0
Müslümanlar "Kurban Bilinci"ne erişmelidir.
Milletimiz kutsal inancından kazandığı dinamizm ile bölgesinde ve İslam Dünyası'nda etkin bir çağın arifesinde bulunmaktadır. İslam dini, sosyal ve ahlaki değerler ile insanların eşitliği fikrini, diğer beşeri öğretiler gibi sadece söz ile savunmakla kalmamış, insanların bu değerleri özümsemesi için bir takım eğitici uygulamalar ve yaptırımlar koymuştur. Bu inancın gereği müslümanların bayram gelenekleri, her çağdakinden daha çok günümüzde ihtiyaç duyulan insancıl öğeleri içinde barındırmaktadır. İslam; bencilliği reddeden, kişinin kendisi için sevdiği ve istediği şeyi başkaları için de sevip istemesini, sevincin ve mutluluğun paylaşılmasını emreden bir dindir.
Türkiye'nin son dönemde elde ettiği bölgesel konumla, sahip olduğu bu yumuşak güçle kültürel ilişkilerde yaptığı işbirlikleriyle bölgede daha fazla sempatiyle bakılan bir ülke durumuna gelmiştir, Yardım kuruluşlarımızın, belediyelerimizin ülke sınırlarının ötesinde Balkanlarda, Afrika'da, Ortadoğu ve Asya'daki etkinlikleri milletimizin genlerine nakşettiği dini inancın kazandırdığı bu dinamizmden kaynaklanmaktadır.
Bulunduğumuz bölge çok çalkantılı bir süreçten geçmektedir. Bu kadar büyük bir çalkantı içinde Türkiye'nin istikrar abidesi olarak varlığını, gücünü, iç huzurunu, barışını koruması çok önemlidir. Başı sıkışan Türkiye'ye bakıyor, Türkiye'den medet umuyor, Türkiye'den yardım eli bekliyor. Bu zor günlerde iç barışımızı, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü daha güçlü tutmak zorundayız.
İslam'ın bayram anlayışına baktığımızda bayramların, sadece zengin ve sağlıklı olanların mutlu olup eğlendiği bir vakit olmadığını görüyoruz. Tam aksine toplumun bütün kesimlerinin, birlikte mutlu olmasını ve o günleri mutlu bir şekilde geçirmesini sağlıyor bayramlar.
Bayramlarla alakalı olarak zamanımızda ortaya çıkan yanlış bir algı da bayramı, tatil olarak değerlendirmektir. Şunu kafamızda netleştirmemiz gerekiyor ki bayram, tatil demek değildir. Tam tersine bayram, bir sosyalleşme, bir mutluluğu paylaşma zamanıdır. Bayramların, toplumdan kaçıp kafa dinleme zamanı olarak görülmemesi gerekir. Tam tersine bayramların, sosyal olarak kaynaşmanın sağlandığı zamanlar olarak değerlendirilmesi lazım. Akraba ziyaretlerinin yapılması, fakirlerin gözetilmesi, çocukların sevindirilmesi ve bayramın bayram olarak yaşanması gerekir.
İslam dininde kurban, sosyal yönü ağır basan bir ibadettir. Bu ibadetin yoksulları kollama yönü gözardı edilemez. İslam, ruhaniliğin ve cismaniliğin dengelendiği bir dindir. Ahiret alemine yönelik çabaların yanında, dünyevi (seküler) çabalar da asla ihmal edilmemiştir.
Kurban ibadeti, Müslüman ülkelerde kısa bir dönem için de olsa ciddi bir ekonomik canlılığa neden olmakta, toplumsal iyilik için oluşturulmuş birçok vakıf ve kuruluşa hatırı sayılır bir finansman sağlamaktadır. Dine, ibadete mesafeli laik vakıf ve organizasyonlar bile Kurban Bayramı geldiğinde Müslümanların bu ibadetinin maddi getirisinden yararlanmak için önemli çabalar harcamakta, dindarca mesajlar içeren sloganlar üretmekte ve o sıkı bir rekabete girmektedirler. Bu da göstermektedir ki kurban, toplumsal hayra yönelik işlevi olan, İslam'ın önemli, ihya edici mali bir ibadetidir.
Mekke'de, Kabe-i Muazzama'da dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca Müslümanın buluşması...
Önünde çekik gözlü Endonezyalı, sağında koyu renkli Nijeryalı, öbür yanında mavi gözlü Bosnalı , Özbekistanlı, Malezyalı, Faslı, İranlı, sırtına elini yaslamış koyun koyuna tavaf ettiğin Iraklı, Azerbaycanlı, Mısırlı, Bangladeşli, Kafkasyalı, Kırgızistanlı, Suriyeli.
Onlarca farklı dilde TEK Allah'a dua ediyor, af için birlikte omuz omuza yalvarıyor, gözyaşı döküyor, yakarıyor.
