Türk'ün manifestosunu yeniden yazan şair İsmet Özel 'Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar' şiirine şöyle başlamaz mı ?

-Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar ben yaşarken koptu tufan...

Her şey biz yaşarken oldu, siyaseten tufan koptu. Ecinnilerden, Apo'ya, Kandil'den Washington'a kadar herkes konuştu. Sonra millet konuştu, mühür basıldı. Hırdavatçı Hasan'ın Kur'an Kursları'nda okuyan oğlu Ekrem İmamoğlu, görünürde Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı Millet İttifakı'nın umudu olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na ikinci kez seçildi. Hatırlarsanız, cebinden 20 Türk Lirası'nı bozdurmadan bir bütün halinde çıkartmıştı. Bir bütün olarak kabul etti İstanbul'u. Eğer böyle olmasaydı Sadri Alışık can verdiği 'Ofsayt Osman' gibi 'Bu da mı gol değil hakim bey?' diye sorabilir miydi? Gol, gol... Maç bitti. Artık kimse pozisyonları, hakem kararlarını sorgulamayacak. Skorbod ne yazıyor? Golü kim attı, şampiyon kim oldu? İstanbulluların söylediği slogan belli:

-Ekrem İmamoğlu başkan, millet ittifakı şampiyon...

Yazarların irade beyanları yazılarıdır. Görüşleri, vizyonları yalnızca yazılarında dile gelir. Telefonlarda, 'Ben demiştim/diyorum/göreceksiniz' bazında konuşmalardan, arkadaş sohbetlerinde sindirmeye, dindirmeye, dinlemeye takılma tedirginliği yaşamadan harfler ile konuşur, kelimeleri işler, cümleleri süsler, sütunlarda sergileyiverir. 31 Mart'tan bu yana seçimin neden iptal edilmek istendiğini, Ekrem İmamoğlu'nun içinde yer aldığı Türkiye için kurgulanan gelecek vizyonunu adım adım, satır satır yazdım. 'Derin Millet Aklı' var dedim.

Kim, nasıl, nerede terbiye oldu?

Merhum Süleyman Demirel RP'nin kapatılma davasında şunu söylemişti:

-Parti kapatmak siyasi terbiye modelidir.

Dediği gibi oldu. Parti kapanınca terbiye olmuş ve ak saçlılara karşı cephe oluşturmuş gençler, geçmişe kapalı, geleceğe açık bir siyasi oluşum etrafında pervane oldular. Doğum böyle başladı. Geçmişle ne ilgileri varsa, yüklerini, kavgalarını, dertlerini, tasalarını, gömleklerini çıkarıp attılar kendilerine göre... Ötelediler...Halbuki, vicdanlarının kanayan yarasına deva olur düşüncesiyle ütülediler, bir kenara kaldırıp. Sakladıkları sandıktan, kaldırdıkları dolaptan çıkartıp yeniden giyinip saf tuttuklarında Kahire'deki müezzinin sedası duyuldu:

-Namazda yönünüzü Kabe'ye döndüğünüz gibi, gönlünüzü de Allah'a dönün.

Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!

Şimdi Ak Parti açısından bakıldığında tövbenin de yetmeyeceği 'tövbeden nasûha' gerekli olduğu görülüyor. Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, Ak Parti'nin siyasi tabanının yüzde 65 olduğunu belirttiği bir konuşmasında partililere şöyle seslenmiyor muydu?

'Gönlü kırgın olanlara diyeceğiz ki 'kırılma vakti şimdi değildir'. Eksikleri, hataları söyleyenlere diyeceğiz ki 'Biz de siyaseti biliyoruz, eksikleri hataları görüyoruz, önce 23 Haziran'ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar ederek yanlışlarımızdan kurtulacağız ve yolumuza koşar adım devam edeceğiz.'

