Zengin tarihi ve kültürüyle, arif insanı ve genç nüfusuyla, bereketli toprağı ve coğrafi yapısıyla uygarlıkların beşiği olan Türk yurdu, binlerce yıldır kanlı ve amansız savaşların ortasında huzuru ve barışı aramaktadır. Savaş ve her türlü yıkım toplumların bilim, sanat, kültür, ekonomik gelişmesinin önünde en büyük engeldir. Yaşama hakkı olan her canlının hayatını yok eden savaşlara mutlaka engel olunmalıdır.

Hırs uğruna çıkarılan savaşlarla insanlık yok ediliyor.

Bilmi, savaşta yenilmemek için daha etkili silahlar yapmaya zorlamak, daha büyük felaketler getiriyor. Buna bilimsel gelişme denilemez elbette. Oysa her türlü doğal afetlere karşı koymak için geliştirilen bilimsel çalışmalar takdire şayandır. Bu gelişmeler, bitkiler ve hayvanların yaşamalarına katkı sağladığı gibi aslolan insan hayatının kalitesini arttırmaktır.

Önemli olan insanın yaşamasıdır.

Dünya üzerinde binlerce dertten muzdarip olan insanoğlu çareler, çözümler arıyor. Hastahaneler insanları yaşatabilmek, tedavi edebilmek için olağanüstü gayret sarfediyor. Günümüzde bilmin, doktorların tedavi için en çok çaba gösterdikleri kanser hastalığının yanında, organ nakilleri de gittikçe hayat kurtaran çarelerden biri oldu.

Organ nakilleri, ancak bilinçli bir toplumda, organların bağışlanmasıyla insan hayatını kurtarabiliyor. Bir tarafta tıp dünyası başta kanser tedavisine çareler ararken, çeşitli sağlık merkezleri organ bağışlarına ve organ nakillerine büyük çaba sarf ederken, diğer tarafta hırstan gözü kararmış siyasi liderler, savaşları körükleyerek milyonlarca insanın ölmesine neden oluyorlar. Dünya savaşlarının 50 milyon insanın ölmesine neden olduğunu biliyoruz. Bu gün insan hayatı en çok organ bağışlarıyla sağlıklı hayata dönebiliyor. Dünyada bu çok yaygın. Amerika'da organ nakillerinin neredeyse tümü kadavradan temin ediliyor. Şüphesiz toplumun bilinçlendirilmesiyle ilgilidir bu kutsal yardımlaşma. Ülkemizde bağış olmakla birlikte bu çok yetersiz seviyede. Ölen her beş insanımızın biri organını bağışlıyor. 30 bin organ nakli bekleyen hasta olduğu düşünülürse, hayat bekleyen binlerce insanımızın sonunu düşünmek bile istemiyoruz. Şu halde tek çare toplumsal bilinçlenmedir. Bu nasıl olacak? Okullarda eğitimle olacak; basın- yayın duyurularıyla olacak; Kur'an'da Maide Suresi 32. Ayette: 'Kim bir insana hayat verirse tüm insanlığa hayat vermişçesine hayat kazanacaktır,' hükmünü din adamlarımız verecekleri vaazlarında anlatarak, olacak; her yerde her zaman verilecek konferanslarla olacak…

Başhekim Genel cerrah Prof. Dr. Bülent Aydınlı ve Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal (fotoğraf: Haber Antalya)

Mademki 'yaşama hakkı' diyoruz, mademki savaşlarda insan ölmesin diyoruz, öyleyse bu soruna toplumsal olarak el atmalıyız.

İnsanoğlu şunu iyi bilmelidir: yaşama hakkı kutsaldır. Hayvanlar dahil her insanın yaşama hakkı vardır. Dünya, tüm canlılar için geniş, verimli, bereketli, sonsuz nimetler sunan yaşama alanıdır. Yüz binlerce yıldır bu topraklar tüm canlılara ev sahipliği yapıyor. Doğal yapısı içerisinde hayat sorunsuz devam etmektedir. İnsanlar, ihtiyaçları ölçüsünde doğadan yararlanmalıdır. Bu bir evrensel kuraldır. Keyfi olarak ne hayvanları öldürebilir ne de bitkileri yok edebilir insanlar. Dinler de bilim de hukuk da böyle der.

