Ekonomimizin kronik ve güncel önemli sorunları olduğu bilinen bir gerçektir. Geçmişten günümüze kadar dalgalı bir seyir izleyen bu sorunlar her zaman siyasetin ve vatandaşların gündemini oluşturmuş, ekonomimiz iç ve dış siyasi ve ekonomik gelişmelerden doğal olarak olumlu veya olumsuz etkilenmiştir. Ülkemizin ekonomik sorunlarını kimin çözeceği güncel bir medya konusu olmakla birlikte; asıl önemli olan bu sorunların çözülmesidir. Genelde ekonominin sebepler yerine sonuçlar üzerinden tartışıldığı ve faiz, enflasyon ve döviz kurları üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Elbette sonuçlar değerlendirilecek ve tartışılacaktır. Ancak bu sonuçların zaman içinde dalgalı bir seyir izlemesi ve bazen olumlu performans göstermesi yanıltıcı olabilir. Asıl olan bu temel ekonomik göstergelere olumlu bir süreklilik kazandırmak ve bu kapsamda gerekli radikal yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek, tedbirleri önceden alabilmek ve gerektiğinde müdahaleleri zamanında yapabilmektir.
Ekonomide istikrar ve güven önemli temel değerlerdir. Bu değerleri oluşturan birçok parametre vardır. Özellikle bu konularda siyasi iktidarlara önemli görevler düşmektedir. Demokrasiyi benimsemiş olan ülkelerdeki siyasi partilerin kurulmalarının temel amacı iktidara gelmek ve halkın refahını artırmaktır. Siyasi iktidarlar vaatlerini uygulamaya ve ülkeyi iyi yönetmeye, muhalefet partileri ise iktidarı izlemeye, denetlemeye, görüş ve önerilerini iktidar ve kamuoyuyla paylaşmaya çalışırlar. Dolayısıyla, iktidar-muhalefet ilişkilerinin yapıcı, uzlaşıcı ve tatlı bir rekabet düzeyinde olması hem siyasi partilerin hem de halkın yararınadır. Günümüzdeki küresel çağdaş değerler ile yaşam seviyesine, iletişim araçlarının çeşitliliğine ve insanların bireysel gelişim düzeylerine bakıldığında; kimden gelirse gelsin her konudaki algı yönetimlerinin bir sonu olduğu ve gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla, gerek küresel iktisadi hayattaki gerekse ülkelerin ekonomilerindeki gerçekleri görmezden gelmek rasyonel bir davranış değildir.
Bu bağlamda Ülkemizin ekonomisine bakıldığında iki görüntü ortaya çıkmaktadır. Birisi temel ekonomik göstergelerin ve iktisadi sorunların devamlı tartışıldığı başta siyaset arenası olmak üzere çeşitli entelektüel ekonomi platformları, diğeri ise vatandaşların işsizlik ve geçim sıkıntısına yönelik talep ve şikayetleridir. Söz konusu iktisadi sorunlar yakın geçmişten günümüze kadar gelinen bu süreçte devamlı artış göstermiş ve bu olumsuz sonuçlar çeşitli sebeplerden kaynaklanmıştır.
Bu süreçte; küresel likidite imkanlarından yararlanıldığı, ancak bu kaynakların kullanımında öncelik hatası yapıldığı, kurumsal ve bireysel borçların arttığı ve iktisadi temel sorunların ötelendiği görülmektedir. Ayrıca kırsal alandan kentlere göçün oluşturacağı çeşitli sosyo-ekonomik sorunların yeteri kadar öngörülemediği anlaşılmaktadır. Nitekim işsizlikteki ve tarımdaki sorunların oluşumunda bu göç sürecinin de önemli bir payı bulunmaktadır. Öte yandan, tarım ve hayvancılık alanında izlenen politikaların, destek yaklaşımının, kredi metotlarının ve benimsenen ithalat stratejisinin sonucunda; üreticilerin ve çiftçilerin girdi maliyetlerindeki artışlardan ve sattıkları ürünlerden elde ettikleri gelirden, tüketicilerin ise oluşan fiyatlardan memnun olmadığı bir tablo ortaya çıkmıştır. Diğer yandan, sanayi alanında küresel rekabeti sağlayacak atılımların yapılmasında gecikilmesi, yüksek teknolojili ürün üretmedeki düşük performansımız ve ihracatımız içindeki ithal girdi miktarının yüksekliği; döviz rezervlerimiz açısından olumsuz bazı yapısal sorunlar olarak dikkat çekmektedir. Duruma bütçe açısından bakıldığında ise; bütçedeki faiz harcamalarının payının arttığı ve bu durumun bütçedeki esnekliği azalttığı, büyük kamu yatırımlarının kamu-özel işbirliği modeliyle gerçekleştirildiği, ancak bu yöntemin Ülkemizde uygulanan finansman şeklinin çok tartışıldığı ve bütçeye önemli yükler getirdiği, kamu harcamalarında tasarrufla bağdaşmayan görüntüler oluştuğu ve bütçenin gelir ve gider kalemlerinin iki ayrı kamu kurumu tarafından yönetildiği görülmektedir. Ayrıca, kamu kaynaklarının kullanımındaki ve bütçe önceliklerinin tespitindeki tercihlerin çeşitli toplum kesimlerinin beklentilerini