Hayda…!
Bu da nereden çıktı demeyin ?
Bundan tam 20 yıl önce ABD’nin Ankara Büyükelçiliği siyasi müsteşarı kamuoyu araştırma firmalarını, milletvekillerini, akademisyenleri, gazetecileri dolaşıyor şunu soruyordu:
-Ak Parti kaça bölünür ?
O dönemde yayın kurulu üyesi olduğum Tercüman gazetesinde bu konuyu köşeye taşıyınca dönemin Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan TBMM’nin iktidar kulisinde eline aldığı gazeteyi havaya kaldırıp bana doğru sallayarak şöyle demişti:
-Fehmi Çalmuk Ak Parti’yi bölmeye gücün yetmeyecek !
İş bununla da kalmadı.
Şimdi İyi Parti’de Ak Parti’nin ensesinde boza pişiren Turhan Çömez bu konu üzerine benim yazılarımı alıntılayarak Başbakan Erdoğan’a beni şikayet eden bir rapor yazmıştı. Hatta dönemin ağzı iyi laf yapan sonra Ak Parti ile yollarını ayıran bakana “Aman dikkat Erbakan adına Ak Parti’yi bölmek istiyor. Uzak dur” tenbihatında bile bulundu. O dönem “Erbakan’ın ajanı” olmakla suçlandığım dönemdi. Abdullah Gül’ün başbakanlığa gelir gelmez bir gazeteci arkadaşımla birlikte Başbakanlık baş danışmanı olma teklifi aralarında eski bakan, grup başkanvekilinin de içinde bulunduğu lobi tarafından “Erbakan’ın ajanı” diye engellenmişti. Abdullah Gül’ün kurduğu sonradan adını SETA olarak değiştiren PAM’da Hüriyet Gazetesi muhabirine “Erdoğan muhtar bile olamaz” dokuz sütuna manşet siparişi verildiğinde kulak misafiri olduğumdan beri de “Erdoğan’ın ajanı” olmakla suçlandım.
Kelimelere ve harflere tutunmaktan başka çaresi olmayan bir gazeteci olarak Allah yolunun yolcularının sevdalısıyım. Dün zalimlerin okları cennetmekan Erbakan hocama yöneliyordu. O’nun yanında durdum. Bugün zalimlerin okları Erdoğan’ı hedefliyor onun yanında duruyorum. Bilsinler, görsünler, duysunlar diye değil. Zalime karşı mazlumun yanında olduğumu Rabbim biliyor diye.
AK PARTİ KAÇA BÖLÜNÜR ?
Konumuza dönelim…
Sputnik’ten İsmet Özçelik beni önce radyo programına davet edip sonra Aydınlık’a manşet yapınca gelen gidenlerin sayıları fazlalaşmak ile birlikte farklılaştı. Bayram öncesi ve sonrası Amerikalılar’a şimdi İngiliz ve Almanlar da katıldı. Karanfil ve bergamotlu çayımı içerlerken soruyor da soruyorlar:
-Hamamönü kumpası ile kimleri kastettiniz?
-MHP ile ittifak sürer mi ?
-Erdoğan sonrası ne olur?
-Ak Parti’de kimleri şanslı görüyorsunuz?
-Ak Parti kaça bölünür ?
-Parti içindeki Kürtler ne yapacak ?
-Abdullah Gül siyasete döner mi ?
Cumhur ittifakı dağılmıyorsa, MHP resti çekip ayrılmıyorsa geriye kalan kurulduğu günden bu yana kendi içinde koalisyon olan AK Parti’yi parçalara ayırmak.
Peki mümkün mü ?
ERDOĞAN FAKTÖRÜ
Ak Parti’nin zaaf analizi yapıldığında ortaya çıkan en önemli faktör Recep Tayyip Erdoğan… Onun liderlik ve liderliğini sağlama ve koruma beceresi partinin bütünlüğünü koruyor.