93 Harbinin öncesine gitmeyeceğim, 93 Harbinden bu güne kadar bu ülkenin her köşesinde savaş var, işgal var, kıyım var, katliam var. Türk yurdu olan bu topraklarda Türklerin verdiği bağımsızlık mücadelesi var. Bu mücadeleyi dedelerimizin babaları vermiş, dedelerimiz vermiş, şimdi de biz veriyoruz. Yıllarca süren bu varlık- yokluk mücadelesi, bizleri ekonomik yönden çökerttiği gibi gelişmemize de engel oldu. Bu yüzden sanki birileri bilerek bir düğmeye basıyor ve bu engellemeyi yapıyor. Bizim gelişmemize engel olan bu mücadeleler acaba neden gelişmiş ülkelerde olmuyor? Neden Fransa'da, İngiltere'de, Amerika'da olmuyor? Bu ülkeler bilimsel, kültürel, sanat alanında gelişmelerine devam ederken neden bizim gibi ülkeler geçim sıkıntısının, savaşların içerisinde boğuşup duruyor?

Yıllardan beri Türkiye'nin gündeminde, Güneydoğu bölgemizde oluşturulan, başlatılan bitmeyen savaşlar ve bizim de içine çekildiğimiz çatışmalar var. Bizler bu haberlerle yatıp bu haberlerle kalkıyoruz. Televizyonlarda bu haberler yorumlanıyor, gazeteler bu haberleri sayfalarına taşıyor. Siyasi çekişmelerdi, mülteciydi, tarımdı, işsizlikti, ekonomik buhrandı derken, içimizdeki birçok dünya çapındaki başarıları fark edemiyoruz, duyamıyoruz, göremiyoruz.

Devletler, bütün kurumlarıyla kendi insanının kaliteli yaşaması için çalışır, çalışmalıdır. Eğitim, sağlık, sanayi, tarım her şey insanlara göre şekilleniyor; çünkü insan yaratılmışların en mükemmelidir. Aklını kullanabilen, düşünen, algılayan, muhakeme yapan, ifade eden, konuşan bir varlık olarak bütün canlılardan farklıdır, üstündür insanoğlu. Bu nedenle hangi şartlar altında olursa olsun insanların öldürülmesi, katledilmesi evrensel bir insanlık suçudur. Bilim, hukuk ve dinler değil öldürmeyi insanların yaşamaları için kural koyar, çaba sarfeder. Kaldı ki dünyanın her yerinde devletler, insanların sağlıklı olmaları için, sağlıklarını kaybetmemeleri için özel merkezler, hastahaneler açmıştır. Hastahanelerin amacı sadece budur: insanı yaşatmak, hasta insanı iyileştirmek. Dünyada da böyledir, ülkemizde de… Bu yüzden sağlık sistemi en pahalı yatırımlardan biridir. Dünyanın sayılı hastanelerinde, çağın en gelişmiş teknolojileri kullanılarak hastalar her türlü hastalıklarından kurtarılabiliyor. Hayat kurtarmanın elbette pahası düşünülemez. Buna organ nakilleri de dahil. Ülkemiz bu konuda, yani organ nakli konusunda, dünyanın en iyi merkezlerini kurmuş durumda. Sözgelimi Akdeniz Üniversitesi Hastahanesi Organ Nakil Merkezi'ni, dünyanın en iyilerinden biri olarak gösterebiliriz.

Yaşadığımız ülkenin koşullarından, gündemin her an değişmesinden dolayı bazı güzelliklerin, dünyaya örnek olabilecek bazı bilimsel gelişmelerin; sağlıkta, spor ve sanatta yaşanan bazı başarıların farkına varamıyoruz. Tıpkı Antalya'da geniş bir coğrafyada hizmet veren Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakil Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi'ni toplum olarak yeterince tanıyamayışımız gibi…

Bu toplum dünyanın en iyi edebiyatçılarını, mizah ustalarını, bilim insanlarını, ressamlarını, müzisyenlerini, sporcularını yetiştirmiş bir toplumdur. Türk insanını çok iyi tanıyan Reşat Nuri Güntekin, Anadolu insanı için: 'Alim değil ama ariftir,' yorumunu yapar. Bu millet Dede Korkutları, Nasrettin Hocaları, Karacaoğlanları yetiştirmedi mi? Kaşgarlı Mahmutları, Mimar Sinanları, Aziz Sancarları yetiştirmedi mi? Ne yazık ki hiçbirini anlamadık, değerini bilemedik; tanımıyoruz bile… Tıpkı Antalya- Akdeniz Üniversitesi Hastahanesi Organ Nakil Merkezi'ni ve bu merkezdeki dünyanın en iyi hekim cerrahlarını bilmeyişimiz, tanımayışımız gibi… Oysa bu hastane organ nakli yaparak insanlara yeniden yaşama hakkı kazandıran dünyanın sayılı merkezlerinden biri.