karşılamaması, gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve vergi politikasının gerçek işlevleriyle kullanılmaması önemli sorunlar olarak dikkat çekmektedir. Diğer yandan, özelleştirmeler sonucunda Ülkemizdeki bazı alanlarda oluşan üretim noksanlıkları bu ürünlerin fiyatlarını da yükseltmiş ve enflasyona olumsuz bir katkı sağlamıştır. Dolayısıyla, Devletin bazı alanlarda kamu işletmeleri kurması dahil çeşitli araçlarla piyasayı regüle etmesinde fayda vardır. Öte yandan, işsizliğin yaygın olduğu bu dönemdeki toplum hassasiyetleri de dikkate alınarak kamu kurum ve kuruluşlarına personel alma, ilave kadro tahsis etme ve bürokrasideki atama ile yükselme sistemlerinin aksayan ve eleştirilen yönlerinin değiştirilmesinde zaruret bulunmaktadır. Ekonomi yönetimi açısından durum değerlendirildiğinde ise yapılması gereken birçok husus vardır. Öncelikle liyakat esas alınmak üzere bürokratik kadrolar oluşturulmalı, bürokraside farklı teknik görüşlerin tartışıldığı bir ortam yaratılmalı ve kolektif karar alma benimsenmelidir. Ekonomiye ilişkin olarak söylemlere de dikkat edilmesi, bu alanda sınırlı sayıda ve konusunda donanımlı kamu yöneticileri ile siyasetçilerin görüş ifade etmesi ve gerektiğinde konuşulması gibi detaylara özen gösterilmesi faydalı olacaktır. Diğer önemli bir husus ise vatandaşların ekonomiye ilişkin şikayetleriyle ters düşmeyecek bir yaklaşım gösterilmesi ve halkın taleplerini önyargısız dinleme alışkanlığının kazanılmasıdır. Ekonomik sorunların görmezden gelinmesi, sıkıntıların olduğundan düşük gösterilmesi veya bu anlamlarda söylemlerde bulunulması halinde; ekonomideki sorunların çözüleceğine ilişkin vatandaşlardaki inancın azalacağı ve bir anlamda seçmenle inatlaşma gibi bir algının oluşmasına zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır.
Sonuç itibariyle ekonomiye ilişkin olarak yukarıda sıralanan önemli sorunları anlamaya çalışan, sıkıntıları içtenlikle dinleyen, talepleri değerlendiren, çözmeye çalışan (çözen) ve bu konularda halkı inandıran siyasi partiler doğal olarak bunun sonucunu seçimde alacaktır. Sorunların nasıl çözüleceği sorusunun cevabı çok basittir. Çünkü, ekonomi biliminin gerçekleri ve iktisadi problemlerin çözüm yolları evrensel bir nitelikte olup, ülkelerin farklı iktisadi durumlarına da uygulanacak çeşitli içerikleri kapsar. Burada önemli olan husus ekonomideki sorunların nedenlerini doğru teşhis edebilmektir.
Mevcut siyasi iktidarın bu sorunlara ilişkin öncelikleri, çözüm yolları ve ne zaman çözeceği soruları cevap beklemektedir. Çünkü, bu sorunların bazılarının geçmişi olmakla birlikte bir çoğunun kendi iktidar dönemleri içinde oluşması veya dozunu artırması ve bu zamana kadar çözüme kavuşturulamaması ilginç bir durum yaratmıştır. Siyasi iktidarın özellikle ilk zamanlardaki çözüm odaklı icraatını seçime kadar gösterip gösteremeyeceği merak edilmektedir. Uzun süren bir iktidar süreci sonucunda oluşan siyasi ve bürokratik yorgunluk ve sorunları kanıksama refleksi çeşitli sorunları çözmede zafiyet oluşturabilir.
Öte yandan seçimin zamanında veya erken yapılması hususu da ekonomide çözüm bekleyen konular açısından önemlidir. Siyasi iktidarın seçimin yaklaştığı bir süreçte büyük yapısal dönüşümleri yapmak, kamu kaynaklarını artırmak ve kamu kaynaklarının kullanımındaki önceliklerini değiştirmek için gerekli zamanı ve esnekliği kalmamıştır. Bu nedenle, kısa vadede vatandaş nezdinde olumlu sonuçlar getirecek icraatlara yönelme ihtimali daha fazladır. Bu kapsamda geçim sıkıntısı çeken sabit ve düşük gelir gurubundaki kesimleri rahatlatmak için asgari ücret ve vergi alanında düzenlemeler yapılarak bu kesimlerin gelirlerinde yüksek bir artış sağlanması ve kamu kesiminde çalışanlara yönelik bazı mali beklentilere cevap verilmesi gibi seçeneklerin kullanılma olasılığı yüksek görünmektedir. Böyle bir sürecin benimsenmesi halinde kamu harcamalarının ve hane halkı harcamalarının artması, piyasaların hareketlenmesi, bütçe açığı ve enflasyona ilişkin hedefler de ise olumsuz sapmalar olması doğal bir sonuç olacaktır. Siyasi iktidarın seçime kadar çözemediği veya yeteri kadar iyileştiremediği ekonomik sorunlara ve bu dönemde yerine getiremediği vaatlerine ilişkin mazeretlerini seçmen nezdinde izah etme ve ikna etme performansı da siyasi iktidarın kaderini belirleyecektir.