Farkındaysanız Erdoğan’ın hayaline Türkiye yetişemiyor. Cennetmekan Erbakan Hocam için Gündüz Sevilgen “Erbakan’ın hayaline kurşun bile yetişemez” derdi. Erdoğan da Erbakan gibi aynı damardan besleniyorlar. “Yumuşama” adı altında normalleşme sürecini ameliyat masasından yeni kalkmış bir insan nasıl da bu kadar strateji üretebilir ? Erdoğan şimdi içe kapalı dışarıya açık. Herkes “Ak Parti içinde neler olacak?” sorusunu sormayı kenara koyup CHP Lideri Özgür Özel ile yapacağı ziyarete endekslenmişti.
Bu dönem Cumhur İttifakı’nın direkten döndüğü siyasal ve yargısal kazan kaldırmanın bastırıldığı bir dönemdi. Hamamönü Kumpası deşifre oldu. Cumhur ittifakına karşı taraflar eteğindeki taşları döktü. MHP hedef alındı yerine stepne olarak CHP konulmak istendi.
ABDULLAH GÜL FAKTÖRÜ
Abdullah Gül merkezli siyasi dizayn hareketi deşilince Erdoğan ve Gül 2,5 saatlik bir görüşme yaptı. Sonunda Fehmi Koru köşesinde “Abdullah Gül’ün çok işi var. Siyasete vakti yok” babından bir yazı kaleme aldı.
Dilber Ay’ın “Tavukları pişirmişim” şarkısını hatırlarsınız değil mi ?
Koru’nun şimdi “Gül’ü Orta Doğu ve Orta Asya’ya göndermişim” türküsünü kamuoyuna ilan etmesinin anlamı ne ? Mısır ve Özbekistan bölgesel senaryoların iki önemli aktörü. Buna ülke komşularını eklerseniz kamuoyu ziyaretle uğraşırken fotoğrafın genelini daha iyi görebilirsiniz.
Ne diyor eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu:
“Batı cephesinin ihalesine talip olanlar bu topraklarda bitmez.”
Gelelim AK Parti’ye…
AK KURTLAR:
Ak Parti içinde bir dönem eski ülkücü, milliyetçi kanat çok güçlü idi. Ben onlara Ak Kurtlar ismini koymuştum. Ak Parti içinde elleri çok da zayıf değil. Ancak İç Anadolu bölgesi, Karadeniz başta olmak üzere milliyetçi oyların yoğun olduğu illerde aktif siyasetlerini sürdürüyorlar.
Ak Kurtların kızıl elması ise Cumhur İttifakını devam ettirerek 2028 seçimlerinde yeniden Recep Tayyip Erdoğan’a kazandırmak.
Geçenlerde eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendi web sitesinde kaleme aldığı yazısını çok iyi okumak gerekli. Kılıcı kınından çıkartmış, siyasi lojistiğini tamamlamış, suskunluğunu bitirmiş durumda.
Bakalım mı yazının kodlarına ?:
AK Parti içine bir uyarı yapıyor:
- Üzülerek müşahade ettiğim bir konuda bizim tarafta bazı düşünürlerde 31 Mart seçimlerinin sonuçlarını millete yüklemeye yönelik bir eğilim görüyorum. Bu tarihsel CHP anlayışıdır. Bu hataya düşmemek gerekir. Milletin feraseti sorgulanmamalıdır.
AK KURTLAR’IN KIZIL ELMASI: 2028
- Cumhur İttifakı sarsılmadan, parçalanmadan 2028 seçimlerine varırsa CHP ve Batı cephesinin PKK’nın siyasi kolundan (HDP) desteksiz bir seçimde yüzde elliye ulaşabilmesi mümkün değildir.