Artık, 'samimi, içten, gerçek pişmanlıkla tövbe' vaktinin gelip çattığı, ertelenemez, ötelenemez olduğu, dünün geç bugünün daha geç olduğu bir süreçteyiz. Her türlü konuyu seçim malzemesi yapıp, har vurup harman savurdun mu elinde kalana kanaat ve şükür edeceksin. İstanbul'uîmar ederken nesli ihya etmeyi manda, himaye ve ihale sever hale gelen cemaatlere havale eder, onların yüreğini, gelecek muhayyelelerini görmeyi ihmal ederseniz, havale ettiğiniz ve ihmal ettiğiniz yeni nesil îmar ettiğiniz şehrin sokaklarını beyaz atlı prense ikram ediverir.

Kendi içine bulaşmış bir virüsün temizlenmesi; arı, duru bir şekilde halk vicdanının terazisinde tartılmaya hazır olmak durumunda kalan siyasi kadronun yarını şekillendirilmesinin mevcut aktörlerle, karar vericilerle, uygulayıcılarla olmayacağı açıktır. Özdemir Asaf'ın 'bütün renkler aynı ölçüde kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler' dizelerini hatırlarsınız. Kadrolar aynı ölçüde kirlenmiştir. Kuş yuvadan uçma sinyali vermiştir. Artık metal yorgunluğunun bir üst merhalesine geçilmiş durumdadır. 26 Haziran 2018 tarihli yazımda 'Metal yorgunluğu giderek hurdaya dönerse yola gitmek zor olur' demiştim. Hani Muharrem İnce'nin Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Erdoğan için söylediği 'Yenmişte yenmiş' tekerlemesini hatırlarsınız. Şimdi kimse 31 Mart'ın birinci geleni Erdoğan'ı ve Ak Parti'yi konuşmuyor... 'Yenilmişte, yenilmiş' tekerlemesi söylenmeye başlandı bile...

Peki ne olacaktır?

Erdoğan'ın geciken revizyonu, televizyon diliyle ekran temizlemesini yapması gerekmektedir. Kaybedenler kulübünün üyelerini yazmaya; bakanlardan, siyasilerden, bürokratlardan, STK'lardan, sendikalardan, televizyonculardan, yazarlardan mı başlasam ? 'Tövbeden nasûha' dedik ya ! Tepeden tırnağa bir tövbe gerekiyor.

16 Nisan 2019 tarihinde yazmıştım. 'Erdoğan bırakıyor', Erdoğan şimdilik bir maddelik Anayasa değişikliği ile değişimin sinyalini verecek. Partili Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline veda edilecek. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin başkanı olacak. Ak Parti'ye yeni genel başkan seçilecektir. Bu neye yarayacaktır? Siyaseten nefes almaya, temiz havaya, tabir yerindeyse hava değişimine...Cumhurbaşkanlığı yetkileri daha sonraki reform paketinde ele alınacaktır.

Şimdi Ordu Valisi'ne söylenen 'İtlik yapmıştır' sözünü hiçbir gerekliliği, gerçekliği yokken Cumhurbaşkanı 'Sayın Vali Cumhurbaşkanını temsil ediyor' diyerek üzerine almıştır. Karadeniz uşakları birbirinin dilinden anlar. Ekrem İmamoğlu 'Sayın Cumhurbaşkanı' diye hitap ettiği Erdoğan ile Külliye'de görüştüğü gün 'Sayın Cumhurbaşkanım' diyerek çıkarak durumu düzeltecektir. Gerektiğinde özür dileyecektir. 'İstanbul Ankara'dan yönetilemez' diyen Ekrem İmamoğlu'nun Ordu VİP krizinden sonra ortadan kaybolup özel uçakla gidip geldiği yerde anlaşılan o ki 'rot/balans'ayarı yapıldığı açıktır. Türkiye'yi ve Türkiye'nin ekonomik olduğu kadar stratejik kentini yönetmenin ilk şartı 'Devleti, geleneğini, kutsalını' öğrenmek, tanımak ve tabi olmaktır. Sergilenen siyasi üslup 'anladım, inandım, gereğini yapacağım' üçlemesidir.

