraz olsun huzur bulmasını sağlayabiliriz…