29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde nüfusumuzun ancak % 6-7'si okuryazar idi. Kırsal kesimlerde, köylerde durum daha da kötü idi. Bu nedenle ilk iş olarak eğitimde büyük bir devrim gerçekleştirmek zorunluydu. Türk Eğitim Devrimi, üç aşamada gerçekleştirildi. Birinci aşamada 3 Mart 1924'te çıkarılan Öğretim Birliği (Tevhidi Tedrisat ) Yasası ile eğitim ulusallaştırıldı ve laikleştirildi.
Eğitimin ikinci aşaması, 1 Kasım 1928'de benimsenen Latin kökenli Türk abecesinin benimsenmesidir. Yeni abece ile hem okuma yazma kolaylaştırıldı hem de yazı laikleştirildi. Eğitim Devrimi'nin üçüncü aşaması, 17 Nisan 1940'ta açılan Köy Enstitüleridir.
Köy Enstitüleri, Atatürk'ün 'Köylü, ulusun efendisidir.' sözü doğrultusunda köyü, köylüyü yerinde aydınlatmak ve kalkındırmak amacıyla kurulmuş ve sayıları 21'e çıkarılmıştır. Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Köy Enstitülerinin açılış gününde, 17 Nisan 1940'ta şöyle diyordu:
'Köy Enstitüleri ilkesi tümüyle bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur, benzersizdir. Çünkü ulus sevgisi gibi bir kaynatan esin almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Çünkü eğitim kuramı değildir. Ulusal kalkınmanın temel ilkesidir.'
Köy Enstitüleri, verdiği laik, çağdaş, uygulamalı eğitimle çağdaş, laik, üretici, çalışkan, çok okuyan, araştıran, sorgulayan kuşaklar yetiştirmeye başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık ve çağdaş yüzünü yaratmıştır. Köy Enstitülerinde verilen eğitim öğretim akıl ve bilime dayanıyordu. Bu eğitim sayesinde insan, inanın kölesi olmaktan kurtuluyordu, bireylerde dayanışma düşüncesi ve ulus bilinci oluşturulmaktaydı.
Köy Enstitülerinde eğitim öğretim gören öğretmen adayları, bilgileri ezberlemiyordu. Öğrenmeyi, araştırıp bilgiye ulaşma yollarını öğreniyorlardı. Görev yaptıkları okullarda da öğrencilerine bu yöntemleri öğretmekteydiler.
Osmanlıdan kalan öğretmen okulları, kalkınma ve aydınlanma atılımı yapamıyordu. Bu okulları bitirenler, köylere gitmek istemiyorlardı. Oysa Köy Enstitüleri, köyü, köylüyü yerinde aydınlatma ve kalkındırma amacıyla kurulmuştu. Şehir öğretmen okullarıyla Köy Enstitüleri arasında çok önemli ayrım vardı. Köy Enstitüleri parasız ve yatılı idi. Köylerden öğrenci almaktaydı. Ayrıca verdiği eğitim öğretim ezbere değil akla, bilime, araştırmaya, uygulamaya dayanıyordu. Köy Enstitüleri, farklı bölgelerde kurulmuştu, her enstitü 2-4 ilden oluşan bir bölgeye ayrılmıştı. Enstitüler, kendi bölgelerindeki köylerden öğrenci almakta, yetişen öğretmenler de kendi köylerine gönderilmekteydi. Ayrıca, enstitü bölgesinin koşullarına uygun ekonomik üretim yapılmaktaydı.
Köy Enstitüleri, Yüksek Köy Enstitüleri ve Köy Okulları üçlüsü Köy Eğitim Sistemini oluşturmaktaydı. Köy Enstitüleri, Eğitim Bakanlığının etkisi ve baskısı altında değildi, köy öğretmenlerini, enstitülerce görevlendirilen gezici başöğretmenler denetlerdi ve desteklerdi. Köy Enstitüleri, yetiştirdikleri öğretmenleri, 'Saldım çayıra, Mevla'm kayıra' düşüncesiyle sahipsiz bırakmazdı, hep yanlarında olurdu.
Köy Enstitülerinde köylüye yol gösterecek, onları aydınlatacak, yalnızca köy önderi öğretmen, değil; tarım uzmanı, sağlık memuru, ebe, hemşire olacak adaylar da eğitim öğretim görmekteydi. Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türk ulusunu, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkaracak, ekonomik yönden güçlü kılacak Türkiye'ye özgün, ulusal, çağdaş bir eğitim atılımıydı. Bir Türk mucizesiydi.
Bunun önü dış güçlerin isteği ve toprak ağalarının, şeyhlerin siyasi baskısı sonucunda kesildi. Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla en büyük darbeyi köy kızları yemiştir. Onlar, bir süre daha anaları, ablaları, teyzeleri, halaları gibi köylerde eriyip gidecekler; itilip kakılacak, insan yerine konmayacaktır. Yazık oldu, Türk mucizesi yarım bırakıldı. Köy Enstitüleri, halkın eğitimle kurtuluş yoluydu.
Sonuç olarak diyoruz ki: Bu günkü eğitim sistemi ve anlayışıyla Türkiye'nin geri kalmışlıktan kurtulması olanaksızdır. Çözüm, Köy Enstitüsü benzeri çağdaş bir eğitim sistemi oluşturmaktır. Çünkü çağdaş eğitim görmemiş, kültürsüz nüfus yığınları yaşam alanında yetecek varlığı gösteremezler.
Kuruluşundan 79 yıl sonra bile Köy Enstitüleri önemini yitirmemiştir. Çünkü bu kurumu aşabilecek yeni bir eğitim sistemi oluşturulamamıştır. Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okullarını kurdurarak Köy Enstitülerinin kurulmasının temelini atan Büyük Önder Atatürk başta olmak üzere, Köy Enstitülerinin kuruluşunda emekleri geçen İsmet İnönü'yü, Hasan Âli Yücel'i, İsmail Hakkı Tonguç'u, enstitü yöneticilerini ve öğretmenlerini, enstitü çıkışlı olup Türk aydınlatmasına katkısı olan ancak yaşama veda eden öğretmenlerimizi saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar.