Davranış; yaşamın fiziksel, zihinsel, toplumsal alanlarında insanın eyleme dönüşmüş etkinlikleridir. Başka bir anlatımla canlıların dış etkilere karşı gösterdikleri tepkilerin tümüdür. Söz gelimi birilerine yardım etmek, öfke, şiddet, kalabalıkta yüksek sesle konuşmak, aşağılamak, umursamazlık birer davranış biçimidir. Canlıların davranışlarını inceleyen bilime de Davranış Bilimi denir.

Canlıların davranışlarını inceleyen bir bilim var; ama en azından davranış bilgilerini öğretecek ve bu bilgilerin davranışa dönüşmesini sağlayacak bir eğitim öğretim programı yok. Peki davranış bilgileri eğitim ve öğretimi gerekli mi?

Evet, hem de çok gerekli. Sokakta yere sümküren, otobüste ağzını kapamadan herkesin suratına hapşıran, telefonda yüksek sesle tartışan birini görünce, davranış eğitiminin ne kadar gerekli olduğunu düşünüyorum. Toplu taşıma araçlarında yayılarak oturanları gördükçe davranış eğitiminin ne kadar gerekli olduğunu düşünüyorum. Yerlerde maske ve kullanılmış kağıt mendil atıklarını gördükçe davranış eğitimin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu düşünüyorum. Korona salgınının görüldüğü günden beriye yasaklara, kurallara uymayıp salgının yayılmasına neden olan umursamazları, koca koca insanların tv ekranlarında birbirlerini dinlemeden tartıştıklarını gördükçe; siyaset insanlarının ağızlarından kirli sözler çıktığını işittikçe davranış eğitiminin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Kadın cinayetleri ile çocuklara eziyet ve taciz haberlerini okudukça davranış eğitimin ne tadar önemli ve gerekli olduğunu düşünmekteyim.

Bilinçli olarak rant için orman yakanları; sigarasını söndürmeden dışarıya atarak orman yangınına neden olanları; piknik yaptığı yerdeki ateşini güvenli biçimde söndürmeden ayrılanların orman yangınına neden olduklarını düşündükçe davranış eğitiminin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Doğayı kirletenleri, göllerin, denizlerin, akarsuların fabrika atıklarıyla kirletenlerin yarattığı felaketleri gördükçe, davranış eğitiminin gerekli olduğunu düşünüyorum. Toplumun topyekûn bir davranış eğitiminden geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. İnsanlar, birbirini ötekileştirmekte, birbirine karşı nefret duygusu taşımaktadır. Giderek, toplum çözülmektedir.

Davranış, doğuştan gelen bir nitelik değil, sonradan öğrenilen bir eylemdir.

Davranışların düzeltilip olumluya, iyiye, güzele dönüştürülmesi sürecine DAVRANIŞ EĞİTİMİ denir. Davranış eğitimi öncelikle evde, ailede başlar. Bunu dile getiren çok güzel atasözlerimiz vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir: 'Ağaca çıkan keçinin dala çıkan oğlağı olur. Armut, dalının dibine düşer. Arpa eken buğday biçmez.' Bu atasözlerimiz bize diyor ki: Çocuğa nasıl davranırsanız aynısı ile karşılaşırsınız. Başka bir deyişle çocuğunuza nasıl davranmasını istiyorsanız ona öyle davranın. Siz evde, dışarda kaba konuşursanız, çocuktan güzel konuşma bekleyemezsiniz. Siz, saatlerce televizyon karşısında zaman öldürürseniz, çocuğunuz da televizyon izlemenin iyi bir davranış olacağını düşünür. O da bütün gün çizgi film izlemek isteyecektir. Siz çocuğunuza, bağırır, çığırırsanız, o da oyuncak bebeğine aynı biçimde davranır. Çünkü bizim davranışlarımız, karşımızdaki kişilerin davranışlarını etkiler.

Bir atasözümüz der ki: 'Ağaç yaşken eğilir.' Yani, insan çocukken daha kolay eğitilir. Çünkü öğrenme çocuklukta başlar. Ailede ana babanın söylediği iyi ya da kötü, doğru veya yanlış her söz, çocuk tarafından kaydedilir. Olumlu ya da olumsuz her davranış bellenir. Bu nedenle aile bireylerinin davranışları çocuk üzerinde çok büyük etki yapar.

Bu nedenle ailede, evde ana babalar, çocuklarına 'merhaba, lütfen, rica ederim, özür dilerim, teşekkür ederim' gibi davranış bilgilerini öğretmek durumundadırlar. Çünkü çocuk, büyüklerinden ne gördüyse, ne işittiyse onu öğrenir ve uygular.

