Dr. David Hawkins'in 'Bilinç Haritası Tablosu' na göre frekans düzeyi 200 skalasının gösterdiği cesaret seviyesi değişim, üretim ve gelişimin başladığı farkındalık noktasıdır. Frekans düzeyi 250 skalasının tarafsızlık seviyesinde güven durumu yaşanılır; başkalarına bağımlılıktan kurtulup özgürleşerek kendine güvenin, zayıf durumların kaybolup tatminkar bir hayatın oluşmaya başladığı düzeydir. Bir toplum sürü psikolojisinden ancak kendini sorgulayıp üstündeki gaflet ve tembelliği atarak kurtulur. Gaflet ve tembellikten kurtulan üreterek ve çabalayarak bilinçli toplum haline gelir, birilerine bağımlı olmadan kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenir. Bir ülkenin yükselmesi ve kalkınması eğitim ve üretim ile endekslidir, yani eğitimli ve üretken insanların sayısı ülkenin gelişimi hakkında ipuçlarını verir.
Gelişmekte olan bir ülkemizde yürürlükte olan 12 yıllık zorunlu eğitimi bitiren bir kişi çıraklık yaşını geçtiği için istese de o yaşta çırak olmayacağından mecburen kendini üniversite okumak zorunda hissedecektir, doğal olarak da istemese de üniversiteyi bitirince diplomalı işsizler ordusuna katılmış olacaktır. Halbuki eğitim sistemimiz sil baştan değişmeli liselerde öğrencilerin ilgi, kabiliyet ve becerileri göz önüne bulundurularak bir mesleğe kanalize edilmelidir, herkesin normal liseye yönlendirilmesi yanlışından vazgeçilmelidir. Onların bir kısmı meslek liseleri ve çıraklık eğitime yönlendirilmelidir, böylece üniversite kapılarındaki yığılmalar önlenmiş olur. Türkiye'de eğitim sisteminin olumsuz sonuçlarına Kahramanmaraş merkezli ve 10 ili etkileyen 7,7 büyüklüğündeki depremde şahit olduk. Nitekim afet bölgesinde yaşayan insanlar arayıp bulmakta zorlanılan, acil ihtiyacı olunan elektrikçi, kaynakçı, tesisatçı gibi kalifiye eleman eksikliğinden dolayı muzdarip oldu. Yine deprem bölgesinin giyim malzemeleri (uyku tulumu, battaniye, iç çamaşırı, kazak, mont, eldiven, çorap), temizlik ve hijyen malzemeleri (sıvı sabun, çamaşır suyu, dezenfektan, bulaşık deterjanı, kağıt havlu, tuvalet kağıdı), barınma malzemeleri (soba, mazotla çalışan fırın, konteyner ev, seyyar tuvalet) taşınabilir şarj cihazı, çoklu şarj istasyonu gibi birçok acil ihtiyaç listesi Türkiye'nin dört bir yanındaki meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarından hazırlanarak tedarik edilmeye çalışıldı.
Son yıllarda adından çokça söz ettiren mütefekkirlerimizden Lütfi Bergen 2019 yılında yeterli sayıda ara eleman yetişmemesine parmak basmış, Türkiye'nin Maarif davası ve çözüm teklifleri başlıklı yazısında liselerden mezuniyette ustadan icazet alma usulü ile ahilik modelinin esas alınmasından bahsetmiştir (https://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/turkiyenin-maarif-davasi-ve-cozum-teklifleri/).
O yazının ilgili yerleri şöyledir: 'Liselerde ticaret-esnaf odalarına kayıtlı usta veya üstatların atölyeler kurarak ders vermesi, öğretmen yetiştirmesi ve bilgilerini aktarması sağlanmalıdır. Liselerden mezuniyette 'ustadan icazet alma' usulüne de yer verilmeli, 'ahilik modeli' ihya edilmelidir.' Lütfi Bergen o yıl yazdığı başka bir yazısında üniversite mezunu diplomalı işsizliğin toplam nüfusa oranının gittikçe hızla arttığına dikkat çekmiş, söz konusu Küresel kapitalizm ve 'öğrenci sınıfı' başlıklı yazısında alınan diplomanın niteliklerine uygun istihdamın olmadığında hem devlet hem aileler tarafından eğitime yapılan masrafın israf oluşundan dem vurmuştur. Ayrıca 30 yaşına kadar diploma elde etmekle meşgul olan gençlerin elinin ekmek tutamayacağını, maişetini temin edemeyip evlenip yuva kuramayacağını ifade etmiştir (https://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/kuresel-kapitalizm-ve-ogrenci-sinifi/).