2023 seçimlerinde olduğu gibi 2028’de de bu milletin feraseti ülkemizin istikametini belirleyecektir. Bu feraset terör örgütü destekli batı cephesinin hormonladığı ittifaklarla; Millete ve milli devlet ilkesine dayanan altyapısını tamamlamış adım adım Kızıl Elma’ya yürüyen medeniyetimizin ta kendisi olan Cumhur İttifakı arasındaki tercihi ortaya koyacaktır.
Bunu bir çok seçimdir kaçınılmaz son olduğunu görenler Cumhur İttifakı’nı parçalamayı kendilerine öncül hedef seçmişlerdir.
Cumhur İttifakı parçalanamaz ise önümüzdeki seçimler batı cephesi için yine hüsran olacaktır.”
CUMHUR İTTİFAKINA TAHKİMAT YAPIYOR:
- Batı cephesi için Cumhur İttifakı’nın dağıtılması isteği ertelenemez ve acil…
-Batı cephesi destekli operasyonel akıl MHP’yi hedefine alarak ittifakın temellerini sarsmaya iki siyasi partinin tabanlarında da sorgulamalara yol açarak soğukluk hedeflemektedir.
- CHP öncülüğündeki “örtülü ittifak’ için üç aşamalı hedef vardır.
1- MHP’yi Cumhur İttifakından uzaklaştırmak
2- Kent uzlaşısı gibi milleti aldatan bir formülle terör örgütünün desteğini örtülü olarak almak.
3- Mümkünse 50+1 formülünü aşağı çekerek hem HDP’nin açığa çıkmasını engellemek hem ittifak zorunluluğunu ortadan kaldırarak Cumhur İttifakı’nı parçalayarak ayrı ayrı seçime girmelerini teşvik edecek ortamı oluşturmaktır.
Yukarıdaki nedenlerle 50+1 hedefine asla ulaşamayacak CHP temsilciliğindeki batı cephesinin işini yerel seçimlerdeki “Türkiye İttifakı” yüzde 40’ların üzerinde bir oy oranı ile kolaylaştırarak başarıya ulaştırmaktır.
Soylu’nun yazısında en dikkat çekici cümlelerden biri ise şu:
- Cumhur İttifakı parçalanamaz ise önümüzdeki seçimler batı cephesi için yine hüsran olacaktır.”
Parçalamak için MHP’nin ittifaktan ayrılması lazım. Ama Nasıl ?
BAHÇELİ FAKTÖRÜ
Şu anda MHP'nin zorlu bir imtihanı var. Bu imtihanın adı Sinan Ateş cinayeti. Kahbece vurulan Sinan Ateş olayı Hrand Dink cinayetine neredeyse birebir benziyor. Seçilen tetikçilerin geçmişi, bağlı bulundukları siyasi parti ve Parti yöneticileri ile ilişkileri ve en önemlisi de FETÖ'nün hedef listesine alınmaları.
Merhum Şehit Muhsin Yazıcıoğlu FETÖ'nün partisine ve Alperen Ocaklarını o dönemki ismiyle Nizam-ı Alem ocaklarına çökme girişimine izin vermeyince partisinin ismi bulaştırılarak siyasi bir cinayet işlendi. Dink öldürüldü. Tetiği çeken el Sakarya'da Büyük Birlik Partisi’ne bağlılığı ile bilinen bir ailenin çocuğuydu. Daha önce Trabzon'dan seçilen 12 Eylül işkence dehlizlerinden geçmiş bir ailenin çocuğunun ismi son anda değiştirilmişti. İş Ogün Samast’a kaldı. Cinayet sonrası yayınlanan fotoğraflar ve algı yönetimleri direkt Büyük Birlik Partisi’ni hedef alıyor Muhsin Yazıcıoğlu listenin başına konuyordu. Yazıcıoğlu'nun zor olsa da adım adım cinayeti deşifre etmesi ve bütün adreslerin FETÖ’ye çıkmasını belirlemesi canına mal oldu. Bir suikast sonucu şehit edildi.
