Ülke ve millet olarak modern (!) Batı'nın yurdumuza ve insanımıza yönelik ahlaksız saldırıların yapıldığı günleri yaşıyoruz. Avusturya'da soydaşlarımızın ibadet ettikleri camiler kapatılmıştır. Batı'nın bu kalleşliğinin bilincinde ülke ve millet olarak bizi biz yapan değerlerimize her zaman daha üstün bilinçle sahip çıkmalıyız.

Özellikle; Batı'da, Almanya, Amerika gibi gurbet ellerde yaşayan Müslümanlar olarak, şerefli Müslüman Türk kimliğimizi, bizi biz yapan millî ve manevî değerlerimizi muhafaza etmek ve gelecek nesillere salimen ulaştırmak istiyorsak, mutlaka ama mutlaka millî ve manevî değerlerimize sahip çıkarak, yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak yeni nesle öğretmek mecburiyetinde olduğumuzu unutmamalıyız!

Acı bir gerçek olarak, Dinî ve millî değerlerden uzaklaştıkça yalnızlaşan ve yabancılaşma bunalımları yaşayan günümüz insanlarının, özellikle yeni neslin Müslüman Türk kimliğini koruyabilmesi, şerefle temsil ederek taşıyabilmesi ve kaybetmeden gelecek nesillere taşıyabilmesinin mümkün olması için, onların mutlaka ve mutlaka Dinî, millî ve ahlakî değerlere sahip olarak yetiştirilmesinin şart olduğu da unutulmamalıdır.

Bu açıdan dini bayramlar; Dinî bilinç ve duygunun gelişmesine, millî ve ma'nevî değerlerin güçlenmesine, birlik, beraberlik, kardeşlik sevgi ve saygı ruhunun kuvvetlenmesine, yardımlaşma ve dayanışmaya katkılar sağlayan, her türlü ahlakî ve insanî değerlerin kazanılmasına vesile olan kutsal günlerdir.

Bayram günleri; cemiyet bünyesinde açılan sosyal yaraların sarılmasına çalışılan, muhtaçların sıkıntılarına ortak olunan, yardımlaşma ve ziyaretler, özellikle çocukların harçlık ve hediyelerle gönülleri alınarak Bayramın manevî havasını teneffüs etmelerine vesile olan sevinme ve sevindirme günlerdir.

Bayram günleri; özellikle aziz milletimiz açısından mensubu olmakla şeref duyduğumuz MüslümanTürk kimliğinin farklı yönleri ile yansıtıldığı, millî kültürümüzü, bizi biz yapan ma'nevî değerlerimizin en güzel şekilde ortaya konularak muhtaçların sıkıntılarına ortak olunulduğu, yardımlaşma ve ziyaret günleridir.

Bundan anlaşılacak anlamı özetlemek gerekirse; Allah'a ve ahiret gününe inanan kardeşler arasında olmaması gerekirken (eğer insan olarak, şaşırılıp, hatalar olacak, bunun neticesinde ortaya çıkacak) dargınlık ve kırgınlıkların üzerinden üç gün geçmeden giderilmesi, özellikle Bayram günlerinde dargınlıklara kesinlikle son verilmelidir.

Kırgınlıkların ortadan kaldırılması ve Allah'a karşı gelmekten sakınılmasının gerekli olduğunu, ancak bu şekilde Allah'ın mükafatına erişebileceğimizi, toplum ve millet olarak güçlü, kuvvetli ve saygın olmak için mutlaka kardeşce, hak ölçüleri içerisinde hareket edilmesi gerektiği, millî ve manevî değerlere sıkı sıkıya bağlı, birlik, beraberlik, sevgi ve saygı içerisinde ve toplum olarak (akrabalar arasında kopukluk olmadan, aileler, toplumlar ve milletler bölünüp, dağılıp zayıf hale düşmeden) yaşamaya bağlı olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.

Gökyüzünün ve ufukların kapkara olduğu o Kurtuluş Savaşı yıllarında milletimizin sonsuza kadar varolma ve yaşama umudunun, birliğimizin ve mücadele gücümüzün tek kaynağı olarak elimizde dini bayramlarımızdan ve dinen kutsal günlerimizden başka hiçbir şeyimiz kalmamıştı.

Çalışmaların ve çabaların başarı ile sonuçlandığı yerde ve zamanda bayram vardır. 9 Eylülde düşmanın denize döküldüğü günde, yangın yeri bir ülkede, 12 milyon bitkin ve yaşlı toplumdan bugün 80 milyon genç ve dinamik bir toplumun üyeleriyiz.

Milli Mücadelenin o karanlık günlerinde bu dini günlerden ve bu dini bayramlardan habersiz bir kişi olamazdı. Kurtuluş umutlarına bu günler kaynak olmuştur. Kurtuluşumuz ve kurduğumuz yeni devlet büyük Cumhuriyet o kutsal dini günlerin üzerinde gelişen dayanışma, birlik ve mücadele ruhu ile kazanılmıştır.

Bugün sınırlarımız dışında olan soydaşlarımızı asırlar boyunca kimliklerini koruyabilmeleri, geleceğe umutla bakmaları, ancak unutmayacakları kutsal ortak inanç kurumları sayesinde başarılmıştır.

Dini bayramların, çocukların kişilik yapılanmasında çok önemli bir yeri vardır. Anne-baba, çocuklar, akrabalar, kan davalılar ve diğerleri arasındaki dargınlıklar, bu bayramlarda daha bir özenle sona erdirilmeye çalışılır. Dargın anne-babanın perişan çocuğu bir bayram gününde yuvanın yeniden kazandığı mutluluğu yakalar.

Bayram, zorda ve darda kaldığımızda umutlarımızı yaşatır ve yeşertir, düşkünlere, yoksullara yardıma yöneltir.

Bu kurumların yalnız sosyal hayatımızda değil belki ondan daha önemli olarak ekonomik hayatımızda da gerçekleştirdiği hareketlilik, başlı başına incelenmeye değer ve ekonomide bize yeni açılımlar verecek zenginlikler taşımaktadır.

Evrensel ilkelerin kaynağı dini inançlardır. Hümanizma, Mevlanalardan, Hacı Bektaşlardan, Yunus Emrelerden asırlar sonra Batının lügatine girmiştir ve bugün modern (!) Batı evrenselliğin yüz karası tam bir iflası yaşamaktadır.

Türkiyenin 2000li yıllardaki parlak geleceği, toplumun asırlar ötesinden bütünleşmiş olduğu değerler içinde içtenlikle yer alması ile mümkündür. Anadolu insanımızı kucaklarken de onun inancını daha iyi tanımamız gereği kaçınılmazdır.

Bayramların tatil olarak algılanması, akrabadan, komsulardan tatile kaçış, toplumdan kaçış, sosyal bir varlık olarak insanın kendinden kaçışıdır. Dolayısıyla bayramda ortadan kaybolmak, tatile çıkmak bayramın ruhuna aykırıdır. Bayramda tatile değil bayramlaşmaya gidilmelidir. Yaşlı olanlar evlerinde oturup ziyaretler kabul etmeli, ikramlarda bulunulmalı, eş, dost, yakın akraba ile sevinç ve kederlere de ortak olunmalıdır.

Sağlık içinde nice bayramlara...