İmamoğlu, İstanbul'u elinden aldığı Erdoğan'a rağmen İstanbul'u yönetemeyeceğini bilecek kadar ileri görüşlü bir siyasetçidir. Bir bakıma Erdoğan'ın istediği iki partili siyasi iklim İmamoğlu fırtınası ile oluşmuş, Ak Parti, CHP minderin baş pehlivanlık mücadelesinin tarafı olmuştur. Buradan bakılınca Erdoğan, Necip Fazıl gibi düşünmez mi?

Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..

İktidarın ikinci adımı ise 'sosyal restorasyon'. Kısmi olduğu kadar genişleme kabiliyeti yüksek bir af...İmralı, Selahattin Demirtaş derken sıkılı yumruk açılacak, özgürlük havası Türkiye'ye iyi gelecektir.

Sıcaktan öte cehennemi andıran siyasi havayla karşılaşacağımız Temmuz ayında, S-400 ve F-35 sorununu çözmek için ABD ve Rusya arasında pinpon topu gibi bir sağa bir sola savrulmaktan kurtulup, ekonomiye ivme kazandırılabilirse Erdoğan Türkiye'ye rahat bir nefes aldırabilecektir. Bunun için elindeki dış politika kartları olabildiğince zayıftır. Amerikan pokerinden kaçarken Rus ruleti masasına oturmamak için tarihsel aklı, taktiksel zekayı kullanmak durumundadır.

Mahşerin Dört Atlısı

Hayatımda bu başlığı kullandığım ilk yazımdır. Bunu belirterek başlayayım. 'Projesini Projelendirdiğim Projesi' yazımda dile getirdiğim gibi 'Devlet bir onarım sürecine girmek istiyor. Dini hayat başta olmak üzere yeniden toplumun dizayn edilmesi gündemde. Dizayn ihalesi CHP'ye mi yoksa Ak Parti içinden oluşacak/oluşturulacak yeni bir harekete mi verilecek?' diye soruyordum. O zaman da belirtmiştim. Yeni rol model Ekrem İmamoğlu'dur:

'Ekrem İmamoğlu'nu belediye başkan adayı yaparak Türkiye'nin değerleriyle bütünleşmek isteyen Kemal Kılıçdaroğlu anlaşılıyor ki, bu işlere kafa yormasının yanında dizayn ihalesi için pratik de yapıyor. 'Ben talibim' diyor.


.../...Ekrem İmamoğlu'nun çocukluk yıllarında Süleyman Hilmi Tunahan'ın 'Kur'an talebelerinden' biri olduğunu belirtmeye gerek var mı?


Yeni döneme Kılıçdaroğlu talip. Ancak esas oğlan Ekrem İmamoğlu...

.../...Şiir okudu diye İstanbul Belediye Başkanlığı mazbatası elinden alınan Erdoğan'ın başına gelenleri 22 yıl sonra Ekrem İmamoğlu yaşıyor. Dün Erdoğan için proje diyenler bugün Ekrem İmamoğlu için proje diyor. Ali Babacan da bundan nasibini alıyor tabi. Ne diyelim? Projesini projelendirdiğimin projesi karşısında milletin projesi nedir? Onu hep birlikte göreceğiz.'

23 Haziran akşamı gördük. İstanbullular Ekrem İmamoğlu'na onay verdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak onu icraatı ile görmek istiyor. Bunun için ona 2024'e kadar uzun olduğu kadar zorlu bir görev verdi. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu rahat bir nefes alanların başında. 'muzaffer bir ordu komutanı' gibi teşkilatın başında. Muhaliflerin söz söylemeye, kurultay istemeye dermanları bile yok.

Mahşerin ikinci atlısı Selahattin Demirtaş... 'İmralı ve Kandil'e rağmen bir ihtimal daha var' diyerek demokratik bir Kürt hareketini başlatma sinyali vardı. Artık devletin de İmralı ve Kandil'e karşı yeni bir Kürt hareketine yol açması gerekiyor İstanbul seçimleri devletin bu anlamdaki refleksini ortaya koydu.