Muhalefeti oluşturan siyasi partilere bakıldığında ise; her partinin içinde ekonomi donanımı yüksek, bürokratik geçmişe ve siyasi tecrübeye sahip geniş bir kadro dikkat çekmektedir. Önümüzdeki seçimin sonunda iktidara gelmeleri halinde kadro sıkıntısı çekmeyecekleri, ancak Ülkenin sorunlarla dolu yoğun gündem konularını çözmek üzere kendi aralarında nasıl bir paylaşım yapacakları merak edilmekte ve geçmişteki koalisyonların başarı ve başarısızlık karnelerinden yararlanacakları gibi bir izlenim edinilmektedir. Özellikle muhalefetteki siyasi partilerin iktidara önerdikleri ve bir anlamda seçim vaadi olarak kayıtlara geçen söylemlerinin seçmen nezdinde karşılık bulabilmesi için bir takvime bağlanması, rakamsal bir boyuta indirgenmesi ve bunları karşılayacak kaynağın bütçe içindeki hangi esneklik ve tercih değişiklikleriyle sağlanacağı veya ilave kaynakların nasıl yaratılacağı hususlarının şeffaf bir şekilde açıklanması seçmen tercihinde önemli bir kriter olacaktır. Muhalefetin ısrarla gündeme getirdiği çeşitli ekonomik sorunlara ve taleplere ilişkin olarak seçimden önce siyasi iktidar tarafından bazı iyileştirmeler yapılması veya geçmiş seçim vaatlerinin (İktidar veya muhalefetin vaadi) gerçekleştirilmesi durumunda ise siyasi iktidarın yanı sıra muhalefetin de seçmen nezdinde prim yapacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca, muhalefet partilerinin ekonomiye olan güveni artırmak amacıyla ekonomi dışındaki alanlarda (demokrasi, hukuk vb.) yapılması gerektiğini düşündükleri işleri kamuoyuyla paylaşması faydalı olacaktır. Siyasi iktidarın ise ekonomiye olan güveni artırmak için seçime kadar yeterli süresi bulunmakla birlikte hangi araçları kullanacağı ve performansı merak edilmektedir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Ekonomimizi kimin düzelteceği önemli değildir. Önemli olan ekonomimizin düzelmesidir. Nasıl düzeltileceği sorusunun cevabı ise; doğru teşhis, kararlılık, şeffaflık ve ekonomi biliminin gerçeklerini uygulamaktır. Dolayısıyla, iktidar ile muhalefet arasındaki rekabetten halkımızın karlı çıkması esastır. Seçim tarihini siyasi iktidar belirleyecektir. Bir başka ifadeyle seçim zamanında yapılsa bile çok az bir süre kalmıştır. Mevcut siyasi iktidar ancak kısa sürede sonuç alabileceği bir ekonomi rotası çizecek, bazı olumlu sonuçlar almak isteyecek ve geleceğe yönelik seçmen nezdinde güven tazelemeye çalışacaktır. İktidarın bu süreç içinde palyatif tedbirler alma ve seçime yaklaştıkça popülist mali yaklaşımlar gösterme olasılığı da bulunmaktadır. Seçime kadar olan bu süreçte siyasi iktidarın özellikle enflasyondaki ve döviz kurlarındaki yükselişe karşı göstereceği performans; siyasi ve iktisadi beklentileri etkileyecek önemli bir unsur olacaktır. Muhalefetin ise ekonomideki sorunlara yönelik yaygın öneri söylemlerini ve vaatlerini kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceği, her kesimin sıkıntılarını gündeme getirerek ve siyasi iktidarın yaptığını düşündüğü yanlışları güncel tutarak iktidar olmayı hedeflediği ve bunu içselleştirdiği anlaşılmaktadır.
Seçim sonrasında ise iktidara kim gelirse gelsin ekonomi alanında başarılı olabilmesi için; özellikle tarımın ciddi sorunlarını çözmesi, sanayimizi küresel rekabet seviyesine ulaştırması, işsizlik konusunun çözümü için farklı yaklaşımlar göstermesi, enflasyonu düşürmesi ve döviz kurlarında istikrarı sağlaması gerekmektedir.