İyi Bayramlar. Yaşama sevincimiz daim olsun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefete bir zamanlar 'Atı binen Üsküdar'ı geçti' demişti. Şimdi 23 Haziran'da düşen bayrağı kaldırmak, atını yeniden dolu dizgin sürüp Üsküdar'ı geçirmek, yolda kalanı, bırakılanı toparlamak ile meşgul. İşi zor mu ? Zor... Ancak o zoru sever.
Heyecanını, inancını kaybetmiş kadroların varlığı giderek arttığına bakılırsa işi gerçekten kolay değil. Bu kadrolarda yeni kalkacak trene ulaşmak için çaba üstüne çaba sarf ettikleri de görünüyor. Şimdi cevap bekleyen soru şudur: Tarih tekerrürden ibaret dendiğine göre; 19 Mayıs'ın 100.yüzyılında yeniden bir 19 Mayıs çıkışı yeniden Milli Mücadele gerektirir mi?
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Orgeneral Hulusi Akar'a hediye ettiği silahları gösteriyor.
Yaşadığımız son olaylar ant-i emperyalist anlayışın yeniden inşasını gerekli kılmaktadır. Galata bankerlerinin çağdaş uzantıları holdinglerin, türedi zenginlerin ekonomiyi kendi yörüngelerine sabit kılmaları karşısında iktidardaki partiye oy veren seçmenin bir kısmının patates/soğanı, çarşı/pazarı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine tercih etmesi kimine göre kaynayan tencerenin kapağının oynatılması, kimine göre dar gelen elbisenin yırtılması, kimine göre ise 'akıl tutulması'dır.
Milli Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın odasında, MHP Liderinin hediye ettiği Kur'an, Bayrak ve silah halen durmaktadır.
Hatırlar mısınız; 1950'li yılların başlarında ülkede söz söylemek isteyip bu yönde irade beyan eden halkın 'yeter artık söz milletin' ifadesinin geri planında önemli bir mesajı vardı? Kasketliler denilen bu kitlenin kendilerini ifade edebilmek için, toprağın hakkını korumak için 'yeter artık söz milletin' ifadesini söylememiş miydi? Ya şimdi ? Kasketliler; başından çıkarıp eline aldığı kaskete bakıp şu muhasebeyi yapmaktadır:
'-Toprağı ekip satamadıktan sonra, aldığım para tohumu bile karşılayamadıktan sonra, 1 litre mazot için neredeyse 5 kilo buğday sattıktan sonra,
Kasketimin kenarlarının yağlanmasına içine koyduğum kağıtlar bile kifayetsiz kaldıktan sonra,
Traktörümün lastiğini ne zaman değiştirdiğimi unuttuktan sonra,
Nereye gidiyoruz, ben ne yapıyorum ?'
Bu kadar dert ve tasadan vazgeçmeye hazırdırlar aslında. Onlar için öncelik vatandır, bu topraktır. O'na göre bu akıl tutulması Ak Parti'den vazgeçilmek istenirken vatandan, milletten vazgeçilmesine zemin hazırlanmamalıdır. O da bilir insanlar gibi iktidarlar da ömürlüdür.Bekaya baktığında Osmanlı sultanlarının iktidarda kalma ortalamaları 20 yılı geçmemektedir. İktidarlar gider, iktidarlar gelir. Ancak ebed müddet millet de ona hizmet eden devlet inancı da bakidir.
Şimdi hepimizin zihnimizi kurcalayan soru 'tarih tekerrür eder mi ?' sorusudur. Elbette bu soruyu tekrarlarken zihinlerimizden bir bir tarih sayfaları geçer.
Yıl 1908... Yani çok partili siyasi hayata geçtiğimiz yıl.. Türkiye'nin zihinsel yabancılaşmasının ilk adımı olarak sayılan tanzimattan sonra genel siyaset İttihad Terakki, Ahrar (hürriyet) ve İtilaf Partisi bu dönemin üç partisi tarafından yönlendirildi. Diğer partilere nazaran o dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarında İtilaf Partisinin diğer rakiplerine önemli fark attığı, oylarını yüzde 45'lerin üzerine çıkardığı görülmektedir. Parti'nin kurucuları hep İslamcı'dır: Bir çoğu tarikat ve cemaat önderidir. İslamcı entelektüellerin, ulemanın önemli isimleridir. Said Nursi, Elmalı Hamdi Yazır, Babanzade Ahmet Naim, Mehmet Akif Ersoy... O dönemin amiral gemisi Basiret Gazetesi, baş yazarı her gün İtilaf partisini övmektedir. Galata Bankerleri ise açık çek vermektedir. Artık itilaf partisinin iktidarı için önünde hiç bir engel kalmamıştır.
Devlet yönetimini elinde bulunduran Abdülhamit'in öne çıkan İttihad-ı İslam (İslam Birliği), Duyun-u Umumiyenin (devlet borçlarının) azaltılması, denk bütçe ve eğitim gibi icraatlarının durdurulması gerekmektedir.
Abdülhamit'in bu icraatlarından ekalliyetler, dış güçler, galata bankerleri oldukça rahatsızdır. Bu yapının değiştirilmesi Sultan'ın tahttan indirilmesi gibi önemli bir fonksiyon üstlenecek siyasi zemin aranmaktadır. Bir yandan Halife-i Müslimin diğer taraftan Hakan-ı Türk olan Abdülhamit'in tahtan indirilmesi ancak ve ancak iyi bir fetva ile olacaktır. Bu konuda dönemin Şeyh-ül İslam'ı 'azl' fetvasını veremeyince devreye Elmalı Hamdi Yazır girer. Fetvayı çok ince bir teknikle hazırlar. Yazır, daha sonra Cumhuriyet'in meşhur mealini hazırlarken, fetvayı hazırladığı günlere atfen 'Günahlarıma kefaret olur' demekten geri durmaz. Fetva şöyledir:
'Bir kimse şeriat kitaplarını yaksa, Müslümanların dinini öğrenmelerini engellese,
meşverete önem vermese, tenkide kapalı olsa bu sultanın şer'an hükmü nedir ?
El cevap: İndirilmesi vaciptir'
Bu fetva ile Abdülhamit tahtan indirilir. İslamcı taban, tarikat ve cemaatlerin üzerinde büyük ağırlığı olan İtilaf Partisi sayesinde halkın tepkisi desteğe dönüştürülür. Basiret gazetesinden her yazı itilaf yönetimini haktan ve adaletten uzaklaştır. Bir yıldan sonra başa İttihat Terakki geçer. İtilaf Partisi'nden eser kalmaz. Osmanlı dağılma süreci için start verilir. Duyun-u Umumiye borçları çoğalır. Bütçe tamamen Galata bankerlerinin eline geçer.
Tarih tekerrür eder mi dersiniz?
Allah'ım ! Ramazan Bayramı hürmetine sen bizi akıl tutulmasından koru. (Amin)