Kurtuluş Savaşı kazanılmış, Cumhuriyet ilan edilmişti. Bu çok büyük bir başarıydı, çok büyük bir zaferdi; ama asıl savaşım bilgisizlikle yapılacak, asıl büyük zafer bilgisizlik ortadan kaldırılarak kazanılacaktı. Çünkü Osmanlı Devleti'nden Cumhuriyet'e yeterli okul, yeterli öğretmen ve bilgili bir toplum kalmamıştı.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında köylerimizin % 95'inde öğretmen yoktu. 'Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Mayıs 1936'da Meclis konuşmasında: Öğretmen okulları yılda 650 öğretmen mezun vermektedir; ama ölüm, emeklilik ve istifalar gibi nedenlerle öğretmen artışı 300-350'yi geçmemektedir. 'Bu gidişle, 40 bininden 35 bini öğretmensiz olan köylere, Cumhuriyet ancak yüz yıl sonra öğretmen gönderebilecektir' diyerek sorunun ciddiyetine dikkatleri çekiyordu (Kaim Elban, Çağdaşlaşma Sürecinde Öğretmen Okulları ve Savaştepe Örneği, s. 138 ).'
Cumhuriyet'e Osmanlıdan kalan ekonomi, endüstri, tarım, ulaşım, sağlık konularının yetersizliği gibi eğitim de yetersiz ve çok geriydi. Söz gelimi 'Cumhuriyet'in 1923'te Osmanlıdan devraldığı ilkokul öğretmeni sayısı 10.102 idi. Bunların 1081'i kadın, 9021'i erkekti. 378'i kadın; 2356'sı erkek olmak üzere toplam 2734 öğretmen, öğretmen okulu diploması almıştı. Kalanların önemli bir kısmı medreselerin alt sınıflarından ayrılmış, yarım yamalak bir öğrenimle bir iki yıllık darülmualliminden mezun olmuş, medrese alışkanlık ve düşüncelerinden kurtulamamış, çoğu imamlık ve müezzinlikle görevli, sarıklı hocalardı. Geri kalan 7368 öğretmenden 1357'si sadece ilköğretim görmüş, 711'i doğrudan medreseden ayrılmış, 152'si de eğitim görmemiş, 2107'si hiçbir öğretmenlik ehliyeti taşımayan kişilerdi (Prof. Dr. Yahya Akyüz'den akt. Kaim Elban, age. s.131).'
Cumhuriyetin kurucuları, cehaleti ortadan kaldırmak için olağanüstü bir çaba harcamışlardı. Okul çağına gelmiş kuşağın eğitimiyle yetinilmeyecekti. Çünkü büyük halk kitlesi bilgisizdi, okuryazar değildi. Halkın da bilgilendirilmesi, okuryazar duruma getirilmesi, kültürünün yükseltilmesi, yaşam koşularının iyileştirilmesi de gerekiyordu.
Atatürk diyor ki: 'Okullardaki eğitim öğretim kadar okul dışındaki kuşağın da sürekli bir ışık demeti altında tutulması gerekir (ASD II, s. 266).' Okul çağı dışında kalan yani yetişkinleri de sürekli aydınlatmak, bilgilendirmek, ve onların kültürlerini yükseltmek, kültür ve sanat insanlarını yetiştirmek için ortam hazırlamak; Türk Devrimi'ni halka anlatmak ve kavratmak için 19 Şubat 1932'de Ankara'da Halkevi açılmıştır. Halkevlerinin sayısı her geçen gün artmıştır.
Halkevleri, bir sosyal ve kültür kurumu olarak işlev yapmıştır. Kuruluş amacına erişmek için dokuz çalışma kolu oluşturulmuştur: Dil, Edebiyat, Tarih; Sosyal Yardım; Halk Dershanesi ve Kurslar; Kütüphane ve Yayın; Köycülük; Müze ve Sergiler, Spor; Güzel Sanatlar; Tiyatro Kolu.
Güzel Sanatlar Kolu, halkın güzel sanatlara ilgisini artırmak ve güzel sanatları sevdirmek için sergiler açmak, güzel sanatlara ilgisi olanları desteklemek, halk için müzik ve sanat geceleri düzenlemek, çağdaş ve çok sesli müziği yerleştirmek ve geliştirmek, özel günler için şarkılar ve marşlar hazırlamak, halk türkülerini ve şarkılarını derleyip sınıflamak gibi çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Güzel sanatların toplumdaki yeri ve önemi büyüktür. İsmet İnönü, Halkevlerinin 3. Kuruluş Yılı nedeniyle yaptığı konuşmasında şöyle der: 'Güzel sanatlar için Halkevlerinin hakiki bir örnek olmaları, memleketin güzel sanatları sevmesi, güzel sanatlardan zevk alması için çalışmaları lazımdır. Güzel sanatlara alışmamış olan, güzel sanatlardan uzak bulunan muhitlerde buna alışmaya çalışmak bile biraz sıkıntı vericidir. Ama sık sık göstererek ve anlatarak bunun tadını vatandaşlara tattırdıktan sonra güzel sanatlar, hayatın başlıca bir amili olur ve güzel sanatsız hayat ilkel ve yaban bir hayat biçimini alır. Halkevleri, Türk toplumunu yükseltmek, inceltmek, moralini artırmak, verimini çoğaltmak için açılmıştır. Yalnız moral yolunda değil, maddi ihtiyaç yolunda da kudretli, takatli, cevherli, çok daha cevherli bir duruma getirmek için güzel sanatları başlıca vasıta olarak görmelidir (Seda Bayındır Uluskan, Atatürk'ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, s.459).'
Halkevleri, güzel sanatlar alanında önemli çalışmalara imza atmıştır. Özellikle Tiyatro Kolunun düzenlediği oyun gösterileri ile tiyatroyu halka benimsetme, sevdirme; ulusal değerleri işleyerek halkı bilinçlendirme ve eğitme; karagöz, ortaoyunu, kukla gibi geleneksel halk oyunlarını geliştirme yönünde çok yararlı çalışmalar yapılmıştır. Söz gelimi 1932-1937 yılları arasında toplam 529 halkevinde 4711 temsil gösterilmiş; 1551 konser verilmiş; 3955 konferans düzenlenmiş; 713 film gösterisi yapılmıştır. Bu sayı 1938'de daha da artmıştır. Söz gelimi sadece İstanbul Halkevlerinde 341 temsil gösterilmiştir.
Halkevlerinde ve halk odalarında gösterilen oyunlardan bazılarının adları şöyledir: İstiklal, Akın, Himmet'in Oğlu, Mete, Tırtıllar, İnsan Sarrafı…
Halkevleri ve halk odalarında temsil gösterileriyle yetinilmemiş, yeni ve ulusal oyun yazarlarının yetiştirilmesi için yarışmalar açılmış, teşvikler yapılmıştır.
Halkevleri tarafından çıkarılan dergilerde oyun, resim, müzik gibi konularda öğretici, tanıtıcı yazılar yayımlanmış; ünlü ressamların sergileri açılmıştır. Atatürk, bizzat bu sergileri gezmiş ve ressamların eserlerinden de satın almıştır.
Atatürk diyor ki: 'İnsanlar, olgunlaşmak için bazı şeylere gereksinme duyar. Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim ulusumuz, gerçek özelliğiyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır. FİKİRLER VE DEVRİMLER, SANATLA YAYILIR. HALKEVLERİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL BİR DEVRİMDİR (Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk(ün Fikir ve Düşünceleri, s. 263, 347).'