Hemen her bayramın barışçı, toplumsal yardımlaşmayı özendirici yönü vardır. Fakat bizim dini bayramlarımızda barışma, kaynaşma, yardımlaşma pratikleri iyice öne çıkarılmış; bunların keyfi olmaktan çok bir görev olarak yerine getirilmesi istenmiştir. İşte, Kurban Bayramı'nın temeli olan kurbana bu mantıkla yaklaşmak gerekir.
Kurbana bazı kimselerce yöneltilen; "Gereğinden fazla hayvanın kesilmesine ve hayvanlara yönelik bir zulme sebep oluyor" şeklindeki eleştiri de tutarlılıktan uzaktır. Bayram günleri kesilen hayvan sayısında nispî bir artış olduğu doğrudur. Fakat bu fazlalık, bayramdan sonraki haftalarda ve aylarda ete olan talebin azalması sayesinde dengelenmektedir. Ayrıca yukarıda değindiğimiz üzere birçok hayır kurumu, haftalık, aylık değil, yıllık et ihtiyacını bağışlanan kurban ve etleriyle karşılamaktadır.
Bugün bütün İslam ülkelerinde, hem yoksulluktan hem de adaletsiz gelir dağılımından kaynaklanan yetersiz ve dengesiz bir beslenme söz konusudur. Kurban etleri dinimizin öngördüğü biçimde yoksulları mutlaka hesaba katmak suretiyle değerlendirildiği takdirde, görülmekte olan beslenme bozukluğuna önemli ölçüde çare olabilir.
Dinen kutsal günlerimizden başka hiçbir şeyimiz kalmamıştı.
Gökyüzünün ve ufukların kapkara olduğu o Kurtuluş Savaşı yıllarında milletimizin sonsuza kadar var olma ve yaşama umudunun, birliğimizin ve mücadele gücümüzün tek kaynağı olarak elimizde dini bayramlarımızdan ve
Bu kurumların yalnız sosyal hayatımızda değil belki ondan daha önemli olarak ekonomik hayatımızda da gerçekleştirdiği hareketlilik, başlıbaşına incelenmeye değer ve ekonomide bize yeni açılımlar verecek zenginlikler taşımaktadır.
Evrensel ilkelerin kaynağı dini inançlardır. Hümanizma, Mevlanalardan, Hacı Bektaşlardan, Yunus Emrelerden asırlar sonra Batının lügatine girmiştir ve bugün tam bir iflası yaşamaktadır.
İslam'dan ve milletin değerlerinden soyut Bab-ı Ali'nin dev armadası bir gazete geçtiğimiz yıllarda:
"Hac bu sene Kurban Bayramı ile ayni günlere geldi!"
diye manşet atmıştı. Bu somut gerçek bile bir kısım insanımızın bu yüce milletin değerlerinden ne kadar soyutlandığımızın, cehaletimizin çok açık ifadesi olmaktadır.
Türkiyenin 2000"li yıllardaki parlak geleceği, toplumun asırlar ötesinden bütünleşmiş olduğu değerler içinde içtenlikle yer alması ile mümkündür. Anadolu insanımızı kucaklarken de onun inancını daha iyi tanımamız gereği kaçınılmazdır.
Bayram, Bayram yapılmalıdır!
Bugün çocuklarımız ve gençlerimizle neşe içinde kutladığımız 23 Nisanlar, 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar, 9 Eylüller ve büyük Cumhuriyet o kutsal dini günlerin üzerinde gelişen dayanışma, birlik ve mücadele ruhu ile kazanılmıştır. Milli Mücadelenin o karanlık günlerinde bu dini günlerden ve bu dini bayramlardan habersiz bir kişi olamazdı. Kurtuluş umutlarına bu günler kaynak olmuştur.
Dini bayramların, çocukların kişilik yapılanmasında çok önemli bir yeri vardır. Anne-baba, çocuklar, akrabalar, kan davalılar ve diğerleri arasındaki dargınlıklar, bu bayramlarda daha bir özenle sona erdirilmeye çalışılır. Dargın anne-babanın perişan çocuğu bir bayram gününde yuvanın yeniden kazandığı mutluluğu yakalar. Bayram, zorda ve darda kaldığımızda umutlarımızı yaşatır ve yeşertir, düşkünlere, yoksullara yardıma yöneltir.
Dolayısıyla bayramların tatil olarak algılanması, akrabadan, komsulardan tatile kaçış, toplumdan kaçış, sosyal bir varlık olarak insanin kendinden kaçışıdır. Dinimiz bu günleri tatil için koymamıştır. Bayramda ortadan kaybolmak, tatile çıkmak bayramın ruhuna aykırıdır. Bayramda tatile değil, sosyal dayanışmayı, dostluğu, akrabalığı güçlendirecek bayramlaşmaya gidilmelidir. Böylece eş, dost, yakın akraba ile sevinç ve kederlere de ortak olunmalıdır.