[email protected]
Doğu Roma İmparatorluğu'nun en büyük üç şehrinden biri olan Antiochia ad Orontem'in (Asi Kıyısındaki Antakya) MS VI. yüzyıldaki zelzele ile yerle bir oluşunu Ioannes Malalas (491 - 578), yazdığı on sekiz kitaptan müteşekkil Chronographia'da bizlere hüzünlü cümlelerle aktarmıştı. Buna göre şehir, muazzam bir sarsıntı sonrasında yıkılmış, binlerce kişi ölmüştü. Yıkım, bilhassa ovalık bölümde gerçekleşmiş, bugünkü Habib-i Neccar Dağı'ndaki evler, çok daha az zarar görmüştü…
Kuşkusuz bu zelzele, Antakya'nın gördüğü ilk yıkımın sebebi değildi, ne yazık ki önce ve sonra da Antakya tarihi, zelzelelerin sebep olduğu hüzünlü hikayelerle dolu olmuştur. Ancak şehir, bütün yıkımlara karşın bir şekilde ayakta kalmayı, daha doğrusu tekrar ayağa kalkmayı başarmış ve tarihsel olarak barındırdığı medeniyet birikimi sayesinde görkemli günlerine tekrar tekrar kavuşmuştur.
Sevgili Antakya'nın –ve zarar gören diğer kıymetli şehirlerimizin- Şubat ayında geçirdiği büyük yıkımdan ve yaşadığı tarifsiz acılardan sonra tekrar ayağa kalkmasını bütün kalbimizle diliyoruz. Elbette duygusal temennilerin yanı sıra sahada yapılanların bu konuda hakikaten umut verici olduğunu da söylemeliyiz.
Antiochia (Antakya), Eski Çağ'da Roma İmparatorluğu'nun Roma, Alexandria (İskenderiye) ile birlikte üç büyük şehrinden biriydi. Hıristiyanlıkla birlikte Havari Petrus'un, Havari Barnabas'ın ve –havari olmayan- Tarsuslu Paulus'un şehre gelmeleri, Antiochia'yı Erken Hıristiyanlık Dönemi'nin -Eski Çağ'ın olduğu gibi- yine en önemli yerleşimleri arasına sokmuştur. Şehir, Hıristiyanların aziz kabul ettiği isimlerin de yaşama sahası olmuştur. Antiochia yakınlarında Aziz Simeon'un yaşadığı yerde, VI. yüzyıla tarihlenen görkemli Aziz Simeon Manastırı, bugün de gezginlerin uğrak yeridir. Hatay'da yaşayan çeşitli mezheplere mensup Hıristiyan vatandaşlar, aslında bölgenin Hıristiyan geçmişinin bugüne yansımasıdır.
Geç Antik Çağ'da Doğu Roma İmparatorluğu ile birlikte Roma'nın yerini IV. yüzyılda Nea Roma (Yeni Roma) / Constantinopolis (Istanbul) almış ama Antiochia, büyük yerleşimler arasındaki tarihî yerini korumayı başarmıştır. Tabi bu çok kültürlü yapıya sahip şehir, hipodrom, kiliseler, havralar, zenginlere ait gösterişli villalar, sütunlu caddeler ile dolu bir ticaret merkezi vasfını uzun süre korumuştur.
Çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan Antiochia'da İslamiyet, oldukça erken dönemde, VII. yüzyılda kendini göstermeye başlamıştır. İlk defa Dört Halife Devri'nde (Raşidûn Halifeliği) fethedilen Antakya, birkaç defa Doğu Roma ile halifelik ve daha sonra Emevîler arasında el değiştirmiştir. Şehir Haçlı Seferleri sırasında haçlıların elinde kalmış, yaklaşık üç yüz yıllık işgalin ardından Memlûk ve ardından 1516'da başlayan Osmanlı idaresine geçmiştir. İslam fetihleri, şehir ve çevresinde bu defa cami, medrese ve türbelerin yapılmasıyla bu medeniyetin izlerini de kaybolmamak üzere Antakya mozaiğine eklemiştir.
Antakya şehir merkezi, bütün bu uygarlıklara ait kalıntıları barındıran gösterişli bir yerleşime ev sahipliği yapması bakımından önemlidir. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ve desteği ile Hatay Arkeoloji Müzesi başkanlığında, Ardahan Üniversitesi öğretim üyesi, Hatay Koruma Kurulu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Mersin - Olba Kazıları Başkanı Doç. Dr. Yavuz Yeğin'in bilimsel danışmanlığında bir arkeolojik kazı, geçtiğimiz günlerde Antakya şehir merkezinde başlatıldı. Hatay Arkeoloji Müzesi Müdiresi Sayın Ayşe Ersoy ve Doç. Dr. Yavuz Yeğin başta olmak üzere, arkeologlardan ve öğrencilerden müteşekkil arkeolojik kazı ekibi, zelzelenin büyük oranda tahrip ettiği bu kadim şehirde, medeniyet birikimini ortaya çıkarmak için canla başla çalışmaktadır. Antakya'da hayatın, yaşanan bütün acılara karşın devamlılığı açısından fevkalade önemli bulduğumuz arkeolojik kazı çalışmalarının şehri, geçmişin kültürel birikimiyle kavuşturmaya vesile olacağına inanıyoruz. Antakya şehir merkezinin arkeolojik kalıntılar bakımından zenginliğine kuşku bulunmamaktadır. Yazılı kaynaklar, hemen her dönemde Antakya'nın kültürel zenginliğinden bahsetmektedir. Bu bakımdan gerçekleştirilen arkeolojik kazıların, şehrin geçmişine ışık tutan bilimsel çalışmalar olacağı da kuşkusuzdur.
Doç. Dr. Yavuz Yeğin'in verdiği bilgilere göre arkeologlar ve işçiler, şehir merkezinde yer alan ve zelzelede maalesef oldukça tahrip olan, ilk inşası VII. yy'a tarihlenen Habib-i Neccar Camii yakınlarında ilk kazı çalışma alanlarını oluşturmuşlardır. Buradan çıkacak arkeolojik küçük eserler ve varsa mimarî kalıntıların Antakya şehir kültürel mirasına büyük katkı yapacağı açıktır. Aynı kazı ekibi tarafından merkezdeki Saray Caddesi'nde de ayrı bir arkeolojik kazı çalışması devam ettirilmektedir. Bu bakımdan henüz çok yeni olan arkeolojik kazı çalışmalarının önemi, bilimsel sonuçlar alındıkça daha belirginleşecektir.
TC Kültür ve Turizm Bakanlığımızı, Hatay Arkeoloji Müzesi Müdiresi Ayşe Ersoy'un şahsında Hatay Arkeoloji Müzesi'ni ve Doç. Dr. Yavuz Yeğin'i bu zor zamanda, zor şartlarda Antakya'da böylesi bir bilimsel çalışmaya başlamaları konusunda tebrik etmek isteriz.
Antakya, inşallah yeniden küllerinden doğarak hayatın doğal akışı içindeki yerini alacaktır. Tarihî sorumluluk, şehirde zor şartlarda çalışan arkeologlara da bu yönde onurlu bir görev vermektedir.