Sosyal demokratların ağzına “av kanı değdiği için daha büyük avın peşine düştüler” mi yoksa “biti kanlanan merhum Erdal İnönü'nün Aslan sosyal demokratlarının adım adım iktidara yürüdüklerini söylerken sağı solu kırarak, bertaraf ederek bir de üstüne mahalle baskısı uygulayarak yeni bir düzen inşa ettiğini mi” ekleyeceğiz?

Fehmi Çalmuk Erdoğan 3 9 24

Esasen biz yeni bir hikayeye başlıyoruz ya da yeni bir yolun başındayız. 2019 yılında kaleme aldığım “projesinin projelendirdiğimin projesi” başlıklı yazının tam da hayata geçirilmeye devam ettiğini üzülerek de görsem de, bütün olan bitene karşı elleri cephelerinde ıslık çalarak “iktidar değişimine daha çok var” diyen muhafazakar kesimi görmekteyim. Geliyor gelmekte olan Türkiye'nin kurtuluş reçetesine ilişkin bir tebabet tavsiyesi değil, bilinçli olduğu kadar 70 yıldır uygulanan Yeşil Kuşak İslam projesinin neticeleridir.
 

Kim ne derse desin, Sünni İslam Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gizli anayasasıdır ve bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İslam dünyasında bu geleneği sürdürmesi ve ayakta tutabilmesi için yegane seçenektir. Kimileri bu sözlerimize alınacak da olsa hakikat şudur ki, yakın zamanda yaşadığımız FETÖ'cü askeri darbe girişiminin ve yine FETÖ'cü kültürel işgal ve bozgun girişiminin neticeleri birer birer görülüyor.
 

Şatonun Şımarık Kızı

Halbuki biz solu bir vicdan işi olarak görmekteyiz; referansını (onlar zikretmese de dinden ve kültürel geleneksel anlayıştan) vicdan, hakça paylaşım ve birlikte yaşama kültüründen aldığını söyleyen sosyal demokrasinin, 31 Mart seçimleri sonrası içine girdiği “şatonun şımarık kızı” paranoyasından toplumun birçok kesiminin etkilendiğini ve bu etkilenmenin başlatılmak istenen bir kör dövüşün startını verdiğini görüyoruz.
 

Mahalle Baskısını Kim Yapıyor ?

Türkiye'nin siyasi İslami hareketinin önderi konumunda olan Milli Görüş hareketinin 1995 seçimleri sonrasında önce iktidar adayı olması, sonra da bir yıl da olsa iktidara gelmesi Türkiye'nin yöneten elitlerinin ve bu elitlerin koruduğu sermayenin korkulu rüyası haline gelmişti. Neredeyse Müslümanların sarığı yerine asker postallarını tercih eden bu anlayış, Bosna-Hersek'in işgali durumunda bizim laikçilere benzer anlayışın Aliya İzzetbegoviç için iktidara gelmesinden yaşadığı korku eseri olarak Sırpları ülkelerine davet etmesi, kendileri için de sonun başlangıcı oldu. Hiç de öyle Sırplar laikmiş, sekülermiş, dinliymiş, dinsizmiş bakmadı; yaptıkları soykırım ve imha operasyonu günümüzde bile 4 bilinmeyen denklem olarak gizemini koruyor.
 

Sol Dememek için “Sağın Karşısına dön” diyen bir Nesil

Kulağı çınlasın, Malatya'nın meşhur bir esnaf başkanı var, Ali Evren. Malatya'da bir yere çekime gideceğiz, kameraman aracı kullanıyor; o da yolu tarif ediyor. Kameramana diyor ki, "sağın karşısına dön." O cevap veriyor, "sola mı abi?" “Hayır, sağın karşısına”.
 

Türkiye'de sol dedi mi, kültürel ve sosyolojik hafızasına bakan sol kelimesini her hatırladığında dilinin ucuna gelip de "eyvah" diyen bir seçmen var. Bu seçmenin yüzü suyu hürmetine yıllardır sağ partiler, milliyetçi partiler ayakta kalabildi. Sol partiler bu durumu öylesine iyi analiz etti ki, Kazım Karabekir Paşa'nın bir dönem Cumhuriyet dönemine ilişkin söylediği ünlü söz akla geliyor: "Öyle puslu bir hava ki, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor." Şimdiki dönem öyle puslu bir hava ki, İslam'ı hatırlatan her şeye karşı yeminli intikam savaşçıları, muhafazakâr gömleği giymiş, mahallenin meydanlarında, kahvelerinde, pazarlarında televizyon ekranlarında geziyorlar. Elbette ki siyaset boşluk kaldırmaz; bir alanı boşalttığınızda o alanı dolduracak siyaset simsarları her zaman vardır.
 

