Osmanlıdan Cumhuriyet'e yeterli öğretmen kalmadı.

Cumhuriyet'in Osmanlı'dan devraldığı ilkokul öğretmeni sayısı 10102 idi. Bunun 1081'i kadın, 9021'i erkekti. Klasik öğretmen okulu çıkışlı öğretmen sayısı 2734 idi.

Bunun 378'i kadın; 2356'sı erkekti. Geriye kalan 7368 öğretmenden 1357'si sadece ilköğrenim görmüş, 711'i medreseden ayrılmış, 152'si doğru düzgün eğitim görmemiş, 2107'si de öğretmenlik ehliyeti olmayan kişilerdi.

Öğretmen okullarından yılda 200 dolayında öğretmen çıkıyordu. Yıllık öğretmen gereksinmesi 3000 idi.

1 Eylül 1923'te Öğretmen okulları, il özel idaresinden alınarak Milli Eğitim bakanlığına bağlanarak genel bütçeye alındı. II. Meşrutiyet Dönemi'nde açılmış olan dört yıllık öğretmen okullarının öğrenim süresi, 1924'te 5 yıla çıkarıldı. 3 Mart 1924'te Öğretim Birliği Yasası çıkarılarak eğitim öğretim Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak çok başlılığa son verildi.

Cumhuriyet'in kurucuları bilgisizlikle savaşmak zorundaydı.

1926'da Mustafa Necati (1894-1929) Eğitim Bakanı oldu. 1926-1929); Öğretmen açığını kapatmak için 1926'dan itibaren Bölge Öğretmen Okulları uygulamasına geçildi. Bu okullarda A ve B kursları açılarak hızlandırılmış yönteme başvuruldu. A kurslarında, Öğretmen okullarında verilen genel kültür derecesinde bilgiye sahip olanlardan öğretmen olarak atanmak isteyenlere iki aylık meslek bilgisi öğretilmekteydi. B kurslarında ise halen çalışan öğretmen ve öğretmen yardımcılarının meslek bilgileri tazeleniyor, eğitimdeki yeni gelişmeler öğretiliyordu.

1927-1928 Öğretim yılında; Kayseri Zincirdere Köyü'nde ve Denizli'deki İlk öğretmen okulları Köy Öğretmen Okuluna çevrildi. Bu okullar, üç yıl süreliydi. Bu okullar, klasik öğretmen okullarından farklıydı. Köy Öğretmen Okulları için; uygulama okulu, uygulama tarlası, sebze bahçesi, oyun ve spor alanları, iş dershaneleri, fidanlıkları ve bolca su bulunması gerekiyordu.

Köy Öğretmen Okulları, Mustafa Necati'den sonra gelen Eğitim Bakanlarından (1929 -1935 yılları) gerekli ilgiyi görmemiş ve kapatılmıştır.

Saffet Arıkan (1888-1947); 1935'te Eğitim Bakanı oldu ve 1936'da TBMM'de yaptığı konuşmasında eğitimin durumunu şu sözlerle ortaya koymuştur:

'Öğretmen okulları yılda 650 mezun vermektedir. Ama ölüm, emeklilik, istifa gibi nedenlerle öğretmen artışı ancak 300-350'yi geçmemektedir. Bu gidişle 40 bin köyün 35 bini öğretmensizdir. Cumhuriyet, öğretmensiz köylere ancak 100 yıl sonra öğretmen göndermeyi tamamlayabilecektir.'

Hedef köylerin öğretmene ve okula kavuşturmaktır.

Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Atatürk'ün bilgisi ve onayı ile İsmail Hakkı Tonguç'u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirdi.

Askerlikte çavuş olarak görev yapan ve okuryazar olanlardan yararlanmak amacıyla 1936'da Eskişehir Çifteler-Mahmudiye Köyü'nde ilk eğitmen kursu açıldı.

Bu kursa Ankara ve Tunceli köylerinden seçilmiş 87 aday çağrıldı. Kurs, 4,5 ayda tamamlandı. Kursların başarılı olması nedeniyle eğitmen kursları kısa sürede yaygınlaştırıldı.

10 Yıllık bir süre içinde eğitmen kurslarında yetişenler, 8400 köyde ilk kez üç yıllık ilkokulları açtılar. Yüzbinlerce köy çocuğunu eğittiler. Üç yıllık ilkokulu bitirenler, en yakın büyük köylerdeki beş yıllık ilkokulda iki yıl daha öğrenim görerek ilkokul diplomasına kavuştular. Bunlardan bir kısmı Köy Enstitülerine girecektir.

1938'de Atatürk yaşama veda edince Eğitim Bakanı Saffet Arıkan görevden ayrıldı.

Yerine Hasan Âli Yücel( 1897-1961) atandı. 1946'ya kadar görev yaptı. İsmail Hakkı Tonguç, İlköğretim Genel Müdürlüğüne devam etti.

Eğitmen Kursları başarılı olsa da büyük boyutlu çağdaş eğitimi yaygınlaştırmada yeterli değildi. Bu nedenle; 1938'de Eskişehir Mahmudiye, İzmir Kızılçullu, Kastamonu Gölköy, Kırklareli Kepirtepe'de ilkokul üzerine üç yıl eğitim süreli Köy Öğretmen Okulları açıldı.

Köy Öğretmen Okullarının başarılı olması sonunda bu okullar, 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitülerine dönüştürüldü. Kısa sürede sayıları 21e ulaştı.

Köy Enstitüleri, Türk ulusunun bilgisizlikten, yoksulluktan kurtulma reçetesiydi. Bu reçeteyi yazanlar da başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyet'in eğitim devrimcileri olan Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç idi.