Aynı taktik bu sefer Sinan Ateş cinayetinde de uygulanmak isteniyor Hedef tahtasına MHP, Ülkü Ocakları listenin başına ise Devlet Bahçeli oturtuluyor. Bu olay yargının MHP'ye kapatma davası açma girişimine kadar gidebileceği Hamamönü toplantılarında konuşulmuş durumda. Bahçeli'nin gündemde yokken alelacele Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesi ve bu görüşmenin zamanlaması kamuoyunda Akşener ve Ayşe Ateş ziyaretlerinden olduğu şeklinde yansıtıldı. Ama gerçekte Devlet Bahçeli beraberinde götürdüğü klasörde Sinan Ateş cinayetinin iç yüzünü ve işbirlikçilerini ortaya koyuyordu.
Aynı durum MHP için de geçerliydi. Burada sorulması gereken soru şu: MHP veya ülkü ocaklarında bu cinayetle ilişkili kripto isimler var mı ? Bunu bilebilecek ve açıklayacak tek kişi Sayın Devlet Bahçeli…
Hele hele ülkücüleri sokaktan kavgadan çekerek bilgisayar başına oturtan bir Devlet Bahçeli söz konusu ise bırakın konuşmayı imayı bile kendi ülküsüne ihanet sayar.
Yargının Sinan Ateş cinayeti ile birlikte başlatacağı süreç birçok bilgiye ulaşmamızı da sağlayacak.
AK KÜRTLER
Kurulduğu günden bu yana Ak Kürtler ise gücünü koruyor. Parti içinde önemli isimleri şimdi ya vefat ya da siyaset dışı oldukları için siyasi arenada yok. Ancak eski Başbakan Binali Yıldırım etrafında toplanan önemli bir milletvekili grubu var. Geçen dönemde TBMM başkanlığı için bu milletvekillerinin yoğun kulislerini unutmamak gerekir. Türk Devletler Teşkilatı Ak Sakallılar Başkanı olan Binali Yıldırım Allah var ser verip sır vermeyen bir siyasetçi. Milletvekilleri adım adım onun dışlandığını belirtiyor. 15 Temmuz’da Erdoğan’a Marmaris’de düzenlenen suikast girişimin bir benzeri İstanbul’dan Ankara’ya dönerken ona yaşatıldı ama bu konuda ağzını bile açmadı. Azerbaycan’da geçirdiği ölümcül kaza ise bir çok soru işaretini beraberinde getiriyor. Parti yönetiminde ve komisyon başkanlıklarında Ak Parti grup yönetiminde Abdülhamit Gül’den başka temsilcilerinin olmaması “Dışlanma” hissini güçlendiriyor.
Bu dönemde Ak Parti içindeki Kürt milletvekilleri de daha sesli düşünmeye başladı. Bir de Ak Kürtler’in gerek Başbakanlık gerekse Dışişleri Bakanlığı döneminde de reform yanlısı tutumu ve çözüm süreci başta olmak üzere bölgesel siyasete karşı yumuşak üslubu nedeniyle Abdullah Gül’ü sevmeleri ve son haberler üzerine beklenti içine girmelerini unutmamak gerekir. DEVA ve Gelecek Partisi’nin Doğu ve Güneydoğu illerindeki teşkilatlanma yapılarına bakınca halen Abdullah Gül’ün ekmeğini yedikleri aşikar değil mi ?
Unutmadan parti içindeki Ak Kürtler’in Osman Kavala’nın serbest bırakılması konusunda AB merkezli baskıların haklı olduğunu belirtmeleri “Osman Kavala ne yapmış?” sorusunu aklama gerekçeleri olarak ileri sürmeleri de unutulmamalı. “MHP’nin Ak Parti’nin sırtına kambur” olduğunu ve son seçimlerde bölge oylarının giderek zayıflamasına gerekçe göstermeleri boşuna değil.
