Mutlu ve huzurlu bir yaşantımızın olmasını istiyorsak, anlamlı bir hayata ulaşmak için uğraşmalıyız. Hayatı anlamlı kılmak için de bir gayeye bağlanma; kitap okuma, müzik dinleme, film izleme, spor yapma gibi hayatın stresini üzerinizden alacak etkili faaliyetlerle meşguliyet; kişilere ve olaylara farklı bakış açılarıyla yaklaşma; ahlaki ve vicdani davranışlar sergileme gibi farkındalıklar yapılabilir. Her şeyden önemlisi de bu farkındalıkların olması için kişide irade, dayanma gücü ve cesaretin olması gerekir.  
 

Hayat bir gayesi olanlara anlamlı gelir, bu gaye uğruna ilk başta katlanılmaz görünen sıkıntı ve zorluklar tatlılaşıp kişiye sevimli görünür. Bu gayeye göre de hayatı anlamlı yaşayarak huzur bulurlar. Yoksa herhangi gayesi olmayana hayat anlamsız gelir. En sevinçli anları, zevkleri bile çileli hale gelir; bir türlü huzurlu olamaz, böyle çekilmez bir hayatı yaşamak da kişiye zor gelir. Bu konuda Dünya Klasikleri yazarlarından Montaigne, Denemeler adlı eserinin 55.sayfasında yer alan Aylak Ruhlar adlı bölümünde şöyle der: "Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır. " (Denemeler (Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu)/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
 

Hayatını anlamlı şekilde yaşayacak birinde öyle sağlam bir inanç olmalı ki, o kimse mütevazı bir akla, güçlü bir iradeye, dürüst bir kalbe ve temiz bir vicdana sahip ahlâklı bir fert olsun. Zira bireyin ahlâklı ve erdemli olması doğruluk, adalet, güven gibi ilke ve prensiplere bağlılığı; vicdanlı olması da ruhunun acı ve ıstırap çekmemesini gerektirecektir. Fertte güçlü bir irade ve disiplin olmayınca kendini lüks yaşama, zevk ve eğlenceye kaptırır; böylece kontrolü kaybederek hayatında düzen yerine karmaşa olur. Ancak irade ve disiplin olunca ilke ve prensiplere bağlılık gösterir ve hayatında düzen olur.
 

Serveti, makamı, unvanı olanlar ile gücü olanlar menfaat, haz ve istekleri peşinde koşarak para, mal-mülk, kibir, gurur, kendini beğenme, şan ve şöhret yönünden doyuma ulaşmaya çalışırlar. Fakat en tepede belli bir doyum noktasına ulaşınca artık hayattan bir lezzet almazlar, çünkü bedenleri tok ama ruhları açtır. Bir menfaate, hazza ve isteğe göre yaşayan pragmatist, hedonist egoistler, ahlâki ilke ve prensiplerine bağlı olarak yaşayan idealistleri anlayamazlar. Para, unvan, makam ve statüleriyle sınıfsal ayrıcalığa sahip olduklarını zannedenler inanç, ahlâk ve vicdanın gücüne karşı koyamazlar.  Herhangi bir ulvi gayesi olmayıp sadece süfli olan menfaat, haz ve istekleri peşinde sürüklenenler emek ve zamanlarını heba ederler.
 

Hayatını anlamlı ve dolu olarak ulvi biçimde yaşayanlar, hem kendilerine hem de başkalarına faydalı olurlar. Öyle ki, duyarlı olmanın gereğince üzüntülü birinin üzüntüsünü paylaşıp onu teselli etmeye çalışırlar, sevinçli birinin sevincine ortak olup onu takdir ederler. Ya da kadirşinas olmanın gereğince vakit buldukça eş, dost ve akrabalarının hâli hatırını sorarlar, yakınları veya tanıdıkları hasta olduklarında ziyaret ederler. Veyahut da âlicenap olmanın gereğince kendilerine bilmeden ve bir kasıt olmadan yapılan hata ve yanlışlara karşı umursamayacak olgunluğu gösterirler, yoksul ve fakir olana yardım ederek, müşkülü olanın sıkıntısını gidererek dualarına talip olmaya uğraşırlar.  Hayatını anlamsız ve başıboş olarak süfli biçimde yaşayanlar ya kendilerine ya da başkalarına zarar verirler. Sufli bir hayat yaşayanlar, ulvi bir gaye için yaşayanlara tahammül edemezler. Sevince, umuda, özgürlüğe, düşmandırlar; etrafındakilere zorluk ve sıkıntı çıkarma, acı çektirme, kendi bildiklerini fikir ve düşüncelerini dayatmanın yolunu ararlar.
 

