Yıl 1915...
Güçlü sömürgen devletler birleşerek saldırdı ülkemize dört bir yandan, parçalamak ve yok etmek için vatanımızı, ulusumuzu. Fakat... Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın belirttiği gibi; 'Bize yönelen ister yeryüzü olsun/İster gökyüzü./ Türk olmak, karşı koymak emektir.' Çünkü Türk için vatan her şeyden üstündür. Bu nedenle var gücüyle karşı çıktı sömürgene, istilacıya. Ve şöyle haykırdı her köşeden, her cepheden ulus: 'Seni elden bırakmayacağız, haşre dek/Düşmedikçe birer birer üstüne.'
Öyle de yapıldı. Mustafa Kemal ve Mehmetçik, olağanüstü çaba harcayarak işgalcilere izin vermedi. Yurdumuzun toprağına, taşına birer birer düşüp şehit oldu Mehmetler, Ayşeler, Fatmalar, yaşlılar, gençler ve çocuklar. Geride kalanlar koşup şehitlerin yerini doldurdular, akıtıp kanlarını, kurtardılar bu vatanı. Çünkü Türk ulusu tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşamış, başkasının tutsağı olmamış, yabancı boyunduruğuna girmemiş bir ulustur.
Yıl 1918...
Ülkesini ve ulusunu korumakla yükümlü Sultan ve hükûmeti, düşmanla işbirliğine girmiş, Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalayarak ülkenin işgal edilmesine göz yummuştur.
Yıl 1919...
Mustafa kemal paşa Samsun'a ayak bastı, kurtuluş meşalesini oradan yaktı. Amasya'dan 'Ulusun yazgısını, yine ulusun kararı ve istenci kurtaracaktır.' diyerek İhtilal çağrısı yaptı. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde savaşım kararı alındı, tüm ulusal güçler bir çatı altında birleştirildi,
Yıl 1920...
Ankara'da İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı ve 'Egemenlik kayıtsız, koşulsuz ulusundur.' Laik ilkesini benimsedi. Kurtuluş savaşı, en coşkulu, en kanlı biçimde devam ediyordu. Bir yandan ayaklanmalar bastırılıyor, bir yandan da düşmanın ilerlemesinin önüne geçilmeye çalışılıyordu. Kısa sürede düzenli ordunun çekirdeği oluşturuldu. Bu çekirdek ordu, İsmet Paşa komutasında, İnönü'nde Yunan ordusuna Türk tokadını vurarak Yunan ilerleyişini iki kez durdurdu.
Toplumda ulusal bilinci güçlendirmek, bağımsızlık coşkusunu artırmak için bir marşa gerek duyuldu. Bağımsızlık marşı, bir devlet olmanın gereğiydi. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, milli marş yazılması için hükûmete öneride bulundu. Milli Eğitim Bakanlığı, öneriyi uygun bulup yarışma açtı. Yarışmaya 724 şiir katıldı ancak uygun bir şiir seçilemedi. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in isteği üzerine Mehmet Akif 'Kahraman Ordumuza' adlı on kıtalık bir şiir yazdı, bu şiir, 1 Mart 1921'de TBMM toplantısında okundu ve 12 Mart 1921'de ayakta alkışlanarak İstiklal Marşı olarak kabul edildi. Mehmet Akif, yarışma ödülü olan 500 lirayı almadı.
Mehmet Akif bu şiirinde ulusumuza sesleniyor. Tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşadığımızı; bayrağımıza, yurdumuza, kültürümüze, tarih mirasımıza saldıran sömürgenlere karşı direnişimizi ve savaşımızı gür bir sesle haykırıyor: 'Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak,/Sönmeden yurdumun üstünde üten en son ocak./O benim milletimin yıldızıdır parlayacak/O benimdir, o benim milletimindir ancak.'
Şair, şiirine neden 'Korkma!' diye başlıyor? Çünkü bizi yıkacak, birbirimize düşürecek, parçalayacak en büyük tehlike ümitsizliktir. Tehlike ne kadar büyük olursa olsun ümitsizliğe düşmemek gerekir. Akif, Türk ulusunun ümidini güçlendirmek istemektedir. Bu ümittir ki Türk'ü zafere götürmüştür. Bu topraklar üzerinde Türk insanı var oldukça, albayrağımızdaki yıldız da parlayacak, ona kimse dokunamayacaktır. Böylece Türk ulusu sonsuza kadar yaşayacaktır.
'Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!/Kahraman ırkıma bir gül Ne bu şiddet, bu celal?/Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal/Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.' Şair, bu dizelerde bayrağa seslenir. Bayrağımızdaki hilal (yeni ay) uğruna ölünen, candan çok sevilen bir sevgilidir. Bu sevgili, kaşlarını çatmamalıdır. Neden? Ülke tehlikeye düşmüş, ulus perişan kalmış ama bunlar geçicidir. Bunun için üzülmemek gerekir. Çünkü Türk ulusu, Tanrı'ya, adalete gerçeğe inanmakta, yurdunu çok sevmektedir. Bundan dolayıdır ki Türklerin özgür ve bağımsız yaşamak doğal hakkıdır. Türk ulusu, şimdiye kadar tutsak olmamış, bundan sonra da olmayacaktır.
İstiklal Marşımızın diğer kıtalarında, Türklerin geçmişte olduğu gibi, gelecekte de özgür e bağımsız olarak birlik ve bütünlük içinde yaşayacağı, bunun için tüm engellerin aşılacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca uygarlığın, bilim ve tekniğin insanlığı yıkmasına, özgürlüğü ve bağımsızlığı kaldıracak silah yapmasına karşı çıkılıyor. Türk yurdunun sıradan bir toprak parçası olmadığı, atalarının kanlarıyla yoğrulduğu, her karış toprağın atında binlerce şehit yattığı belirtiliyor.
İstiklal marşımız, özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın nasıl kazanıldığını dile getirir; yurt sevgisinin yüceliğini, her karış toprağının kanla, canla yoğrulduğunu vurgular. Bu edenledir ki İstiklal Marşı söylenirken hep birlikte, gür ve coşkuyla katılmak; içten gelen sevgi ve saygı ile dinlemek gerekir. İstiklal Marşını coşkuyla söylemek, kendimize güvenmektir. Onu saygı ile dinlemek kendimize, atalarımıza saygı duymaktır.
Bayrak da ulusu ve orduyu simgeler. Kimi densizlerin yaptığı gibi yere serip ayak altına almak, üzerinde namaz kılmak, ya da yakmak aslında ulusa ve orduya saygısızlıktır.