Bir de Selahattin Demirtaş konusu var. Ak Kürtler Selahattin Demirtaş’ın haksız yere cezaevinde tutulduğunu, cezaevinden çıkışı durumunda PKK’nın silahı bırakmak zorunda kalacağının altını çiziyor. Kürt sorunu başlığı bağlamında Öcalan’ın liderliğinin sorgulanmaya başladığı, DEM’in Demirtaş’ı devre dışı bıraktığı bir dönemde Öcalan’ın etkisini korunmaya çalışılması izleminin bölgede Ak Parti oylarının erimesine neden olduğu görüşü savunuluyor.
Son olarak sunu ekleyeyim:
“Ben Türkiye milliyetçisiyim” sözünün söylenmesi de medyada köpürtülmesi de maklubecilerden pelikancılara uzanan “fitne üssü”nün işi… Kamuoyu bu sözle test edildi. Tam da MHP karşıtlığının kaşındığı bir dönemde Ak Parti içindeki Kürtlerin “böyle gitmez” dediği dönemde bu söz can simidi oluverdi. Hatırlarsınız bu sözü hem Ak Parti’nin ilk yıllarında, bir de çözüm sürecinde duyduk…
Ak Kürtleri heyecanlandıran bir olay ise Amedspor’un süper lige yükselmesi. Bunun da altını çizelim. Türkiye’nin her bölgesinin güçlü takımlarının süper ligde oynaması birlikte yaşama kültürünü güçlendirir. Ancak Amedspor üzerinde tribünlerde hazırlanan bir senaryoya dikkat etmek gerekir. “Kahrolsun PKK” tezahüratları karşılığında atılacak tezahüratlar. Üzülerek belirteyim ki Büyükekşi başkanlığındaki futbol federasyonunun “Türk-Kürt Kardeştir ayrım yapan kalleştir” şeklinde tezahürat attırmaya ne niyeti ne de gücü var. Korkarım ki bu süreç başımızı çok ağrıtacak.
SAADET’E DEM’DEN AÇIK ÇEK: BEŞ MİLLETVEKİLİ VERELİM
Bir olay var ki yazmasam olmaz. Ak Kürtler genel siyaset düzeyine eleştiri getiriyor getirmesine risk almak yerine “siyasi dedikodu” konumundalar.
Saadet Partisi’nde Hasan Bitmez’in vefat etmesi üzerine oluşan kaosu hatırlarsınız. TBMM Grubu düştü düşecek. Parti kurmayları Ak Parti’nin ve DEVA’nın kapısını çaldılar. Emanet bir milletvekili bile verilmedi. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin kurmayları vasıtasıyla “Her türlü desteğe hazırız” mesajı vermesine rağmen parti yönetiminden nazikçe “Hayır” denildi. Ancak DEM’in eş Başkanı Tuncer Bakırhan, Saadet Partisi yönetimine açık çek verdi.
-Bir milletvekili değil 5 milletvekili verelim. Ancak bu durum sizi sıkıntıya koymasın. Biz Milletvekili vermeye hazırız…
Destek Türkiye İttifakı’nın motoru olan siyasi parti CHP’den geldi. Saadet Grubu yoluna devam etti.
AK GÖRÜŞÇÜLER
Siyasi İslami Hareketin “Milli Görüş” başlığıyla varlığı siyasette halen ağırlığını koruyor. Bir parti bayrağı altına sığmayacak kadar güçlü görünen bu siyasi geleneğin Ak Parti’de misyon olarak sürdürdüğünü belirten milletvekilleri var.
Yeni Dünya Vakfı, Ensar Vakfı, Cihannüma, İlim Yayma gibi önde gelen vakıflarda ve STK’larda varlıklarını sürdürüyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafındaki halkayı yarıp dahil olamayanlar ise parti içinde bazı isimlerin peşinde, etrafında konum alıyorlar.
