Millî eğitimimizin diğer çıkmaz sokağı fırsat eşitsizliğidir.

Fırsat, uygun zaman, uygun durum, uygun koşullar demektir. Fırsat eşitliği ise sunulan olanaklar ve koşullardan herkesin ayrım yapılmadan eşit ve hakça yararlanmasıdır.

Eğitimde fırsat eşitliği de eğitim ve öğretim olanaklarının, koşullarının, bilgi donanımlarının herkese ayrım yapılmadan eşit ve hakça sağlanmasıdır. Bu, demokrasinin de gereğidir. Aslında demokrasi ile demokratik eğitim eş değerlidir. Bir toplum için en kullanışlı sistemin demokrasi olduğu bireylere eğitimle anlatılmalıdır. Çünkü 'Demokrasi, bir eğitim sorunudur. Halkın eğitimi yozlaşırsa demokrasi oligarşiye dönüşür.' diyen Eflatun, eğitimle demokrasiyi özdeş tutmaktadır.

Bir ülkede demokrasi tam gelişmemişse, doğru düzgün uygulanmıyorsa bireyler arasında ayrımcılık kaçınılmaz olur. Oysa bir ülkenin tüm bireyleri, o ülkenin ve devletin tüm olanaklarından eşitçe yararlanmak hakkına sahiptirler. Başka bir anlatımla bir toplumda demokrasi tam olarak uygulanmıyorsa eğitimde demokrasiden yani demokratik eğitimden, eğitimde fırsat eşitliğinden söz edilemez.

Öncelikle ulusal eğitimde kız erkek ayrımı yapılmadan, her bireye aynı derecede eğitim öğretim verilmelidir. Eğitimde fırsat eşitliğinin önemini bilen Atatürk, şöyle diyor: 'Kadınlarımız da erkekler gibi aynı öğrenim derecelerinden geçmelidir. Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün öğrenim aşamalarındaki öğretim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir. Memleket çocukları, her öğrenim aşamasında ekonomik yaşamda verimli, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. (Prof. U. Kocatürk, AFD. S. 244).'

Yurdumuzun bölgeleri, kentleri, köyleri arasında; kadınlar ve erkekler arasında; zengini ve fakiri arasında; dahası okulları arasında da fırsat eşitliğinden söz edilemez. Çünkü bölgeler, kentler, köyler arasında ekonomik gelişmişlik ve kültür farkları bulunmaktadır. Yurdumuzun bütün okulları aynı derecede fiziksel, kültürel donanıma ve nitelikli öğretmen kadrosuna sahip değildir.

Diğer yandan parasal olanakları iyi olan ailelerin çocuklarının özel okullara gitme fırsatları vardır; ama gelir düzeyi çok düşük aile çocukları bu fırsattan yoksundur. Bu durumda yoksul aile çocuklarının parasız yatılı devlet okullarında okutulması ile fırsat eşitsizliği giderilmiş olacaktır. Diğer yandan gelir düzeyi düşük aileler artıkça, 'fakir öğrencilerin sayısı da artmakta, buna bağlı olarak sınıflar daha da kalabalıklaşmaktadır. Bu yığılmayı önlemek için öğretmen atamalarında öncelik yoksul aile çocuklarının gittiği okullar olmalı ve bu okulların sınıf mevcutları da azaltılmalıdır (S. R. Şirin, age. s. 165).' Taşımalı eğitime son verilmeli, köy okulları bir tek öğrencisi bile olsa yeniden açılmalıdır. Eğitim fakültelerinden her yıl binlerce öğretmen adayı mezun olmakta, yapılan sınavlarda yüksek puan alsalar da atamaları yapılmamaktadır. Bunları da değerlendirmek gerekir. Öğrenciyi okulsuz ve öğretmensiz bırakmak yanlış bir uygulamadır.

Öte yandan bir sınıftaki en iyi öğrenci ile en başarısız öğrenci arasındaki fark % yüzü bulmaktadır. Oysa bu farkın en çok % 20-25 olması gerekmektedir. Aslında aynı okulun tüm sınıflarında, ülkenin bütün okullarında ve sınıflarında bu, böyle olmalıdır. Bu durum sağlanmadığı sürece eğitimde fırsat eşitliğinden ya da demokratik eğitimden söz edilemez.

Böyle olunca da öğrencilerimizin yükseköğretime geçişteki başarısızlıkları da sürüp gidecektir.

Çocuklarımızın geleceğiyle oynanmamalıdır. Ayrımcılığa gitmek yerine, onlara uzlaşı kültürü, paylaşım ruhu verilmeli, tam anlamıyla fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Akıl ve bilim öncülüğünde çağdaş, laik, uygar ve kültürlü yetişmiş, donanımlı bir gençlik, ulusal gelişmemizin gerçeği olacaktır. Demokratik, laik, çağdaş ve fırsat eşitliği yaratılmış bir eğitimin gerekliliği bu nedenle önemlidir.