'Dürüst olma, yalan söylememe; arkadaşlarına, yaşlılara, öğretmenlerine, büyüklerine kaşı saygılı olma; temiz olma, ağzında yiyecek varken konuşmama, düzenli olma' davranışları da evde öğrenilir. Söz gelimi okuldan gelince giysilerini, çantasını uygun biçimde çıkarıp asma, ayakkabısını yerine koyma, elini yıkama, dişlerini fırçalama bu tür davranışlardandır.

'Sorumluluklarını bilmek, eşyalarına ve değerlerine sahip çıkmak, başkalarının eşyalarına el sürmemek' gibi davranışlar da evde öğrenilir.

Davranış bilgilerini öğrenmek, çocuğun gelecek yaşamında çok önemli yararlar sağlar. Söz gelimi, küçükken odasını toplayan ve düzenli olan bir çocuk ileride yaşamını da toparlayıp düzene sokar. Küçükken alışveriş yapmayı öğrenen çocuk, ileride yaşamının doğru seçimini yapar. Ana babalar, çocuğun, bağımsız olarak dolmuşa, otobüse binmesini sağlamalı ki kendine güveni artsın.

Çocuklar, herkes gibi hata yapabilir. Bu durumda ana babalar çocuğa hatasını doğru biçimde anlatmalı ki hatasını kabul etmesini öğrensin, yalana başvurmasın. Çocuk, kendisine kızılacağını, bağırılıp çağırılacağını düşünürse yalana başvurur.

Çocukların her istediğini yapmayınız. Söz gelimi aç kalınca istediği yemeği vermezseniz, her zaman istediği yemekle tokluk olmayacağını öğrenir.

Ve evde çocuklara sorumluluk verilmelidir.

Ana babalar, çocukların sorularını hiçbir zaman yanıtsız bırakmamalıdır. Çocuklara karşı söylenen sert sözler, uygulanan sert davranışlar arttıkça, çocuklar soru sormaktan vazgeçer, öğrenme ve gerçeği arama duygusu söner.

Ana babalar, çocuklarının iyi yetiştirmek istiyorlarsa ki her ana baba ister, öncelikle kendilerinin eksik yanlarını tamamlamalı ve bilgilerini artırmalıdırlar.

Davranışlar, olumlu, iyi, güzel olabildiği gibi olumsuz, çirkin, kaba, zararlı da olabilir. Örneğin dinlemesini bilmek olumlu; başkasının sözünü kesmek, sürekli konuşmak olumsuz bir davranıştır. Toplu taşıtlarda yüksek sesle konuşmak, tartışmak, koltukta yayılarak oturmak, sokaklarda nara atmak, trafik kurallarına uymamak, öfke, şiddet ( alay etme, aşağılama, kötüleme, sövme, eşyaları fırlatıp atmak vb. davranışlar), saldırganlık olumsuzdur. Olumsuz davranışları sergileyenler, tepkiyle karşılaşır. Atalarımız ne güzel söylemiş: 'ARI, KIZDIRANI SOKAR' diye.

Davranışlar, olumlu ya da olumsuz olsun, yaşam boyu gelişim gösterir. Başka bir anlatımla davranışlar sonradan öğrenilir. Davranışlar, iyiye, doğruya, güzele ve olumluya dönüştürülebilir. 'Davranışlar ile dış etkenler doğrudan ilişki içindedir. Sürmesini istediğimiz davranışı düzeltmek için bu davranışla ilişki kurmuş olan dış etkenleri değiştirmek gerekir. Bunun için önce davranışın nedeni bulunur, ortamdaki etkileyici etkenler ortaya çıkarılır, bu etkenler değiştirilir (Prof. Dr. Suna Tevrüz ve Arkadaşları; Davranışlarımızdan Seçmeler, s. 77-78).'

Davranış eğitiminin verildiği ikinci alan okuldur. Okullardaki bu eğitim, daha ilkokul sıralarından başlayarak verilmelidir. Önceleri okullarımızda DAVRANIŞ BİLGİSİ yani GÖRGÜ KURALLARI ya da ADABI MUAŞERET denilen ders vardı. Bu derste öğrenciler uygulamalı olarak, nerede, nasıl davranılacağını öğrenirlerdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise 'Halkevleri etkinlerinden HALK EĞİTİMİ derslerinde ve Halk Mecmuası dergisinde insanlarımızın nasıl davranacağı konusunda görseller ile desteklenen eğitici bilgiler verilmekteydi. Söz gelimi şapka nasıl giyilir? Nasıl öksürülür? Sandalyede nasıl oturulur? Yerlere tükürmeyiniz, gibi bilgi ve uyarılar bunlardandır( Seda Bayındır Uluskan; Atatürk'ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, s. 77-78).'

