Çin'in Vuhan şehrinde Aralık 2019'da başlayan ve hızla dünyaya yayılan COVID-19 pandemisinin de dünya tarihindeki tüm salgın hastalıklar gibi bir süreç sonunda etkisini azaltacağına hiç şüphe yoktur. Önemli olan bu sürecin Ülkemizde ve dünyada en kısa zamanda ve en az can kaybıyla sonlanmasıdır. Başlangıçta küresel bir salgına dönüşeceğine pek ihtimal verilmeyen ama tüm dünyanın yanıldığı bu vahim tablonun sonuçları zaman içinde daha da netleşecek ve ülkeler gerek kendi içinde gerekse diğer ülkeler, uluslararası örgütler, birlikler ve kurumlar nezdinde gerekli sorgulamaları yapacaklardır. Nitekim, bu virüsün dünyaya hızla yayılacağına pek inanılmadığı ve bu düşüncenin sonucunda ülkelerin gerekli tedbirleri almadığı veya gecikerek aldığı şeklindeki yaygın kanı geçerliliğini korumaktadır. Bu kapsamda özellikle ABD'nin geciktiği, İngiltere'nin ise halkın bağışıklık kazanmasına yönelik olarak olayları ilk başta oluşuna bıraktığı ve işin ciddiyet kazanması üzerine politikasını değiştirdiği bilinmektedir. Bu süreçte Çin'in de bazı hatalar yapmasına rağmen nüfusunun fazlalığı dikkate alındığında salgını kontrol altına alabildiği ve deneyimleri ile elindeki verileri paylaştığı, Güney Kore, Tayvan ve Singapur'un da bu salgında başarılı performans gösterdiği, Almanya'nın da durumu toparlayabildiği, bu salgının özellikle ABD, İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ve İran'da çok fazla insanın ölmesine neden olduğu, şu ana kadar ki görüntülerden anlaşılmaktadır.
Bu salgının kontrol altına alınmasına yönelik olarak ülkeler tarafından çeşitli tedbirlerin alınması aşamasında en öncelikli hususun insan sağlığı olduğu, insan sağlığından sonraki en önemli konunun ise ekonomi olduğu görülmektedir. Çünkü, alınacak her türlü kararın ekonomiyle ilişkisi öne çıkmaktadır. Özellikle sokağa çıkma yasağı ve kısıtlamaları sonucunda veya kendi iradeleri dahilinde insanların işlerine gidememesinden kaynaklanan bireysel ve kurumsal gelir kayıpları olacak ama giderler, borçlar, taahhütler ve insanların zorunlu ihtiyaçları var olmaya devam edecektir. Ayrıca, normal zamanlarda ülkelerin kendi içinde dinamik bir şekilde işleyen gıda ve temel tüketim maddelerinin üretimi ve dağıtımı başta olmak üzere çeşitli malların yeteri kadar üretilmesi ve tüketiciye ulaştırılması sürecinde bazı aksamalar olabilecektir. Bu bağlamda ülkelerin toplam üretimlerinin azalması, üreticilerin kaybı, üretim-tüketim zincirinin her halkasında görev yapanların gelirlerindeki azalmalar, ücretlilerin gelirlerindeki kayıplar, bazı iş yerlerinin kapanması, şirket iflasları, işsizliğin artması ve tüketicilerin mağduriyeti gibi çeşitli maddi ve sosyal sıkıntıların; suya atılan bir taşın suda oluşturduğu iç içe geçmiş halkalar gibi tüm ekonomiyi ve yaşamı etkilemesi kaçınılmaz bir durumdur. Birçok sektörün bu belirsiz dönemde hem iç pazarda hem de dış pazarlar da daralmalarla karşılaşması doğal bir sonuçtur.
Devletlerin de bu süreçte işlerinin kolay olmadığı görülmektedir. Bir yandan, öncelikle salgının hızının kesilmesi ve önlenmesi konusunda alınacak toplumsal tedbirlerin uygulanması, bir yandan da hastalıkla mücadele aşamasında tedavi ve korunma amacıyla kullanılan tıbbi malzeme, cihaz ve diğer gerekli bütün ekipmanın ve ilaçların sağlık kurumlarına ve personeline ivedilikle sağlanması gibi iki önemli hususta zamana karşı yarışılması ve hasta sayısının ülkelerin sağlık kurumlarının kapasitesini zorlaması gibi bir olasılık durumun ciddiyetini göstermektedir. Bu salgın sürecine bağlı olarak devletlerin başta sağlık harcamaları olmak üzere cari ve sosyal harcamalarının artması ve daralan ekonomilerin de vergi kayıplarına neden olması madalyonun öteki yüzünü oluşturmaktadır. Halen yaşanan süreçte görüldüğü üzere ülkeler kendi ekonomik güçleri kapsamında bireyler ve işletmeler nezdinde gerekli gördükleri ekonomik yardım ve destek paketlerini açıklamaktadırlar. Ancak, bu kamusal yaklaşımın ekonomik kayıp yaşayan bireylerin ve işletmelerin kayıplarını ne ölçüde karşılayabildiğini zaman gösterecektir.
Söz konusu virüs salgınının her alandaki yoğun etkisi nedeniyle dünyadaki birçok şeyin değişeceğini ve önemli küresel sonuçları olacağını söyleyebiliriz. Bu bağlamda; dünyadaki ticaretin ve turizmin ivme kaybedeceği, küresel büyümenin olumsuz etkileneceği, küresel borç tutarının artacağı, işsizliğin artış göstereceği, dijital ticaretin artacağı, internet bankacılığının gelişmesini hızlandıracağı, başta hizmet sektörü olmak üzere çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren firmaların kurumsal yapılarını ve kriz yönetme metotlarını yeniden gözden geçireceği, Avrupa Birliğini oluşturan ülkelerin kendi aralarındaki birlik dayanışmasını ve sağlık alt yapısını sorgulayacağı, birçok ülkenin Çin ile olan her türlü ilişkisinin daha da gelişeceği, bazı ülkeleri yöneten siyasal iktidarların bu süreçten seçmen nezdinde yıpranarak çıkacağı, siyasetçilerin yatırım ve kaynak dağıtım önceliklerinin değişeceği, salgından fazla etkilenen ülkelerdeki sosyal yardımların artacağı, ülkelerin sağlık politikaları, eylem planları ve sağlık kurumlarının sorgulanacağı, salgın hastalıklara karşı ilaç ve aşı çalışmalarına hız verileceği ve daha fazla kaynak ayrılacağı, sağlık alanına yapılan yatırımların dikkate değer artışlar göstereceği, tüm ülkelerde sağlık personelinin sayısının artacağı, sağlık personelinin maddi ve sosyal imkanlarının geliştirileceği, ülkeler arasındaki sağlık alanındaki iletişimin öneminin daha da artacağı, ülkelerin güç göstergesinin sadece ekonomi olamayacağı, küresel seyahatler ile göçmen, mülteci vb. konuların yeniden değerlendirileceği anlaşılmaktadır. Öte yandan, entelektüel ve akademik boyutta; liderlik, kolektif yönetim, organizasyon, kriz yönetme, öngörü becerisi ve sosyal psikoloji konularının söz konusu salgının ardından yoğun bir şekilde gündeme gelmesi ve tartışılması sürpriz olmayacaktır. Ayrıca, geçmişte de gündeme getirilen bazı komplo teorilerinin COVID-19 salgını sürecinde ve sonrasında da tartışılacağı anlaşılmaktadır (Virüsün nasıl ortaya çıktığı, dünya nüfusunun ve yaşlı nüfusun fazlalığı, küresel ilaç şirketlerinin konumu, dijital seviyesi artmış bir dünya, kişisel bilgiler dahil her türlü veriye ulaşma ve kontrol etme düşüncesi, yeni bir dünya düzeni kurma vb. konularda).
Bu salgınla ilgili yaşanan sürecin ülkelere çok acı bir tecrübe edindireceğine hiç şüphe yoktur. Devletleri yönetenler ve vatandaşlar bu salgın sürecinin sonunda özeleştiri ve sorgulama kavramları ile baş başa kalacak, yapılan hatalar ve alınan doğru kararlar değerlendirilecektir. Öte yandan, böyle küresel kriz dönemlerinde ülkelerin gıda ve temel tüketim maddeleri ile sağlık alanındaki her türlü ihtiyacını kendi ülkesi içinden karşılayabilme refleksinin ve üretim gücünün önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü, böyle süreçlerde ithalatın normal dönemlerdeki gibi gerçekleşemeyeceği, başka ülkelerin de aynı malları talep edebileceği, kaldı ki üretici ülkelerin de kendi ihtiyaçları için söz konusu malları ihracat yasakları ve kısıtlamaları kapsamına alabileceği düşünülmeli ve bu gerçekler dikkate alınarak hazırlıklı olunmalıdır. Ancak, böyle süreçlerde ülkelerin birbirlerine yardım konusunda gereken duyarlılığı göstermesi ve evrensel bir değer olan insan yaşamının kutsallığının gereği olarak imkanları ölçüsünde diğer ülkelerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılaması da doğru bir yaklaşım olacaktır.