Muhafazakar değimiyle değil de toplumsal çözümlemeleri dini hassasiyetler ve düşünsel retorikler bakımından siyasi hareketine katmış bir Kürt partisi Türkiye siyasetine iyi geleceği gibi, devletin ileriye dönük ve masasında olan sosyal restorasyon planlarını da realize etmesini sağlayacaktır.

Mahşerin diğer bir atlısı Ali Babacan'dır. Evet, 'hikayesi, efsanesi yok' diyeceksiniz ancak 6 ay öncesine kadar efsanesi, hikayesi olmayan Ekrem İmamoğlu'nun geldiği noktayı görüyorsunuz. Bilmiyor muyuz? 'Ali Babacan yazılır, elbette ki Abdullah Gül diye okunur.' Bir köşede yalnız ve yalnız izleyen, dinleyen uhulet ve suhulet tavsiye eden Abdullah Gül... Kendisine aday olmayın uyarısı yapan gençlik arkadaşı Hulusi Akar'a 'Hulusi, Hulusi' diye hesap soran Abdullah Gül'ü bilmiyor tanımıyor muyum? Bunun için defosu olanlarla değil siyasetin aydınlık yüzleriyle yola devam edecek. Siyaset kadar ekonominin gidişatı, 1999 yılında kurulan ara dönem hükümetine benzer ekonomik tablonun ortaya çıkışı 'Yetiş Ya Abdullah, Yetiş Ya Ali' çığlıklarını beraberinde getirecektir. Abdullah Gül, bir rövanş alacaktır. Bu rövanş Babacan'ı Başbakan, kendisini Cumhurbaşkanı yapmaya kodlanmış durumdadır.

'Ahmet Davutoğlu ne olacak ?' diyorsanız, bunu da cevaplayım: Tanzimat'tan bu yana ana damar olarak devam eden İslamcılık cereyanının ana gövdesine oturmaya hazır bir siyasi aktör. Kitlesel, merkeze gelmiş bir siyaset değil, toplumun önemli olduğu kadar genetik devrelerine müdahale etme kabiliyeti olan İslamcılık geleneğinin devamını sağlayacak. Daha öncede bu iddiamı yazmıştım. Ak Parti içinde, Saadet Partisi, HÜDA-PAR içinde topluma, dünyaya söz söyleme ihtiyacını hissedenlerin yeni sözcüsü olacak Davutoğlu, bir bütün değil, bir bütünü tamamlayan siyasi hareket olarak tarih sahnesinde yerini alacak. İslamcılık olmaz ise Türk siyaseti eksik, muhafazakar siyaset susuz kalır.

Okeye dördüncü aranır gibi mahşerin dört atlısından biri kim olacak ? Elbette ki AK Parti 2001'de de sağın tüm parçalarını/hallerini bütünleştirme projesi olarak ortaya çıkmıştı. Şimdi milliyetçi kesimin yeni liderini bulma, seçme ve yola çıkma zamanı geliyor. İktidarın ne içinde ne de büsbütün dışında olan MHP'nin yerel yönetimlerde özellikle Ankara ve İstanbul'da ülkücü kimliği öne çıkmış iki aday ile girdiği diyalog kamuoyu önünde sert görünse de taban nezdinde başarılmış bir zaferin merhum Başbuğ'un 'fikirlerimiz iktidarda biz hapisteyiz' sözünü hatırlatmaktadır.

Elbette biz bunları yazarken okuyucu için her şey sabahtan akşama, akşamdan sabaha 'olsun da bitsin' der gibidir...Devlet, ayakta kalmak, yarınlara uzanmak ebed müddet olmak için bir onarım sürecine giriyor. Onu bilir onu söylerim... Devletin süreci, ağır işler, ağır yürür. Ancak yürüdü mü durdurmak ne mümkün, yorulmak hak getire...