Bugünkü yazımı, her güne yeni bir çarpı ile başlamaktan bunalanlar için yazdım.
 

Birbirimizin defterlerinde iz süren karanlık kaygıları bir kenara bırakalım. Mademki, dünyaya anlam kazandırmak bizim elimizde, geleceği yaratmak neden bizim kurgumuz olmasın?
 

Gelecek, emekle filizlenmiş ucu bucağı olmayan bir sarmaldır. Kendisini zincirleyen geçmişten intikamını döngüsüyle alır zira zamanın kendisi bir çemberdir.
 

Gelecek, ciddiyet gerektirir. İmkansıza inanmamanın bedelini korkusuzca ödemektir. Var olana tanıklığının her seferinde kendi mahvına sebep olduğunun bir tür yansımasıdır.
 

Gelecek, kendinden çok daha fazlasını sahnede göreceğin, belki kaçak seyircinin sen olacağı, gerçekliğin en acımasız en net halini diğer tüm insanlarla eş zamanlı izlediğin bir oyundur.
 

Gelecek, geçmişin   iç hasarlarını onarmak için kendini ve kendinden olmayanı affetmektir. Ne durumda olduğunu bilip, neler yapabileceğini tahmin edememektir belki de. Bir sonsuzluk hissidir, hikâyenin hızla dönüşümüdür.
 

Gelecek, ihtimallerin içinde ihtimallerin yaşamasıdır. Büyüsel sıçramalardır katmanlar arasında. Gelecek, bir ressamın tablo yaratma sürecine benzer. Geleceği belki de en iyi yaratan bakış açısıdır öncesinde. Dünyayı aynalayarak yepyeni dünyaları büyütmektir daha sonra.
 

Kendimize saklamayı vazgeçelim güçlü aklımızı, yenilgi duygusuna kapılmadan, başarı ölçütlerine inanmadan, asla pes etmeden, ben değil de biz olmanın gücüyle eskiye meydan okuyarak, çağdaş yarınlara fark yaratarak uyanalım.
 

Bir kez olsun kendimize şaşırdığımız, bir kez olsun düşmanı dışarıda aramadığımız, tanıdığımız sandığımız kişinin aslında olanaksızlığı bile çözecek zekada olduğunu bilerek bulunmaz fırsatları değerlendirelim.
 

Baharı selamlayan bu sabah, insanoğlunu ıssızlaştıran o koyu düğümleri mavi ateşlere atıp, günlerden çarpıları silip, usul usul tüm ruhumuzu kaplayan o eşsiz geleceği birlikte tasarlayalım.
 

Mecburiyetten değil, zahmetine katlanılan şeyin bir gün sürdürülebilir bir yaşamın tadını çıkaracağınızı bildiğiniz için.