Bu hastane ile tanışmamız kardeşimizin Karaciğer hastası olması ile başladı.

Bundan yaklaşık 17 yıl önce mide ağrıları ile doktora başvuran kardeşim, uzun bir süre mide ilaçları kullandı. Ancak ağrılar geçmedi. Bir süre sonra Safrakesesini aldırmak zorunda kaldı. Yıllarca kullanılan birçok ilaçtan dolayı Karaciğer yetmezliği teşhisi konuldu. Vücutta kaşınmalar başladı ve sarılık tedavisi gördü. Çalınmadık kapı kalmadı. Yıllar boyu tedavi devam etti. Son üç aydır Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hastahanesinde gördüğü tedavi sonucunda, hastahanenin Tıp Fakültesi Karaciğer Nakil Merkezi Doktorlarının aldığı karara göre, Karaciğer Nakli Olması kararlaştırıldı. Böylece hastane arayışı başladı.

Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu (sağda) ve Prof. Dr. Bülent Aydınlı

Bizler bu arayış nedeniyle, Antalya- Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakil Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi ile tanışmış olduk.

Elbette hiçbir insanın hastanelere düşmesi istenmez.

Ancak bu merkez sıradan bir hastahane değil. Her geçen gün organ ve doku bekleyen hasta sayısının arttığı Türkiye'de bu merkez, binlerce hastaya başarılı ameliyatlar yaparak, hastaları yaşama döndürmüş ve sağlıklarına kavuşturmuştur.

Sadece Antalya'nın ve bölgenin değil bütün Türkiye'nin hatta dünyanın her tarafından gelen hastalara cevap verebilecek bir seviyede donanımlı, dünyanın ender Organ ve Doku Nakli Merkezinden söz ediyoruz.
Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal

Organ nakilleri konusunda 27 yıllık deneyimi olan, Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal Hanımefendiden şu bilgileri aldık:

'Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu tarafından kurulan ve 14 Nisan 1982 tarihinde ilk kez canlı vericili böbrek nakli yapılan bu merkezin amacı, her türlü organ nakli uygulamasını çağdaş düzeyde gerçekleştirmek, doku ve organ nakli konularındaki yeni gelişmeleri ülkemize aktarmak, temel ve uygulamalı araştırmalar yapmak, yeni teknikler geliştirmek, organ sağlamak ve toplumun her kesiminin bilinçlenmesine yönelik çalışmalar yapmaktır. Yapılan tıbbi hizmetlerdeki kalite düzeyimiz, hasta ve hasta yakınlarının memnuniyeti, üstün nitelikli ekibimiz, çağdaş altyapısı ve öncü uygulamalarıyla merkezimiz 'Organ Nakli Merkezi Modeli'olarak örnek durumdadır.'

Bizler hasta yakınları olarak Nilgün Bilal Hanımın söylediklerinin az bile olduğunu düşünüyoruz. Merkezin hiçbir biriminde hata diyebileceğimiz bir kusura rastlamadık. Her ünite saat gibi çalışıyor. Görevlilerin insani yaklaşımı, bilgili ve donanımlı olmaları, insanların çevreyi hoyratça kullanmalarına rağmen başarılan temizlik ve hizmet anlayışı evrensel boyutta idi.

Bu iş kolay değil: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesi bünyesinde tüm bilim dallarında çalışma var. 30 yataklı organ nakli ünitesi, günlük ortalama 100 hastaya bakabilecek organ nakli polikliniği, koordinasyon merkezi ve son teknolojiyle donatılmış immunoloji ve merkezi laboratuar hizmet vermektedir.

Bu iş elbette kolay değildir:

Başhekiminden kat hizmetlisine kadar fedakarlık gerektiren bir iş.

Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal Hanımın bize söyledikleri çok şaşırtıcıydı:

1982 yılında canlı vericili Böbrek nakli,

1986 yılında ilk kadavra vericili Böbrek nakli,

1997 yılında Karaciğer nakli,

1998 yılında Kalp nakli,

2001 yılında canlıdan Karaciğer nakli,

2002 yılında Pankreas nakli,

2004 yılında kombine Böbrek- Karaciğer nakli,

2005 yılında çapraz Böbrek nakli,

2006 yılında Split Karaciğer nakli,

2009 yılında Kalp- Böbrek kombine nakli,

2010 yılında Türkiye'de ilk çift Kol nakli,

2011 yılında Dünya'da ilk kadavra vericili Uterus (rahim) nakli,

2012 yılında Türkiye'de ilk yüz nakli gerçekleştirilmiş ve bu hastaların tümü takip edilmektedir.


Fedakarlık isteyen bu iş, elbette kolay olmuyor.


Merkezde, nakil ekibinde görevli Transplantasyon Cerrahisi,


Nefroloji (erişkin/ pediatrik),


Gastroentroloji (erişkin/ pediatrik),


Plastik ve Rekonsturiktif Cerrahi,


Anasteziyoloji ve Reanimasyon, Kalp ve Damar Cerrahisi,

İmmünoloji Bilim Dallarında görevli aktif çalışan 40 Hekim (akademisyen) ve diğer tüm anabilim dallarının desteği ile çalışmalarını devam ettirdiklerini öğrendik.

Bu veriler dünya ölçülerinde hastanenin ve Türkiye'nin onur tablosudur.

Bütün bunların yanında 2000 hasta bu merkezde başta böbrek olmak üzere kalp, karaciğer ve kompozit doku (yüz, ekstermite) bekleme listesinde kayıtlı hastalar takip edilmektedir. Hastahane yetkililerinden aldığımız bilgilere göre Böbrek nakli canlı verici ameliyatları, vericilere daha konforlu ve kısa sürede iyileşmesini sağlayan Laporoskopik Yöntemleyapılıyormuş; ayrıca 2015 yılından itibaren Robotik Cerrahiyöntemi ile canlı verici ameliyatları yapılmaya başlanmış.

1982 yılından günümüze kadar 5000'inüzerinde hastaya organ nakli yapılmış; şu anda ise ortalama yılda 250- 300civarında hastaya nakil yapılmaktadır.

Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal Hanım, bize son olarak Organ Nakli Merkezi'nin istatistik bilgilerini de paylaştı:

Bu yüzakı Merkezde 1982 yılından- Kasım 2019 yılına kadar:

4614 Böbrek nakli,

596 Karaciğer nakli,

105 Kalp nakli,

78 Pankreas nakli,

3 Çift Kol nakli (Dünyada 15.)

5 Tam yüz nakli,

1 Kadavradan uterus (rahim) nakli (Dünyada 1.) ameliyatı gerçekleştirilmiş.

Dünyanın sayılı Organ Nakli Merkezleri arasına giren Akdeniz Üniversitesi Hastahanesinde bilgi toplarken, bizleri hayrete düşüren bir başka bilgiye daha ulaştık:

Yıllardır sessiz sedasız, büyük bir alçakgönüllülükle insan hayatı kurtaran hekimlerin hepsi dünya çapında insanlarmış. Bizler, yıllardır Türkiye gündemine o denli kendimizi kaptırmışız ki ülkemizin bu değerlerini ne yazık ki fark edememişiz.

Tüm nakilleri olağanüstü gayretle gerçekleştirdiklerini söyleyen Başhekim Prof. Dr. Bülent Aydınlı, 12 saat süren kardeşimin karaciğer nakli ameliyatını yapan cerrahtı. Aydınlı, işinin ehli, ne yaptığını bilen, cesur, sabırlı, dünyanın tanıdığı isimlerden biri. Ameliyat öncesi bizi hem çok rahatlatmıştı hem de kritik süreci anlayabileceğimiz dille açıklamıştı: 'Ekibimizin geniş ve tecrübeli olması, kadavra ve canlı vericili nakillerdeki üstün teknik becerileri, bir şekilde organ naklinin tüm ameliyatlarını yapabiliyor olmalarından kaynaklı. Çok mutluyuz, yüzlerce insana yeniden hayat vermiş olmak çok güzel. Biz aracıyız, ancak aracı olmak da çok güzel bir duygu. İnsanları organ bağışına teşvik etmek istiyoruz. Çünkü organ nakli gerçekten hayat kurtarıyor,' dedi. Sonra ameliyat sürerken bizlere üç kez aydınlatıcı bilgiler verdi. Artık bizler, ameliyatın riskli olacağını hem 12 saatlik sürenin hem de ameliyat sonrası sürecin çok sancılı olabileceğini, hastanın ve hasta yakınlarının çok dikkat etmeleri gerektiğini, biliyorduk.