Cumhuriyet'in kurucuları ulusun kalkınması için eğitim, toprak reformu, kooperatifçilik ve halk sağlığı konusunda önemli bir atılım yapmak istiyordu.

Köy Enstitülerinde köylerde görev yapacak öğretmen, toprak reformunu uygulayacak tarım uzmanları ve teknisyenleri, köylünün sağlık sorunlarıyla ilgilenecek sağlık memurları, hemşireler yetişmekteydi.

Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmıştır.

Köy Enstitüleri, köylüyü aydınlatan, üreten, çok okuyan, düşünen ve sorgulayan kuşaklar yetiştiren çok önemli ve devrimci bir eğitim kurumuydu.

Köy Enstitüleri, çağdaş, öğrenci merkezli, bilimler arası bağlantıyı sağlayan, çok yönlü, üretici, yaparak yaşayarak öğreten, Cumhuriyetin değerlerine, Atatürk ilkelerine ve Devrimlerine bağlı, her an her yerde görev almaya hazır görevliler yetiştirmekteydi. Bunlar, kendi dallarında kırsal kesime önderlik yapacaklardı.

Köy Enstitüleri, toplumcu kültür ile toplumcu şiirin de benimsenmesinde, gelişmesinde etkili olmuştur. Şiire, romana köy ve köylüler de giriştir.

Köy Enstitüleri hareketi, başından beri, eşrafın ve bürokrasinin dar ve tutucu kurallarına sığmamış, bürokrat çoğunluğunun düşmanlığını kazanmıştır.

Bu güçler, toprak reformunu felce uğrattığı gibi Köy Enstitülerini de etkisiz duruma getirmek için çaba harcamışlardır.

Köy Enstitülerinin kapatılmasında ABD-Türkiye Silah Anlaşması (1940), Truman Doktrini (1946), Marşal Planı (1948), Dünya Bankası ve IMF (1947-48) ve Türkiye'deki çıkar çevreleri olan tefeciler, tüccarlar, toprak ağaları, şeyhler, kompradorlar ve tutucu bürokratlar etkili olmuştur.

*Köy Enstitülerinin kapatılması ile köyler, kadınlar, kızlar bilgisizliğe, gericiliğe, çağ dışı akımlara terk edilmiştir. 'Köy Enstitülerinin kapatılması ile en büyük darbeyi köy kızları yemiştir. Onlar, bir zaman daha anaları, ablaları, halaları, teyzeleri gibi köylerde eriyip gideceklerdir.'

Köy Enstitüleri kapatılmasaydı;

*Köylülerimiz bugün hala muskayla, hocayla, ulemayla, ağaca bez bağlama ve ondan medet umma ile uğraşmayacaktı.

*Halkımız, çağdaş bir ülkede, Atatürk'ün açtığı akıl ve bilim yolundan gidecekti

*Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, yurttaşlarımızın tümü okuryazar olacak, kadınıyla, kızıyla, erkeğiyle kültür düzeyi, ekonomik yapısı çok yüksek bir toplum durumuna gelecekti.

Köy Enstitüleri kapatılınca, iki tip öğretmen yetiştiren okul ortaya çıktı.

*Ortaokul mezunlarını alan üç (sonra dört) yıllık öğretmen okulları. Bu okullar, önceki öğretmen okullarının devamı gibiydi.

*İlkokul mezunlarını alan 6, (sonra 7) yıllık ilk öğretmen okulları, kapatılan Köy Enstitülerinin yerinde eğitime devam ettiler.

Öğretmen okulları üzerinde birçok oyunlar oynanmış, amaçlarından saptırılmıştır.

Bir zamanlar, 'Deneme Öğretmen Okulları' üzerinde çalışılmış, sonra yedi yıllık olmuş, tekrar geriye dönülmüş, programlar sık sık değiştirilmiştir.

Temel Eğitim Kanunu ve 9. Millî Eğitim Şurası ile öğretmen okulları kaldırılmış ve liseleştirilmiştir.

Öğretmen okulları iki yıllık Eğitim Enstitüsü durumuna getirilmişse de, bunlar da siyasi ve ideolojik kutuplaşmaların kurbanı olmuştur.

Köy Enstitüleri gibi İlk Öğretmen Okulları da, Atatürkçü, laik, çağdaş okullar olduğu için tarihe gömülürken öğretmenler üzerinde baskı, kıyım yoğunlaştırılmış; öğretmenler gözden çıkarılmıştır.

Ortaokul ve liselere öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan iki yıllık Eğitim Enstitüleri, önce üç yıla çıkarılmış, sonra kapatılarak eğitim fakültelerine dönüştürülmüştür.

*Eğitim fakültelerinde gerçek anlamda nitelikli öğretmen yetişmemektedir.

Eğitim ve öğretmenler üzerinde yıllarca oynanan oyunların sonunda günümüz eğitimi dinselleşmiş, yerlerde sürünür duruma gelmiştir.

Bu durumdan kurtulmanın çözümü, Atatürk'ün eğitim anlayışıdır. Atatürk diyor ki:

'Okullarda öğretme görevini güvenli ellere bırakmak, vatan çocuklarının, o görevi kendine hem bir meslek hem de bir ülkü sayacak bilgili ve saygı değer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak gerekir.'

Bu açıdan bakarak; Öğretmen Okullarının, Köy Enstitülerinin ve Eğitim Enstitülerinin programları Türk eğitimcileri ve eğitim bilimcileri tarafından incelenmeli, yepyeni ve siyasi kaygılarla değişmeyen, çağa uygun ulusal bir öğretmen yetiştirme programı hazırlanmalı, buna uygun öğretmen yetiştiren donanımlı Öğretmen meslek Okulları açılmalıdır.

Unutmayalım ki nitelikli öğretmen, nitelikli ve donanımlı öğretmen meslek okullarından yetişir.