Duygu ve düşünceler davranışlarımızı, davranışlarımız ve eylemlerimizle birlikte ilke ve değerlerimiz de kişiliğimizi oluştururlar. O yüzden bir kimsenin düşünce yapısını bilmekle o kimsenin davranışları ve kişiliği hakkında az çok fikir sahibi oluruz. Bir söz söylemeden veya bir işe başlamadan önce pişman olmamak fırsatları kaçırmamak için etraflıca düşünmek zorundayız. Gereğinden az düşünen cahil ve gafil kimseler, dostunu-düşmanını ayırt edemezler; gereğinden çok düşünüp hesap-kitap yapan kimseler, kurnazlık ve çıkarcılık peşinde olurlar; hesap-kitap yapmadan sevgi, dostluk ve kardeşliği gözeterek gerektiği kadar düşünen kimseler ise dostunu-düşmanını ayırt eden akıllı ve olgun kimselerdir.
Düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, gelişime kapalı balık hafızalıların çoğunlukta olduğu toplumlarda, menfaat ve çıkarlar öncelikli olduğundan dolayı empati ve ahlâki değerler yerleşemez; onların yerine birbirlerini kandırma ve aldatmaya dayalı ticari zekâ yeterince gelişerek kök salar. Ancak düşünen, sorgulayan ve eleştiren toplumlarda ilkeler ve değerler öncelikli olduğundan dolayı empati ve ahlâki değerler yerleşir; bu toplumların gelişime ve değişime açık, yeniliğe adapte olan insanları sosyal ve duygusal zekâlara sahiptirler. Yaşamın anlamını kavramak, yapılanları sorgulamak, davranış ve eylemlerimizi bir gayeye yönlendirmek için düşünme yetisini kullanırız. Bu düşünme yetisini kazanabilmek için de karşılaştığımız sorunlar ya da ihtiyaçlar için muhakeme becerisini geliştirme, ilişkiler ağı kurabilme, çözümleme ve yorumlama faaliyetlerini yürütmek durumundayız. İşte bu davranış ve yaşam biçimine göre şekillenen tepkisel, stratejik ve sistemik düşünce tarzları vardır.
Tepkisel düşünme bilinçaltı düzeyinde gerçekleştiğinden istem dışı olan doğal, içten gelen öfkelenmeler ve sakinlikler, üzüntüler ve sevinçler, hayal kırıklıkları ve mutluluklar davranışlara yansıtılır. Tepkisel düşünenlere elinde olmadan ve istemeden uğradığı haksızlıklardan ötürü tepki veren, halinden şikâyetçi mazlumlar ile bilerek ve isteyerek yaptıkları hatalardan dolayı tepki veren, halinden memnun cahil ve gafilleri örnek verebiliriz. Cahil ve gafiller bilgisizlikleri, düşüncesizlikleri ve şuursuzlukları yüzünden kurnazlar tarafından aldatıldıklarını farkına vardıklarında iş işten geçmiştir; fakat en başından beri ihanete uğratıldıklarının farkında olan mazlumların, zayıfı ezerek güçlüden yana çalışan sistemi durdurmaya güçleri yetmez.