Aslında yaşadığımız realiteler ne yazık ki Lütfi Bergen'i doğrulamaktadır, bugün sadece diplomalı olmak işe girmek için yeterli olmamaktadır; bunun yanında beceri ve yetenek ile tecrübe şartı da aranmaktadır. İleride hayata atılacak iş arayacak öğrencilere günü kurtarmak için balık verilmesinden ziyade kendi ayakları üzerinde durması için balığın nasıl tutulması gerektiği öğretilmelidir. Kabiliyet ve tecrübe sahibi olmadan mezun olmak durumunu, Farmasötik Kimya yanında Bilim Tarihi ve Felsefesi alanlarında da kendini yetiştirmiş olan Anooshirvan Miandji: 'Fırtınaya karşı koyan ağacın köküdür. Bu yüzden insan için derinleşmek, yükselmekten önce gelir.' biçimindeki sözleriyle derinleşmeden yükselmeye benzetebiliriz. Derinleşmeden yükselenlerin çoğaldığı Milli Eğitim sistemimizin geldiği nokta Nurettin Topçu'nun Türkiye'nin Maarif Davası adlı kitabının 90. sayfasında 'En aşağı üç asırdan beri sarp kayalara çarpa çarpa harap olan maarif gemimiz, bugün kırık dökük bir tekne gibidir. Ancak büroya memur, eski tabiriyle kalem efendisi yetiştiriyor. Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır.' şeklinde belirttiği üzere devlete memur yetiştirme ve diploma avcılığından başka bir şey değildir. Meslek erbabı yetişeceğine üniversite mezunları kamuda memur olma çabasına girmekteler, kendini bir şekilde kamuya atanlar yükselme ve kademe atlama derdindeler, daha yükseklerde olanlarsa makam-mevki kapma peşindeler. Kamuya personel alınırken ehliyet ve liyakat şartlarına dikkat edilmeli, kamuda üst mevkilere atanan idarecilerin ise adalet ölçüleri ve ahlaki ilkelere riayet edip etmediğine bakılarak görevde tutulmalıdır, aksi takdirde bu kriterlere uymayanlar görevden alınmalılardır.
Günümüz Türkiyesi'nde üniversite diploması olanlar 20 yıl önce yaklaşık 9 işsizin, 10 yıl önce 5 işsizin birini oluşturuyorken, TÜİK'in 2023 yılı verileri bunların her 3 işsizin birini oluşturduğunu göstermektedir. Bu işgücü verileriyle 2022'nin 4'üncü çeyreği baz alındığında 12 milyon 725 bin üniversite mezunlarının nüfusu çalışma çağındaki nüfusun takriben % 20'lik kısmını gösterirken, 35 milyon 89 bine yaklaşan işgücü içinde 10 milyon 2 bin olan üniversite mezunu işgücü de % 28,5'lik kısmını göstermektedir. Üniversite mezunlarından istihdam olunan 8 milyon 847 bin kişi % 28,4'lik dilime karşılık gelirken, istihdam olunmayanlar ise 3 milyon 533 bin işsizin % 32,7'lik dilime karşılık gelmektedir. Aynı şekilde işgücüne katılan üniversite mezunları toplam % 54 olan işgücüne katılım oranının % 78,6'lık dilimini yansıtırken, % 11,5 olan üniversite mezunlarının işgücü işsizlik oranıysa % 10,1 olan genel işsizlik oranının üstünde gözükmektedir (https://www.dunya.com/kose-yazisi/uc-issizden-biri-universite-diplomali/686217). Bugün artık bir itibar ve statü sembolü olan diplomalar işlevini yitirmiş durumdadır, bir berber ya da bir terzi olan bir esnaf, markette kasiyer veya mağazada tezgahtar olarak çalışan üniversite mezunlarından daha fazla para kazanmaktadır. Eli kalem tutup cepten yiyen gençler diploma sahibi olduğunda eli iş tutamayıp istihdamları gerçekleşmezse, o ülkede üretime katkıda bulunamazlar. İstihdam edilmeyen gençler de ailelerine katkıda bulunamadığı gibi kendilerine yeni bir yuvada kuramazlar. Böylelikle okuyan gençler hem ailelerine külfet olmakta, hem de ülkemiz yaşı geçmekte olan genç nüfusun iş gücü kaybına uğramaktadır.