İsrail'in, Arap dünyasıyla ilişkilerinin ve gerçek bir barışın tek yolunun işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Filistin haklarının çiğnenmesine son vermesi ile sağlanabileceği görüşü hakimdi.

Bu varsayımı Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) yıktı ve İsrail ile resmi diplomatik ilişkiler kurdu.

İki ülke arasında ABD Başkanı Donald Trump'ın aracılık ettiği bir barış anlaşması imzalandı.

İsrail, bağımsızlığından bu yana geçen 72 yıl içinde sadece 2 barış anlaşması imzaladı. 1979'da Mısır ve 1994'te Ürdün. Ürdün anlaşmayı imzalamadan önce en azından FKÖ'nün 1993'te İsrail ile Oslo anlaşmalarını bekledi.

İsrail-BAE anlaşmasının belirttiğim anlaşmalardan farklı bir yapısı var. O da Arap dünyasına güçlü bir siyasi mesaj vermesidir.

Anlaşma ile İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'nın bazı kısımlarının ilhakının(egemenliği altına alma, bağlama) geçici olarak askıya alındığı görülüyor ise de bunun anlamı mevcut İsrail işgal statükosunun değişmeyeceği şeklindedir. Zaten Netenyahu ilhak planımızdan vazgeçmiş değiliz, şimdilik geçici olarak durdurduk diyor.

Anlaşmanın ilk somut işareti, iki ülke arasındaki telefon bağlantılarının açılması oldu. Kudüs ve Dubai'deki Associated Press gazetecileri, sabit hatlardan ve cep telefonlarından birbirlerini arayabildiler.

BAE, Filistin'in 2002'deki intifadasının zirvesinde başlatılan Arap barış girişimineresmen bağlıydı. Bu, İsrail ile normal ilişkilerin ön koşulu olarak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını gerektiriyordu.

BAE devletinin kurucusu ve bugünkü veliaht prensin babası Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahyan Filistin davasının ünlü bir destekçisiydi. Vefatında bir bürokrat olarak bizzat büyükelçiliğe giderek taziye defterine hissiyatımı ifade etmiştim.

BAE'nin bu normalleşme hareketi, diğer Arap ülkelerine yansımaları bakımından büyük önem taşıyor.

Nitekim, Bahreyn ve Umman anlaşmayı memnuniyetle karşılıyor. Gelecekte bu ülkeler de İsrail ile yakın ilişkiler içinde olabilecekleri sinyalini veriyorlar.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 'Barış yapanlar kutsanmıştır. 'Mebruk ve Mazal tov' diye tweet atıyor. Arapça ve İbranice tebrikler. Gazze Şeridini kontrol eden Hamas, anlaşmayı Filistin halkının 'Sırtından vurulmuş bir bıçak' olarak kınadı.

Pakistan'da yüzlerce kişi anlaşmayı kınadı. Amerika ve İsrail'in bayraklarını ateşe verdiler, Trump'ın kuklalarını yaktılar. İran Genelkurmay başkanı Bagheri, Abu Dabi'yi pozisyonunu gözden geçirmeye çağırdı.

BAE, İran'ı bir tehdit olarak algıladığı için anlaşmadan çok önce İsrail ile istihbarat işbirliğini geliştirdi. İsrailli bakanlar, iş adamları ve diplomatlar BAE'yi düzenli olarak ziyaret etti. İki ülke arasında direkt uçuşlar var.

MBZ olarak bilinen Veliaht Prens Muhammed Bin Zayed El Nahyan'ın şu andaki danışmanı olan eski Filistin güvenlik şefi Muhammed Dahlan'ın, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın rakibi olabileceği yönünde yaygın söylentiler var.

Hiç kuşkusuz BAE'nin bu hareketi, Arap dünyasında var olan kutuplaşmayı daha da derinleştirecek ve bloklaşmalara yol açacaktır.

Türkiye başından beri Filistin davasına sahip çıkmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hakkını teslim etmemiz lazım. Bu konuda dik bir duruş sergilemiştir.

İsrail'in de çıkarına olan adil çözüme yönelik çabaları baltalamanın ve umutları soldurmanın hiçbir ülkeye faydası olamaz. Barışa ve çözüme giden tek yol, Filistin'lileri terk etmemek ve yalnız bırakmamaktan geçer.

Siyaset hem yönetme ve hem de savaşma sanatıdır:

Siyaset hem yönetme hem de iktidarı elde etmek ve elde tutmak için savaşmayı de gerektirir.

Bugünkü sıkıntı, AKP'lilerin iyi yönetememesi ve CHP'lilerin de iyi savaşamamasından kaynaklanıyor. Gerçi sistem değişti, ülkeyi Erdoğan yönetiyor. Ama partisinin ne de olsa Genel Başkanı.

AKP ve CHP arasındaki ayrım artık sol veya sağ değil. Yetkinliktedir. Yani belirli bir alandaki sorumluluk ve/veya görevleri daha iyi performansla yerine getirmek için sahip olunması gereken bilgi, tutum ve becerileri yansıtan davranışlar bütünüdür diyebiliriz.

İki siyasi partiye sahip olduğu için örneği ABD'den verelim. Demokrat Parti, kamu politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması temelinde örgütlenmiş bir partidir. Cumhuriyetçi Parti ise siyasi kinayenin(düşünüleni dolaylı anlatma) geliştirilmesi ve uygulanması etrafında örgütlenmiş bir parti.(The Gurdian Robert Reich)

Cumhuriyetçilerin giderek artan şekilde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, Ülkeyi nasıl yöneteceklerine dair hiçbir fikirleri yok.

Cumhuriyetçi Partinin yıldızları Trump'ın yanı sıra, hepsi boksör: Mitch McConnell, Lindsey Graham, Ted Cruz, ve Marco Rubio. Sağlık konusu olan Obamacare'in yerine neyi getireceklerine bile karar veremiyorlar.(Robert Reich). Koronavirüs konusunda ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Demokratlar siyasi mücadelede-savaşmada-kötüdürler. Cumhuriyetçiler de yönetmede.

Bize gelince; AKP'nin ve Genel Başkanı Erdoğan'ın mücadelede-savaşmada- başarılı, ama yönetmede başarılı olduğu söylenemez. 18 yıllık yönetimden sonra ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, hukuki, siyasi ve sosyal ortam meydanda.

CHP'nin savaşmada başarısız olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Halbuki iktidarı elde etmek için savaşmak da gerekir.

Seçmenler, nasıl savaşacağını bilen bir parti yerine nasıl yöneteceğini bilen bir partiye yönelebilirler mi?