Bilinç düzeyinde gerçekleşen stratejik düşünmedeyse, istemli ve göreceli şekilde ortam ve şartlar menfaatlere göre düzenlenir. Böyle düşünenler, düşük çapta yeteneği liyakat olarak kabul ederler ve başkalarının başarılarını kendi sahip olduğu başarıymış gibi lanse ederler. Tehditler fırsatlara, fırsatlar ödüle dönüştürülür. Her şeyi kendine taraf yontarak fırsat kollayan menfaatçiler, düzeni bozup haddi aşan zalimler ve ahlâkı düşük sefihler stratejik düşünenler arasındadır. Bu düşünme tarzında olaylar ve durumlar neden-sonuç ilişkisine göre değerlendirilen parçacı yaklaşım (analizci) tarzı esastır, yani sadece sistemin bir kesiminin ihtiyaçlarına cevap verip diğer kesimlerini ihmal ederler. Sistemin bir parçasının düzgün çalışması, diğer parçaların düzensizliğine yol açar. Bu düzensizlikle de sistemin işleyişinde kararsızlık ve dengesizlik oluşur; sistemin bileşenleri oluşan huzursuz, güvensiz ve mutsuz ortam ve şartlardan olumsuz etkilenirler. Şahsi çıkarları için astını ısırıp üstüne kuyruk sallayan liyakatsiz yöneticiler, köşeyi dönmek için gayri ahlaki şekilde zenginleşen iş adamları gibiler stratejik düşünürler. Hak, adalet, eşitlik ve özgürlüğe dikkat etmeyen yöneticiler, yaptıkları hataları, beceriksizlikleri örtbas etmek için baskı ve korkuyla güçsüz ve zayıf bulduklarını ezerler. Ahlâk, dürüstlük ve doğruluğa dikkat etmeyen iş adamları daha çok kazanmak için daha fazla hile ve sömürü yoluna başvururlar. Bu tür yönetici ve iş adamlarının kişiliklerinde adalet ve ahlâk kriterleri olmadığından ötürü kibir ve hırslarını kontrol edemezler ve etraflarına zarar verirler.
Toplumda sevgi ve kardeşlik bağları zayıf olursa, yardımlaşma ve dayanışma ruhu ölür, adalet ve ahlâkın olmadığı, huzur ve güvenin de kalmadığı böyle bir ortamda güçlüler zayıfları ezer, zenginler fakirleri sömürür, haksızlığa ve zulme sessiz kalınır. Zulme sessiz kalanlar, o zulmü işleyenler kadar olmasa da ondan sorumludurlar; bunlar, batan bir gemide kürek çekme yerine güneşlenmeyi, manzara seyretmeyi ve eğlenmeyi tercih edenlere benzerler. Yahut ta vatan savunması için eli silahlı nöbetteyken arkadaşları kurşuna dizildiği halde şekerleme yapan (uykuya dalan) kimseler gibidirler.
Yine bilinç düzeyinde gerçekleşen sistemik düşünmedeyse, istemli ve bütüncül şekilde empati yapılır, ilkeler ve değerlere göre hak, adalet, eşitlik ve özgürlükler korunur. Bu düşünme tarzında olaylar ve durumlar çoklu ilişkilere göre değerlendirilen bütüne yönelik (sentezci) yaklaşım tarzı esastır, yani sadece sistemin bir kesiminin değil tüm kesimin ihtiyaçlarına cevap verirler. Sistemin herhangi bir parçasının diğer parçalarıyla uyumu, tüm parçaların düzenli çalışmasına neden olur. Bu düzenli hal ile de, sistemin işleyişinde kararlılık ve dengeli hali oluşur; sistemin bileşenleri huzurlu, güvenli ve mutlu ortam ve şartlardan olumlu etkilenirler. Bir kurum veya işyeri yöneticileri, yönetimi adalet ve eşitlik ölçülerine göre yürüttükleri zaman kibirden sıyrılıp adil olurlar. Yahut esnaflık yapan ya da işletmesi olan tüccarlar, ürün veya malın alışı fiyatı üzerinden fahiş fiyat değil de, yeteri kadar kâr elde ettikleri zaman hırstan sıyrılıp kanaatkâr olurlar. Yahut ta bir okulda öğretmen veya bir üniversitede akademisyen olanlar, verdikleri teorik ve pratik derslerle öğrencilere verimli ve üretken oldukları zaman gururdan sıyrılıp idealist olurlar.
Tepkisel düşünme o an karşılaşılan hayatın doğal akışıyla ilgili olup istem dışı gelişen duygusal tepki ağırlıklıdır, içinde hesap-kitap yoktur. Ancak stratejik düşünme göreceli ve mantıksal düşünme ağırlıklı olup hesap-kitap işiyle menfaati doğurur, menfaatin olduğu yerde ahlâk barınamaz. Sistemik düşünme bütüncül bakış açısını ve yapısal eleştiriyi içermesi nedeniyle empati ile ahlâki ilke ve insani değerlerin yerleştiği ortama damgasını vurur, bu ortam menfaati barındırmaz.