Hasta sahibi bizler ameliyat kapısında 12 saat beklerken dünyanın kaç bucak olduğunu bir kez daha anladık; sağlığın, tıbbın, hekimin, teknolojinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha yaşayarak gördük.

Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Estetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan

Organ Nakli Merkezinde şu anda dur durak demeden, Türkiye'nin dört yanından yaşama tutunmak için Antalya'ya gelen hastalara, fedakarca hizmet veren hekimlerin kimler olduğunu öğrendik: Ülkemizin ve dünyanın yakından tanıdığı, Akdeniz Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Estetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan Hocayı tanıdık. Özkan Hoca bu konuda önemli bir isim. Bizim ameliyatımıza da girdi. Karaciğer özel bir organ. Bu özel organın naklinde yaşamsal bir damarın bulunması ve dikilmesi gerekiyor. Bu damarı ameliyat sırasında bulup diken, dünyada ve Türkiye'de sayılı hocalardan birinin Ömer Özkan Hoca olduğunu öğrendik. Öğrendik ve göğsümüz kabardı. Türkiye, Fransa'dan sonra dünyada en fazla yüz nakli yapan ikinci ülke. Özkan Hoca bu konuda da dünya çapında bir insan. 'Her an yüz ve kol nakillerine girmek için hazırız,' diyor. Genel cerrah Prof. Dr. Bülent Aydınlı'yı, Organ Nakli Koordinatörü Öğretim Görevlisi Nilgün Bilal'i, Öğretim Üyesi Genel Cerrah Doç. Dr. Özgür Dandin'i, İç Hastalıkları Anabilim dalı Doç. Dr. Haydar Adanır'ı, Genel Cerrah Doç. Dr. İsmail Demiryılmaz'ı, Genel Cerrah Doç. Dr. Abdullah Kısaoğlu'nu tanıma fırsatımız oldu; ayrıca halen görevlerine Organ Nakli Koordinasyon ofisinde devam eden fedakarca çalışanlardan Ali Tugay ve Uğur Genç'i, Sekreter Gülçehre Özcan'ı ve özellikle başta Baş Hemşire Nihal Kiraz olmak üzere diğer bütün hemşireleri tanımak, hizmetlerine şahit olmak bizleri çok mutlu etti.

Aynı hastanede, Türkiye'nin önemli bilim insanları Doç. Dr. Fatih Mutlu'nun ve Dr. Fatih Palıt'ın, Nefrologlar Prof. Dr. Hüseyin Koçak ve Doç. Dr. Vural Taner Yılmaz'ın, anestezi hekimi Prof. Dr. Necmiye Hadimioğlu'nun, Pediatrik Nefroloji'den Doç. Dr. Mustafa Koyun ve Doç. Dr. Elif Çomak'ın, İmmünoloji'den Prof. Dr. Fahri Uçar'ın, Koordinasyon Birim Sorumlusu Nilgün Keçecioğlu'nun bu, ülkenin yüzakı hastanesine hizmet ettiklerini öğrendik.

Hastamız şu anda yoğun bakımda kalmaya devam ediyor. Önemli, kritik, hassas süreci yaşıyoruz. Kız kardeşime karaciğer veren ise oğlu; benim kahraman, fadakar yeğenim. Kendisi Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde akademisyen. Binlerce şükürler olsun, ameliyattan iki gün sonra yürümeye başladı. Şu anda taburcu oldu ve özel olarak hazırlanan evde kalıyor.

Antalya'nın hem bilim ve sanat havası, hem de doğal güzelliği bozulmamış Torosların huzur veren havası, bizim hastamıza da diğer hastalara da şifa kaynağı olacaktır; bundan eminiz.

Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi kurucusu Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Hocamızı rahmetle anarken, başta hastane Başhekimi Prof. Dr. Bülent Aydınlı Hoca olmak üzere tüm hekimlerimize, hemşirelerimize, görevli bütün hastane çalışanlarına şükran, minnet duygularımızı gönderiyoruz.