Sanki zaman tünelinde yolculuk yapar gibi... Hani bi gün uyanırsınız ya ıssızca bi sabaha... Bomboştur sağınız solunuz ve tüm duyularınız..! Kolunuz ve kanadınız kırıkcasına... Sonra; sonra yine uyanırsınız yepyeni bi güne... Sağınız, solunuz ve tüm duygularınızla dopdolu... Merhaba - hoş geldin diye ve yeniden kaldığınız yerden devam edercesine..!
Arkadaş; hayat denilen harç, öyle bir malzeme ki, tek başına karılmıyor doğrusu..! İnsan geriye dönüp, şöyle bir baktığında, ne olursa olsun, yaşantısının her çeşnisini yudum yudum arıyor... Bu da belki, hayatın bir cilvesi olmalı. Herkesin kendine, kendi çizgisine göre bir, ya da bir çok arkadaşı, kafa dengi mutlaka vardır. Kişi kendini zaman içerisinde, bulunduğu bu arkadaş gurubunun görüş çerçevesi içerisinde geliştirip şekillendirir farkında olmaksızın. Dolayısıyla bu görüş çerçevesi içinde sahip olduğu ufkunu, yine bu değerler ölçüsünde genişletip daraltabilir. Ufku geniş ve olumlu bir kafadar -arkadaş, kişiyi yıllar ötesine kadar taşıyabilir. Dar kafalı ve olumsuz bir yoldaşa sahip olanlar, hiç olmadığı çağlardaki dinozorlarla yarenlik de edebilirler. Bu da kişinin, artı ve eksileriyle seçim özgürlüğü gibi görünse de, bu seçenek büyük ölçüde aile ve çevre faktörüyle ilintili olsa gerek. Fakat sonuçta herkes kendi mantığının esiridir ki, birey bu konuda kim ne derse desin, dilediğince özgürdür. Kişiye (çoğunlukla çocuklar) bağlı olduğu aile veya çevresi bir sınır getirmiştir. Kendi görüşü ya da değer ölçüleri çerçevesince; şununla arkadaşlık et, falancayla yarenlik etme, onun annesi, bunun babası, şunun kardeşi gibi sınırlamalarla elimizdeki silah çoğu zaman geri tepebilir. Değerlendirmelere göre kiminin ailesi, kiminin çevresi kiminin huyu-kiminin suyu iyi değilken, kiminin de tuzu kuru değildir... Yani onlara (bizlere) göre bir kılıf içerisinden hayata tek yönden bakmak zorundasınız. Bu da sahip olduğumuz ataerkil aile kültürümüzün en doğal bir sonucu olmalı ki, dar kalıplar içerisinde tek tip vücutlar ve tek pencereli bireyler..!
Sahip olduğumuz milli ve manevi kültürümüz nasıl ki her mozaikten bir motifle zenginse de, kafa yapımız nedense tek renkli bir motifle fakir kalabiliyor..!
Ancak, eğitim düzeyi yüksek olan ya da burjuvazi aile çocuklarının arkadaş çevresi ile de başlarının bir hayli dertte olduğu bilinen bi gerçek olsa gerek..!
Kişi, şöyle bir çocukluk yaşını atlatıp yaş da biraz kemale erince, olumlu veya olumsuz yönleriyle geçmişten o güne, sahip olduğu arkadaş gruplarının, hayat harcında birer çeşni olduklarının ancak farkına varabiliyor. Tüm acı ve tatlı yönleriyle.!
Hani bir de derler ya,; arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim sana..!
Çocukluk arkadaşlıkları, okul arkadaşlığı, komşuluklar, yol arkadaşlığı, hastane, asker ve iş arkadaşlıkları ki, işte detaylar orada saklıdır..! Bir de, hayat arkadaşlığı var ki, onu hiç sormayın! Bu özel mevzu, ayrı bir gün ve detay ister ki, ona hiç girmeyelim..!
Ne olursa olsun, hangi dalda olursa olsun, arkadaşlık bana göre kutsal bir müessesedir. Bu yüzden bu harcı karmak, sabır ister, emek ister, fedakarlık ister... Yıllar sonra onları hatırladığınızda yüzünüzde bir gülücük, yüreğinizde bir heyecan duyabiliyorsanız eğer, ne mutlu size ve kardığınız o harca..!
Hani yıllar sonra uyanırsınız ya yepyeni bi güne... Sağınız, solunuz ve tüm duygularınız dopdolu... Merhaba- hoş geldin diye ve bir yeniden kaldığınız yerden devam edercesine..!
Aslında bir türkü, bir şarkı gibidir de arkadaşlık... Hiç modası geçmeyen, istediğin zaman tutturup söyleyebileceğin..! Tıpkı Melike Demirağ'ın şarkısında olduğu gibi..!
Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş..!
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş!
Ortak olmak her sevince, her derde, kedere!
Ve yürümek ömür boyu, beraberce, el ele!
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş!
Bir gün gelip, ayrılsak bile seninle arkadaş!
Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş..!
Bu özel şarkı; yıllar sonra arkadaşlıklarını perçinlemeye çalışan HÜRSES arkadaşlarına gelsin..!