Adını duyduğumuzda bile tüylerimizi diken diken eden, evlerden uzak olsun diye dua ettiğimiz ve düşmanımızın bile başına gelmesini istemediğimiz bir dert KANSER.
Ülkemizde 2020 verilerine göre yaklaşık 234 bin kanserli hasta bulunuyor. Ülkemizde en sık görülen kanser türü akciğer, meme, kolon, prostat ve troid kanseridir. Ne yazık ki görülen kanser türlerinin %40 oranında sigara kullanımına bağlı olarak geliştiği tespit edilmiştir.
Kelime anlamı olarak kanser bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü huylu urlardır. Vücudumuzdaki sağlıklı hücreler kas ve sinir hücreleri hariç bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Yaşamımızın ilk yıllarında bu hücrelerin bölünebilme hızı daha yüksekken ilerleyen yaşlarda bu hız azalır. Ancak her hücre sonsuz miktarda bölünemez; her hücrenin belli bir bölünebilme sayısı vardır. Bu bölünme sürecinde yaşanan bir sorun nedeniyle hücrelerin kontrolsüz olarak bölünmesi ve çoğalmasıyla hücre kütleleri büyür ve tümörleri oluştururlar.
Biyolojik olarak cinsiyete, yaşa ve ırka bağlı durumlar kanser için risk faktörleri oluşturabilir. Ayrıca çevresel etkiler örneğin UV ışınlarına maruz kalma, hava kirliliği, asbest, sigara kullanımı gibi durumlar kanser riskini arttırır. Aileden kalıtımsal olarak geçen genler kanser riskinin oluşmasında etkilidir. Aile bireylerinden birinde genç yaşta kanser bulgusunun olması, aynı tip kanser türünün üç veya daha fazla kuşakta görülmesi, anne ve baba tarafından akrabalarda üçten fazla kanser bulgusunun görülmesi gibi durumlar önemli risk faktörleridir.
Kanserin tedavisinde en etkili yöntem kemoterapidir. Tedavi sürecinde tek başına ya da cerrahi yöntem ve radyoterapi ile birlikte uygulanabilir. Kemoterapi ilaçları kan yoluyla vücuda yayılarak kontrolsüz büyüyen hücre gruplarını yok eder. Ancak vücuttaki normal hücreler de kemoterapi ilaçlarından etkilenir ve vücut çeşitli reaksiyonlar gösterir. Özellikle beyaz kan hücrelerinin etkilenmesi sonucu hasta enfeksiyonlara açık hale gelir. Ayrıca iştahsızlık, halsizlik gibi şikayetler de görülebilir. Kemoterapinin trombositlere etkisi sonucunda da kanamalar meydana gelebilir.
Kanser tedavisi boyunca hastaların sağlıklı beslenmesi çok önemlidir. Özellikle tedavi aşamasında kullanılan ilaçların vücuttan atılabilmesi için su tüketimine dikkat edilmelidir. Antioksidan yönünden zengin yiyecekler tüketmek ve basit karbonhidratlardan uzak durmak gerekiyor.
Kanser hastalığı sadece bunu yaşayan kişiyi değil çevresindeki bireyleri de zorlayan bir sağlık sorunu. Hasta yakınları yaşadıkları strese bağlı olarak bir süre sonra kendilerini tükenmiş hissedebiliyorlar. Ayrıca bu süreçte gergin, kaygılı ve depresifte olabilirler.
Kanser teşhisi konan kişiye moral desteği vermek, süreçte onu yalnız bırakmamak elbette çok önemlidir. Ancak aşırı motivasyon, 'bunu yeneceksin' baskısı yaratmak hasta kişinin bir süre sonra kendini baskı altında hissetmesine de neden olabilir. Önemli olan onun yanında olduğunuzu hissettirmektir. Kanser hastalığında aile olmanın önemi artar. Bakım ve duygusal süreçlerde tüm aile bireylerinin aynı oranda destek olması, sorumlulukları paylaşması önemlidir. Bazı durumlarda aile bireyleri teşhis alan kişiyi 'kendine bakmadın', 'doktora gitmedin' şeklinde suçlayıcı, sorgulayıcı ifadeler kullanabilirler. Bunun tanı alan kişiye hiçbir faydası yoktur. Bu tür ifadeler kişinin kendini daha kötü hissetmesine, suçlamasına neden olmaktan başka işe yaramaz.
Kanserde erken teşhisin önemi büyüktür. Kendimizdeki değişiklikleri fark etmek önemlidir. Dönem dönem tam kan sayımı yaptırmak, kadınlar için herhangi bir şikayet olmasa bile meme ve rahim ağzı kontrollerini aksatmamak, tiroit, kalın bağırsak ve prostat kanserleri için düzenli tarama testleri yaptırmak oluşabilecek sağlık sorunlarının erken tespitinde faydalı olacaktır.