İşin ilginç yanı TBMM Başkanı olmasına rağmen bir parti genel başkanı gibi hareket eden, her olaya karşı reaksiyon veren “Ben ayaktayım” diyen Prof. Dr. Numan Kurtulmuş merkez konumunda. Kendisine has milletvekili grubu, bürokrat ekibi var. Bir de uluslararası çevrelerle ilişkileri kavi olan bazı cemaatlerin örgütlenmelerin Numan Kurtulmuş’un ismini, açıklamalarını daha belirgin duyma, görme isteği var ki son zamanlarda bu konu ilgimi çekti. Numan Kurtulmuş üzerine yatırım yapan kesimler anlaşılıyor ki yalnızca Milli Görüş geleneğinin isimleri değil.
Kurtulmuş’un aktivasyonu 2028 yılına yürümenin kilometre taşlarını oluşturacak emaretler içeriyor. Bir yandan hesaplaşıyor. TBMM eski Başkanı Mustafa Şentop’a tahsis edilen araçlar ile ilgili başlayan tartışmayı hatırlarsınız. Kurtulmuş’un TBMM bürokratlarına Şentop dönemine ilişkin hazırlattığı kabarık bir klasörün varlığından bahsediliyor ki örtülü ödenek dahil harcamalar, atamalar, yurt dışı gezileri… Bu bir hesaplaşmanın başlangıcı veya birileri adına hesabı kapatma süreci.
Kurtulmuş, Abdullah Gül’ün Fazilet Partisi Genel Başkanı olmasını önleyen bir isim. Recep Tayyip Erdoğan’ın hem İmam Hatip’ten hem de MTTB’den arkadaşı. Aynı ismi taşıdığı dedesi Numan Kurtulmuş Cumhuriyet döneminin en önemli alimlerinden. Cennetmekan Erbakan’ın Akaid hocası… Babası ise İlim Yayama Cemiyeti’nin kurucularından… Saadet’in oylarını yüzde 6’lara çıkaran genel başkan. Ekonomiyi hiç yorumlamasa da iktisat profesörü…
Ak Parti’ye “Harun gibi geldiler Karun oldular” sözünü söyleyen isim. Has Parti’den Ak Parti’ye geçtiğinde o dönemin Ak Parti İstanbul il başkanı “Partiye yeni giren virüsleri teşkilatımıza bulaştırmayacağız” demişti. (Unutmadan HAS Parti kapanmadı. Halen siyasi faaliyetini pasif olarak sürdürüyor)
Grup kurma, gruptan düşme, genel kurulda oturma düzeni gibi tartışmalarda görüldü ki Saadet Partisi’ne ilgisiz ama Yeniden Refah Partisi’ne daha yakın davranıyor. TBMM Başkanı olması onu aktif siyasetten genel siyasete taşıma gibi bir süreci oluşturdu ki bu süreci Kurtulmuş çok iyi kullanıyor. “Kendine bir alan açıyor” yorumu yerine Milli Görüş geleneğinin boşalacak liderliğine hazırlanıyor” demek daha yerinde olacaktır.
Metinlerini iyi okuyun ve ekranda dinleyin. Kelimelerin yerli yerinde kullanışı, betimlemeler ve İslami siyaset hareketin başlığındaki konuşma metinleri ise Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönem dahil olmak üzere kadın kolları başkanı gazeteci yazar Sibel Eraslan’a ait… Tek başına bir üretim merkezi.
Şimdi gelinen süreçte MHP devre dışı bırakılamazsa Ak Parti’nin içinde ayrışma süreci başlatılmak isteniyor.
Başarı, erişim ve bilginin bir işlevidir. Diyor ya Hoca Ahmet Yesevi:
-Yoklar doymadığında varlar ağlamıyorsa, dünya tez yıkılır.
Bu sözü Ak Parti yönetimi çok iyi yorumlamalı… İş yine Erdoğan’a düşüyor. Dedim ya “O’nun hayaline bırakın Türkiye’yi dünya yetişemiyor”
Eh bu hafta benden bu kadar.