Sadece Davranış Bilgisi dersinde değil, her dal öğretmeni kendi dersinin ilk beş on dakikasını davranış eğitimine ayırır, güncel konulardan yararlanarak öğrencilerin nasıl davranacağını gösterirdi. Söz gelişi toplum içinde yüksek sesle konuşulmaz, sokakta yürürken yere tükürülmez, sümkürülmez, yerlere çöp atılmaz, çevre kirletilmez; el ve vücut sık sık temizlenir, musluklar açık bırakılmaz, gereksiz lambalar söndürülür gibi davranış bilgileri verilirdi. Okullar, parklar ve bahçeler, sokaklar, caddeler, bizim yaşam alanlarımızdır. Buraları kendi evimiz gibi temiz tutmak, her bireyin görevidir. Çünkü bu, toplum sağlığı açısından da gerekli bir davranıştır. Ne demiş atalarımız? 'ASLAN YATAĞINDAN BELLİ OLUR.'

Günümüzde, çok başarılı olmasa da öğretim yapılmakta ama eğitimin adı bile geçmemektedir. Bu nedenle davranış eğitiminden söz etmek olanaksızdır. Oysa davranış eğitimi, insanların birbiriyle olan ilişkileri açısından çok önemlidir. İnsanlar kendisi dışındakini ötelemekte, saygı duymamakta, umursamamakta, sanki herkesin sınırsız özgürlük hakkı varmış gibi davranılmaktadır. Söz gelimi covid salgını nedeniyle maske takılması zorunlu olduğu halde maske takmayanların, maskesini yere atanların sayısı hayli fazladır. Aşı olmamakta direnenler, 'aşı olmama özgürlüğüm var' diyerek kendilerini savunmaktadır. Oysa, onların başkalarına virüs bulaştırıp hasta etme özgürlükleri ve hakları yoktur. Bu davranış, kendisi dışındakilere karşı saygısızlık, umursamazlık demektir. Aynı zamanda toplum sağlığını tehlikeye atan bir davranıştır. Diğer yandan halkımızın trafik magandası dediği kimseler de trafik kurallarına uymayan tehlikeli davranışlar sergilemektedir.

Okullarımızda ilkokuldan itibaren Davranış Bilgisi dersleri verilmeli, öğretmen adaylarımız da bu konuda donatılmalıdır. Doğru davranış bilgilerinden yoksun olan ana babalar, çocuklarına doğru davranışları nasıl göstereceklerdir?

Yaşam, kurallar bütünüdür. Toplumsal ve mesleki davranışları düzenleyen kurallar ve uzlaşımlar vardır. Bunlardan başka gelenek ve göreneklerin öngördüğü davranış ilkeleri bulunmaktadır. Bu ilkeleri bozanlar, yasal olarak yargılanmaz, cezalandırılmazsa da toplumca onaylanmaz, hoş görülmez. Öyle ise toplumun onaylamadığı, hoş görmediği yere tükürmek, toplulukta yüksek sesle konuşmak, çevreyi kirletmek, park ve bahçelerdeki eşyalara zarar vermek, hayvanlara eziyet etmek gibi davranışları yapmamak gerekir.

Her birey, toplumun öteki bireylerinden beklediği davranışı, kendisinden de toplumun öteki bireyleri tarafından da beklendiğinin bilincinde olmalıdır. Atalarımız demişler ki: 'Kendine yapılmasını istemediğini, sende başkasına yapma. İstediğini söyleyen, istemediğini işitir. İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır. Öfkeyle kalkan, zararla oturur. Rüzgar eken, fırtına biçer. Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.'

Sonuç olarak diyebiliriz ki yaşam, kurallar bütünüdür. Kurallara uymalıyız, kendi dışımızdakileri umursamalıyız, onlara karşı saygılı olmalıyız, öfkemizi kontrol altına almayı öğrenmeliyiz, gerekirse bunun için öfke kontrol eğitimi almalıyız. Şiddetten kaçınmalıyız. Şiddet görmekten acı çekmiş ya da alçalmış bireyler de şiddete başvurur, başkalarının alçalması için çabalar, bir tür intikam alır. Bir birey, sevgisiz büyümüşse kindar; sürekli eşya, oyuncak, para verilerek sevilmişse kıskanç; başkalarıyla kıyaslanıyorsa haset; sürekli eleştiriliyorsa (senden bir şey olmaz, sen beceremezsin vs.) ikiyüzlü; korkutuluyorsa yalancı, engellenmezse hırsız, şiddet görüyorsa nefret eden birisi olur.

Değerli analar babalar, çocuğunuzu koşulsuz seviniz ki kendi gibi olsun. Akşamları çocuğunuza sarılıp onunla konuşun. Değerli öğretmenler, unutmayalım ki eğitim sevgiyle başlar.