Hani sorarlar ya hep klişeden, büyüyünce ne olacaksın..?
Pek soran olmadı galiba; hep 'oku' demişlerdi çünkü, sanki en dayatmacasından... Ben ise yazmayı seçtim inadına. Yazdım havaya, belki suya, belki de toprağa pek bilen olmasa da. Ama kafama bir iyice yazmışım ki, onu da silip yok ettiklerinde, daha da bir güçlenmiş içimdeki panzehir. Meğer onunla onarmışım, tüm zaaflarımı, çaresizliklerle tüm yaralarımı. Ha bir de, çocukluktan çıkıp da herkesin odak noktası olmaya başladığımda, polis olmak istemişim nedense..! Belki bu zaaf- bu heves, bir başkalarından ve de kendinden korunma içgüdüsüydü. Fakat olmadı, gerçekleşmedi bu ironi. Yenik düştü yaşamın acımasız kurallarına, kınalı yapıncak misali..!
Benim çocukluğum ve gençliğimde, eğitim ve müfredat o kadar farklıydı ki. Anadolu'nun bir sahil kasabasında, modern ve eğitimliydi doğup büyüdüğüm yerler. Başka çocuklara göre biraz daha şanslıydım belki, ulaşım sorunu yok, geçim sıkıntısı yok, yediğin önünde yemediğin arkanda gibi... Ancak biraz daha kırsal ve köylerden gelen çocuklar, benim kadar şanslı değillerdi. Çünkü okula gelmek uğruna, yaz ve kış kilometrelerce yürümek zorunda kalan akranlarım da vardı bu dünyada!
Eğitim ve müfredat demiştik ya; o yıllarda ilkokul ya da, ortaokulu bitirme sınavlarından sonra hemşire, öğretmen yatılı sınavları yapılıyordu. Tıpkı Anadolu Liseleri gibi, sonra sınavları kazandığınızda, üç –beş yıl gibi bir zaman zarfında, mesleğiniz kolunuzun altında gencecik yaşta hayata atılıveriyorsunuz.
Bu seçenek aslında, yüksek köy ve kırsal kesimlerden gelen maddi olanaksız gariban çocuklar için büyük bir şanstı. Anadolu'da özellikle dar gelirli insanlar, çeşitli maddi ve manevi imkansızlıklarla mücadele ederken, bu çeşit meslek ve dallarına sıkıca yapışarak kendi imkanları ölçüsünde hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlardı. O dönemlerde, birçoğuna göre okumak, büyük şehirlerde ve özellikle İstanbul'da, bir üniversiteyi kazanarak oradan yürümek demekti. Bu da herkesin harcı değildi. Çünkü büyük şehirlerde bir üniversiteyi kazanacaksın, maddi olarak hangi yurt ve hangi mekana yerleşeceksin, kız ve erkek olarak. Bu ve benzeri sebepler o yılların ahval ve şartlarına göre çok daha zordu.
Zamanın ve eğitim sisteminin yapamadığını, öğretmen okulları, hemşire ve ebelik gibi yatılı okul ve enstitüler üstlenmiş gibiydi. Hep diyoruz ya bazen, eski müfredat - eğitim ve eğitimciler diye. İşte genelde Anadolu ve kırsalından çıkan eğitim ve eğitimcilerin kalitesi, bu çaresizlikten kaynaklanan şartlardandı işte. Dolayısıyla, ya okuyacaksın, ya okuyacaksın..!
Hani son zamanlarda yeniden dillendirilmeye çalışan ve hiçbir zaman önemini yitirmeyen efsane Köy Enstitüleri var ya..! Daha çocuk yaşta öğrencilerine okul bitene dek, kalacak yer ve yurt sorunu olmadan, yaratıcılıklarını, bilgilerini uygulamalı olarak eğitip derleyerek, meslek sahibi ve mutlu birer birey olarak hayata atılmalarını sağlıyorlardı.
Günümüz şartlarıyla karşılaştırıldığında, efsane gibi bir şey bu diye düşünüyorsunuz hiç kuşkusuz. Hiç kimseye, hiçbir şehir, mekan ve zamana yenik düşmeden, kendinize ve vatana -millete güvenen bir birey olarak..!
O yıllarda çocuk yaşta ailesini kaybeden bir kişi olarak; O enstitüler olmasa da, polis olmak, hele de bir bayan olarak bu mesleğe atılmak da benim için çok özel ve büyük bir şans demekti. Ortaokulu bitiriyorsunuz, altı ay bir kurs sürecinde, maaşınızın yarısını alıyor ve altı ayın sonunda bir bayan Polis olarak hayata atılmışsınız! Hiç kimseye bağlı kalmadan, yaşama ve kendinize yenik düşmeden ekonomik özgürlüğe sahip olmak, bulunmaz bir nimetti bana ve benim gibilere. Düşünün bir fırsatçının eline düştüğünüzü! Ya birilerine çocuk gelin olur, ya da, kulu kölesi, sizce de öyle değil mi..?
Hayata tutunabilmek adına çok çabaladım aslında o polis üniformasına girebilmek için... Tam dokunmak üzereydim ki, tüm hayallerim ve geleceğim, avuçlarımın arasından akıp giderken yerle bir oldu sanki..!
İnsan geçmişine bazen, yaşamın satırları arasında öyle hüzünle yakalanıyor ki!
Evet ben, birçok çocuklar kadar şanssız değildim belki. Belki de şanslı şanssızlardandım. Fakat hayat bazen istediğin gibi gitmiyor rayında. Ne zaman neler yaşayacağını kendin kurgulayamıyorsun çünkü.
Oku demişlerdi bana, oku! Pek soran da olmadı galiba, büyüyünce ne olacaksın? Sahi büyüyünce ne olacaktım ki ben? Daha o zaman büyümeden kararımı vermişim ki demek... Madem, isteğim olmuyor, büyümeyecektim onlara inat. Önce insan olmak varken serde, büyümeye ne gerek vardı..? İçimdeki çocuktu beni büyütecek, büyütürken de mutlu mutsuz yaşatacak olan..!