Şunu unutmayalım ki Türkiye'yi Türkiye ile baş başa bırakmamak için dört bir koldan saldıran, pusuda bekleyen emperyalist ülkeler ve onların işbirlikçileri topyekûn bir seferberlik, kimi zaman da ismi konulmamış bir Haçlı Seferi ile üzerimize üzerimize gelmektedir. Son dönemde yaşanan mahalle baskısı da bunun bir parçasıdır.
 

Şerif Mardin’i Çürüten Kitap

Bu konuya geçmeden önce Türkiye Yazarlar Birliği'nin 1990'lı yılların başında Dedeman Oteli'nde düzenlediği bir toplantıda, cennet mekan Erbakan Hoca konuşacaktı. Konuşması bitti, sıra soru cevaplara geldi. Yazarlar Birliği yönetiminden bir abimiz, “Sizinle aynı dönem akademisyen yaşıtınız Profesör Doktor Şerif Mardin şunları söylüyor” diye bir soru sormuştu. Erbakan Hoca yekten cevap verdi:
 

 “Ben Şerif Mardin'i tanımam, yazılarını da okumadım.”
 

Bu cevap yazarlar ve çizerler arasında o kadar şaşkınlık oluşturdu ki, Erbakan Hoca'nın kültürel dünyadan uzak olduğunu, Şerif Mardin gibi bir ismi tanımamasının büyük bir eksiklik olduğunu dile getirdiler. Halbuki Erbakan Hoca, ismen tanıdığı fakat fikren tanımadığı Şerif Mardin için devrimsel çıkışını yıllar sonra fark ettim.
15 Temmuz Fehmi Çalmuk 3 9 24Psd

 Birkaç gündür, şu anda Milli Eğitim Bakanlığı'nda kızağa çekilmiş ancak Sayın Bakan Yusuf Tekin'in çokça istifade edebileceği eski genel müdürlerden sosyolog Ercan Şen'in “15 Temmuz'un Sosyolojisi: Teo-Politik” isimli kitabını okuyorum. Zamanlama öyle geldi, puzzle öyle tamamlandı ki bunu sizinle paylaşmak isterim.
 

Mardin’in "mahalle baskısı" kavramı, özellikle laik kesim tarafından, muhafazakâr mahallelerdeki bireylerin yaşam tarzlarının ve düşüncelerinin kontrol altına alındığı ve bu mahalle baskısının bir tür sosyal kontrol aracı olarak kullanıldığına dair bir eleştiri olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda, "mahalle baskısı" kavramı, Türkiye'deki muhafazakâr ve laik kesimler arasındaki ideolojik çatışmanın bir yansıması olarak da görülebilir. Mardin, mahalle baskısı kavramını, siyasal İslam'ın Türkiye'deki etkilerini analiz etmek için de kullanmıştır. Mardin’e göre, muhafazakâr mahallelerdeki bireyler, siyasal İslam’ın normlarına ve ideolojilerine uygun hareket etmeye zorlanır. Bu, bir anlamda, bireylerin daha seküler veya farklı yaşam tarzlarına sahip olmalarını engelleyen bir sosyal kontrol mekanizmasıdır.
 

Şerif Mardin, FETÖ Serüveni

Ercan Şen, Şerif Mardin'in “dinin yani İslami söylemin Kemalizmin (modernleşme) etkileşimi içinde ümmet niteliğinde kırılma yaşamasıdır” önermesini FETÖ'nün hareketin nasıl da doğruladığını şöyle anlatıyor:
 

“Ümmet bilincinden bilerek uzaklaşan diğer İslami cemaat gruplarla Sünni ana damarla arasına mesafe koyan Kemalist modernleşme çizgisine yaklaşan bir dini hareket olarak yoluna devam etmiş, fakat orayı da aşarak küresel pozisyona geçmiştir. Bu anlamda Kemalist modernleşme siyasetin içindeki ana akımda olan ulusalcılıktan da uzak durup küreselci sosyal demokrat liberal akıma yakınlaşmıştır. Kasım Gülek-Bülent Ecevit-Kemal Kılıçdaroğlu çizgisine yakın olan Fethullah Gülen hareketi bu tutarlılığı sürdürmüştür. O halde günümüzde baktığımızda, Şerif Mardin'in önermesinin başat ideolojik kültürel yapının Türk siyasi hayatına verdiği rengi tespit konusunda başarılı olmadığını, ancak ana akıma nispetle küçük olan grubun bu istikameti doğruladığını söyleyebiliriz. Kısaca Fethullah Gülen hareketinin bizzat sapma ve istisna olarak maddenin önermesine uygun düştüğünü söyleyebiliriz.”
 