Özneler, nesneler ve sıfatlardan daha kıymetsiz hale gelince eşyalar, menfaatler, tutkular insanlardan daha çok sevilirler, eşref-i mahlûkat olan insanoğluna değer verilmez. Bilakis bu durumda bir menfaat, hırs ve zevk uğruna insanoğlunun irade ve özgürlüğü hiçe sayılır, onur ve şahsiyeti zedelenir. Dürüst, namuslu ve güvenilir olmak, haksız sayılmanın nedeni olarak kabul edilirken; servet, makam ve güç sahibi olmak, haklı sayılmanın nedeni olarak kabul edilir. İyilerin ödüllendirilmeyip kötülerin cezalandırılmadığı böyle bir toplumda adalet, güven ve huzur anlamını yitirir. Bu toplumdaki sorumluluk sahibi, duyarlı ve karakterli kimseler aklın ve vicdanın kabul etmediği haksızlıklar, mantık dışı tutarsızlıklar, insanı monotonlaştıran cehalet ve tembellikler, insanı duygusuz robot haline getirip bencilleştiren haz ve tutkular, insanı anti sosyalliğe iten sorumsuzluk ve duyarsızlıklar gibi durumlar karşısında acı ve ıstırap duyarlar. İşte nasıl ki, toplumun huzur ve mutluluğu kanunlar ve ahlâk ile tesis ediliyorsa, fertlerin huzuru da manevi huzur ve vicdani huzur ile tesis edilir. Dikey boyut olan manevi huzura kavuşanın bedeni yaşlansa bile ruhu dinamik ve gençtir, yatay boyut olan vicdani huzuru yakalayanın pişmanlık ve korkuları olmaz, cesaret edip aynada kendine bakmaya yüzü olur.
 

İnsanların sadece giyim-kuşamına, malına-mülküne, makamına-koltuğuna, ihtişam-gösterişine yani fiziksel haline odaklanan kimse kişileri önemser. Sadece bakış açısına-görüşüne, fikrine-düşüncesine, bilincine-anlayışına yani zihinsel haline odaklanan kimse kişilerin fikirlerini önemser. Sadece tavrına-davranışına, huyuna-alışkanlığına, haline-durumuna yani ruhsal haline odaklanan kişilerin yaşamını önemser. Hayatı anlamlı yaşayan kimse insanların fiziksel halini umursamaz, onların zihinsel ve ruhsal halini kapsayan fikir ve davranışlarını anlamaya çalışır; fikir ve davranışını kendine uygun gördüğüne yakınlık gösterir. Hayatı anlamsız yaşayan kimse için insanların fiziksel halinin kıymeti vardır, onların fikir ve davranışlarını anlama çabasına girmezler; onlardan sadece işlerine yarayanları alıp çıkarları için kullanırlar.
 

Şair Metin Altıok’un, Azalan Ömre Gazel başlıklı şiirinin dizelerinde;
 

"Zaman eksiltir insanı, her geçen gün, ömründen çala çala
Geçende oturup düşündüm, ne kadar kaldığımı, azala azala..."

olarak dile getirdiği gibi zaman aleyhimize işliyor. Bu yüzden şu an yaşadığımız hayat hakkında karar vermek için acele etmeliyiz; hayatımızı anlamlı ya da anlamsız yaşamak tercihlerinden hangisi üzreyiz? Zira kararlarımız tercihlerimizi, tercihlerimiz alın yazgımızı şekillendirecektir.