0
ÜLKEMİZDE özellikle son yıllarda, siyasetin ayak oyunları ile giderek kirlenen günlük rutin yaşam alanı baskı, korku karabasanı ortamına döndü.
Böyle bir ortamın yarattığı toz duman arasında sanat ve kültür yaşamının etkilenmemesi beklenemezdi kuşkusuz...
Ülkemizin kültür ve sanat hayatı, bu alandaki etkinlikler irdelendiğinde, nihai analizde "Nerem eğri değil ki, boynum düz olsun?" türünden başarısızlık bir tanımı ortaya çıkar.
Belki diyeceksiniz ki "Artık Nobel ödüllü ve uluslararası değerde ve bir romancımız var "
Var da, eğer o romancımız, "Biz Türkler, geçmişte soykırımı yaptık, şu kadar Ermeni, bu kadar Rum öldürdük" demek yerine "Soykırım iddiası emperyalist bir yalandır. Anadolu'daki Müslüman ahali emperyalizmin desteklediği Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı canını, malını, ırzını savunmak için nefsi müdafaa mücadelesi vermişti. İnanmıyorsanız en azından gidin Rus belgelerine bir bakın Bakın da gerçekleri görün Ermeni tehciri diye anılan olay ise olayların içinde yer almayan Ermeni halkının çetecilerin içine karışmaması ve ayrıca çatışmalardan zarar görmemesi için güvenlikli bölgelere yerleştirilmesiydi..." deseydi, acaba kendisine yine Nobel Ödülü verilir miydi?
Buna "Evet" demek aklınızdan geçiyor mu?
Benzer hevese kapılan bir başka yurttaşımız uzun süre yaşadığı ABD ve Avrupa kentlerindeki Ermeni dostlarından ve Ermeni fikir klüplerinden öğrendiği tarihi gerçeklere(!) dayanarak Ermeni soykırım masalını konu edinen "Baba ve Piç" adlı bir roman yazdı ama beklediği ödüle kavuşamadı. Yine de aldığı o gazla dünyaca ünlü bazı yazarlardan intihal yoluyla yazdığı romanlarla günümüz Türk romancıları arasında, öyle ya da böyle, kendine bir yer edinmeyi başardı.
Alevler arasında bir tek son anda canını kurtaran Aziz Nesin başta olmak üzere, Türk edebiyat dünyasının bazı değerli insanlarının yanarak hayatlarını kaybettiği Madımak Oteline yapılan vahşiyane mürteci saldırısı bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçerken, sanatın öteki dallarının günümüzdeki hali perişanına bir bakın
"Böyle sanatın içine tükürürüm" denilerek, "Ucube" diye nitelendirilerek yontu sanatının gururuyla oynandı.
Türk tiyatro sanatının pınarı olan Şehir Tiyatroları, sahne perdelerinin yerini alan sanat karşıtlığı perdelemesi ile işlevsiz hale getirildi.
İstanbul'daki Atatürk Kültür Merkezi yıllardır işgal altında.
Dünya çapında ünlü piyano virtüözümüz Fazıl Say yüzlerce yıl önce yaşamış Ömer Hayyam'dan aldığı dörtlüğü sosyal medyada kullandığı için yargılandı ve hakkında hapis kararı çıkarılarak Türk kültür yaşamının çağlar ötesine gerilettirilmesinin kurbanı oldu.
Beyni normal yerinde değil de, incir yaprağının altında olan bir karar merkezi(!) tarafından bale gösterileri "Düpedüz seks işte " diye kodlandı.
Bunlar; Atatürk'ün "Bakan olursunuz, Başbakan olursunuz, hatta Cumhurbaşkanı bile olursunuz, ama sanatkâr olamazsınız" diyerek, insan yaşamındaki önemini ve değerini gösterdiği sanata, sanatçıya ve uygarlığa karşı bir saygısızlık, bir ihanet değilse nedir?
Bunlar; Madımak Otelinde Türk aydınlarını diri diri yakan akılcılık ve uygarlık düşmanı katillerin zihniyet yapısının aynen sürgit devam ettiğinin işaretidir.
Bunlar; laik düşüncenin temeli olan ve yine yüce önderimiz Atatürk'ün deyimiyle "Aklı hür, vicdanı hür" olma erdemini kişiliklerine uyarlamayı beceremeyenlerin zavallılığıdır.
Başta siyasete soyunup da laikliğe karşı savaş açan kimileri laikliği din düşmanlığı, kimileri farklı bir dinmiş gibi nitelendiriyor, kimileri de zaman, zaman "Neymiş şu laiklik, bir anlatsanız da öğrensek..." diye kendi kafalarına uygun bir güldürü dünyası kotararak komikleşiyorlar.
Onlara topluca verilecek yanıt; Laiklik aklı hür vicdanı hür olmaktır.
Laiklik; Akıla, akıl ürünü olan her türlü düşünce ve inanca saygı demektir.
Laiklik; İnsan hayatına saygı demektir.
Laiklik; Dolayısıyla sanata, sanatçıya saygı demektir
***
GÜNÜMÜZ Türkiye'sinde bu akıl ötesi anakronizmalar yaşanırken yine de her şeye rağmen çağdaş, akılcı düşünce, meydanı boş bırakmamaya özen göstererek, sanatın bu ülke insanının vazgeçilemez bir değeri olması için direniyor.
Sözgelişi 1952 yılından beri Türk ekonomisine, Türk sanayisine, Türk sağlık sektörüne kesintisiz katkı veren Eczacıbaşı Grubu 40 yılı aşkın bir süredir kurduğu vakıflar aracılığıyla sanatın hemen her dalında Türk kültürüne hizmet ediyor. Günlük kültürün bir başka dalı olan spor alanında, genç sporcular yetiştirerek "Zinde akıl zinde bedende olur" inancının gereğini yerine getiriyor.
Eczacıbaşı Kültür ve Sanat vakfı, başta ailenin değerli bir evladı olan merhum Şakir Eczacıbaşı'nın büyük emekleri olmak üzere kültürel etkinlik alanında yılların birikimiyle ulaştığı noktadan, sanatın hemen, hemen her alanında olduğu gibi Türk fotoğrafçılık sanatına desteklerini sürdürmeye devam ediyor.
Her yılbaşında Türk fotoğraf sanatçılarının objektif ustalıklarını özel bir yayın olarak eserleştiren Eczacıbaşı Grubu'nun Türk sanat ve kültür hayatına bu yılkı yeni yıl armağanı Sami Güner Usta'nın eserleri Hem de, Türk insanın otantik yaşamını, ülkenin tarihi ve doğal zenginliklerini doyumsuz bir görsellik ürünü şeklinde sunularak
Herkese sağlıklı bir yıl dileği ve Eczacıbaşı'lı dostlara en derin teşekkürlerimizle