Kitabın birçok yerinde Şerif Mardin’in önermelerinin çürütüldüğünü ve FETÖ hareketinin sosyolojik olarak çürütülmesiyle kalmayıp emperyalizmin işbirlikçilerinin deşifre edildiğini daha iyi görebiliyoruz.
 

Erdoğan’a Düşmanlık Humeyni’den Fazla

Ardına mütedeyyin insanlara yönelik, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ağza alınmayacak hakaretlerin, küfürlerin sıralandığı bir dönemde, bu güçlerin arkasına aldıkları destek ne yazık ki CHP'dir. Yıllar önce Tuncay Özkan dönemindeki Kanaltürk'ün kuruluş yıl dönümü yemeğine davetliydim, kızımla beraber gittik. Yemeğin şeref konuğu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den sahnede Emel Sayın vardı; "Çile Bülbülüm Çile" şarkısını söylüyordu. Arada gür sesle söylediği “Allah” kelimesine salon her ağızdan eşlik ediyordu. Emel Sayın mikrofonu aldı, bir yandan söyledi, sıra nakarata gelince mikrofonu Cumhurbaşkanına uzattı. Ses seda yok. Emel Sayın şarkının önceki bölümünü bir daha tekrarladı, tekrar sıra nakarata geldiğinde mikrofonu uzattı, Ahmet Necdet Sezer bir kez bile “Allah” demedi. Emel Sayın, Cumhurbaşkanım “Allah deyin” diye yalvardı. Ahmet Sezer, bir kez bile “Allah” nidasına eşlik etmedi. (Elbette bu davranış Sezer’in dini inanışı ve dindarlık konusundaki özel hayatını yansıtmayabilir)  Halbuki Ayasofya Camii başta olmak üzere şehit cenazelerinde yakınlarının mezar başlarında Kur'an-ı Kerim okuyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hakaret ve küfürlerin ana karakteri Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik değil, orada oturan kişinin Recep Tayyip Erdoğan olmasındandır. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'deki laikçi kesimin katı CHP'yi seçmenin Ayetullah Humeyni'den daha fazla nefret ettiği bir kişi haline getirilmiştir.
Fehmi Çalmuk Kadir Mısırlıoğlu 3 9 24

Külliye’de Mahalleyi Yaşatan Erdoğan

Üzülerek görmekteyim ki bu nefretin ana kaynağı siyasi ideolojik bir bakış açısı değil, İslam'a ve İslam'ı temsil etme noktasındaki duruştur. CHP yönetiminin de çözmesi gereken hesaplaşması gereken duruş bu duruş olmalıdır. Siz, siyasi İslami hareketlerin içindeki bir kişiden dini hayatı yaşama noktasından uzak kalan bir Cumhurbaşkanına hakaret ve küfür gördünüz mü? Muhafazakar kesimde  kendisine yer bulabilmek için Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet dönemini diline pelesenk yapıp hakaretleri sıralayan kimi insanlar var ki, bunlar ters manyel olarak CHP'ye tahkimat yapmakta ve bu anlayışı güçlendirmektedir. CHP ile diyalog noktasını yakalayan AK Parti’nin gelecek anayasa görüşmeleri öncesi sert açıklama yapmaktan çekindiği bir noktada, CHP'li Tuncay Özkan’ın sosyal medya aracılığıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sarf ettiği sözler, aslında AK Parti cephesini güçlendirmiş ve Erdoğan’ın liderlik anlayışına tahkimat yapmıştır.

Tuncay Özkan farkında değildir. Ancak Saray içinde Külliye'de günlük mesaisini geçiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir mahalle hayatı yaşadığını yakın çevresi çok iyi bilmektedir.
 

Devşirilen Muhafazakarlar

Velhasıl CHP, mahalle baskısından vazgeçmediği müddetçe geliyor gelmekte olan iktidarının yalancı bahar olduğu görülmelidir. Siyasi İslami hareketin Türkiye’yi değiştirme, dönüştürme gayretinin önce maddi kalkınma derken manevi kalkınmayı unutmuş bir çerçevede kalması zemini zayıflamaya başlamıştır. Devşirilen muhafazakarlar diye bir bahis açsak köprünün altından çok sular akar. İnadına sol dememek için “sağın karşısına dön” diyen bir neslin inadına inadına muhafazakarlık camiadan nefret eden, dinle ve dindarla arasına mesafe koyan, başörtüsünü önce aksesuar sonra “furuat” diyen bir neslin mahalle baskısına boyun eğdiği, etkilendiği ve şekillendiği muhakkaktır.
 

Elbette ki faturayı ödeyecekler sıvışmak için fırsat kollarken musallaya gelecek cenazeyi yine bize taşıtacaklardan endişe ederim.