0
6183 sayılı kanunun 75. maddesi hükmüne göre, 'yapılan takip sonunda, borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların satış bedeli borcunu karşılamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır. Yapılan takip safhalarıyla bakiye borç miktarı bir aciz fişinde gösterilerek aciz hali tespit olunur.'
Yapılan takip sonucunda borçlunun haczedilebilen malı olmadığı veya mevcut menkul ve gayrimenkul mallarının borcunu karşılamaya yetmeyeceğinin anlaşılması durumunda 'aciz hali' olarak kabul edilmektedir. Yasa hükmünde, malların değerlemesi sonucuna göre borcun karşılanmamasından değil, bulunan malların satış bedelinin borcu karşılamadığı durumunda borçlunun aciz durumunda olduğunun kabul edileceği hükme bağlanmıştır(1). Buradan anlaşılması gereken husus, haczedilecek mal varsa bunlar haczedilip satılmadan borçlunun aciz durumunda sayılmayacağıdır. Malın borcu karşılayıp karşılamayacağı konusunun tartışma götürür durumunda olması, yani malın değerinin yaklaşık olarak borç tutarı kadar olması durumunda satış gerçekleştirip satış bedeli kesinleşmeden, satış bedelinin borcu karşılayıp karşılamayacağı belli değildir. Bu nedenle satış gerçeklemeden borçlunun aciz durumunda olduğunun kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, haczedilen malların değeri satıştan önce belli olabilmektedir. Taşınır mallarda haciz memuru değer biçmekte, borçlu bu bedeli düşük bulursa bilirkişi vasıtasıyla yeniden değer takdir edebilmektedir. Taşınmazlarda ise satıştan önce bilirkişiden değerlendirme alınarak komisyon tarafından değer biçilmektedir. Uygulamada vergi idaresi bu tür değerlemelerde gayrimenkullere çok düşük bir değer takdir ettiğini görmekteyiz. Bu nedenle biçilen değerler yaklaşık olmakla birlikte piyasa değerinin altında olduğundan satışa gerçekleşmesi de söz konusu değildir. Öncelikle bu değerleme işleminin piyasa koşullarına uygun ve piyasadaki uzman değerleme şirketlerine yaptırılması uygun olacaktır. Bu şekilde biçilen değerin borcun karşısında oldukça düşük kalması durumunda, borcu karşılamayacağının anlaşılması için satışın gerçeklemesini beklemeye gerek yoktur. Bu gibi durumlarda satış beklenmeden de borçlu aciz durumunda sayılabilir.
Aciz durumunun olması, gecikme zammının durması sonucunu doğurmaktadır. Diğer taraftan aciz durumunda borçlu borcunu ödeyebileceği beklentisi içinde ise borç tecil faizi alınmadan ve teminat aranmadan tecil edebilecektir.
Dolayısıyla aciz durumunun varlığının kabul edilmesi, borcunu ödeyemeyecek durumunda olan borçlunun borç miktarının donmasına ve bloke edilmesine yol açan borçlu lehine bir durumdur.
Aciz durumunda mükellefin varsa hakkındaki yurtdışı çıkışı yasağı uygulaması kaldırılması gerekecektir. Çünkü acze düştüğü tespit edilen mükelleflerle ilgili olarak hakkında yurtdışı yasağı konulan gelir vergisi mükelleflerinin bu yasaklarının kaldırılması gerekecektir. Diğer taraftan yurtdışı çıkışı yasağı ile ilgili olarak Anayasa mahkemesi tarafından verilen kararda bütün mükellefleri de kapsayacak şekilde vergi borcu dolayısıyla yurtdışı çıkışı tahdidi söz konusu Anayasa mahkemesi kararına göre bu yasaklamaya son verilmiştir. (Anayasa Mahkemesi'nin 18/10/2007 gün ve 2007/4-81 Bkz. RG : 8/12/2007 gün ve sayı:26724)
Yasa hükmünde, yapılan takip aşamalarıyla bakiye borç miktarının bir 'aciz fişinde' gösterilerek aciz halinin tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Aciz fişi uygulamada basılı form, evrak olarak kullanılmaktadır. Aciz fişinin düzenlenmesinin usulü 237 seri numaralı Tahsilat Genel Tebliğinde belirlenmiştir. Aciz fişinin düzenlenme şeklinden çok zaman aşımı süresi içinde borçlunun mal edinmelerinin sürekli izlenmesi açısından saklanması göz önünde bulundurulması önem taşıyacaktır.
Aciz durumunun varlığı 24. ve izleyen maddelerde düzenlenen iptal davasının açılmasının yolunu açmaktadır. Aciz fişinin düzenlenmesiyle birlikte idare anılan maddelerde düzenlenen işlemlerin iptalini isteyebilir. Daha sonra da yeniden ödeme emri düzenlenmesi gerekmemektedir(2). Aciz durumundaki borçlu mal edinmelerini ve gelirlerini tahsil dairesine bildirmek zorundadır. Aciz belgesi düzenlenmiş olması mal edinmelerini ve gelirindeki artmaları bildirme zorunluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi bu zorunluluğa uymamanın sonucunda 112. madde uyarınca bir aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktan da kurtaramaz.
(1) 6183 sayılı 75 md.
(2) Yılmaz Kazım, 'Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa', Açıklama Yorum Yargı Kararları, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, Ankara, S. 844-845