0

İNSANOĞLU kendisini evrenin en zeki varlığı olarak görür. Ne var ki canlılar âlemi gözlemlendiğinde ister istemez bu hükmün biraz da olsa abartılı olduğuna ilişkin bazı kuşkular oluşur.

Sözgelişi hayvanlar dünyasına bakın… 

Hiç kendi türüne katliam yapan, yaşadığı çevreyi yaşanmaz hale getiren bir canlı türünden söz edebilir misiniz?

Elbette edilemez…

Oysa biz insanlar tarih boyunca birbirimizi yok etmek için en acımasız silahları üretip toplu ölüm tuzakları kurduk. Her dönemde rant uğruna yaşadığımız alanları, ormanları, denizleri ve sahil boylarını yağmalayıp dünyamızın doğal yapısını bozduk, havasını, suyunu kirlettik. Bir daha yerine konması mümkün olmayan tarihi eserleri, sanatsal yapıları barbarca yağmalayıp yok ettik ve bütün bu katliamlar hiç ara ermeden dünyanın pek çok köşesinde hala sürüp gidiyor…

Bütün bunların en canlı örnekleri ne yazık ki ülkemizde yaşanıyor bugün…

Bir yandan cana dayalı terörün, bir yandan doğayı yağmalama, kirletme terörünün önü ardı hiç kesilmiyor.

Bütün bunların akıl ötesi şeyler olduğunu söylemek yanlış olabilir mi?

***

DÜNYADA eşine az rastlanan bir doğa harikası olan Marmara denizinin bugün insan eli ile içine düşürüldüğü şu sefalete bakın.

Bir zamanlar iki ucunda yer alan eşsiz güzellikteki boğazları ile, barındırdığı latif iklimli cennet adaları ile, ressam fırçasından çıkmışçasına nefes kesen güzellikteki mavi ve yeşili birbiriyle birleştiren sahilleri ile, ipek gibi kumları ile, sularındaki sayılamayacak çeşitte yaşayan canlı hayat ile ünlenen bu doğa harikasını yorulmadan, bıkmadan yok etmeyi sürdürüyoruz.

Önce Haliç'e hayat veren akarsuları acımasıca öldürdük. Akarsuların ölü sularını doğanın insanoğluna bahşettiği gerçek bir nimet olan Haliç'e dökerek bu güzelliği devasa bir lağım kanalına döndürdük.

Bu yetmedi…

Haliç'i temizlemek adına sanki başka yöntem bulunamazmış gibi onun bütün kirli atıklarını çöp kovasıymış gibi Marmara denizine boca ettik. Marmara'nın tabanı kısa sürede adeta bir katran tabakasıyla kaplanmış hale geldi. Bir zamanlar Mercan balığından, kılıç balığına, kalkan balığından, levreğe, sinarite ve akla gelebilecek her çeşit deniz canlısına ev sahipliği yapan Marmara denizinin 25 metreden derin suları bugün artık hiçbir canlının yaşaması mümkün olmayan bir bataklık haline dönüşmüş durumda…

Durun daha bitmedi…

İstanbul'un en büyük ve en ünlü sayfiye bölgelerinden olan Kumburgaz'dan Silivri'ye kadar olan yerleşim alanlarında evsel atık sular yakın zamana kadar konutların bahçelerinde veya yakınlarında açılmış fosseptik çukurlarına akıtılır, çukurlar dolduğunda Belediyenin vidanjörleri gelir boşaltır ve atıklar çevreye zarar vermeyecek bir şekilde ortadan kaldırılırdı.

Aslında doğrudur bu yerleşim alanında nüfus hızla arttığı için bu yolla atıkları toplamak artık kolay değil. Ne var ki uygun arıtma tesisleri yapılabilir hatta geri dönüşüm sağlanabilirdi.

Tabii, aklını kullanan, işini bilen karar verici ve uygulayıcı bir kamu yönetimi iş başında olsaydı…

Öyle yapılmadı…

Bir yandan Sahilden denize doğru belli mesafeye kadar uzanan kanalizasyon boruları ile Marmara'nın böğrüne saplattırılıyor kirli sıvı atıklar…

Öte yandan akla denizin doldurulup yol yapma bahanesiyle rant alanı yapılmasının hedeflendiği korkusunu getiren kumlar içine yapılmış beton rögarlardan etrafa saçılan lağım suları…

Sonuçta rüzgârlar ters estiğinde Marmara denizinin sahillerinin ne hale geldiğini söylemeye gerek var mı?

Söyler misiniz görmüş geçirmiş Marmara denizini böylesi bir ölüme terk etmek akıllı işi midir?