Güzel yurdumun güzel insanları! Ulusumuzun başı sağ olsun. Depremde yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum.


Ülkemiz her yıl, küçük büyük deprem, orman yangınları, maden kazaları, sel baskınları ile karşı karşıya kalıyor. Bu tür yıkımlardan ders çıkarmak ve gereken önlemleri almak gerekir değil mi? Öyle yapılıyor mu? Hayır. Oysa karşılaştığımız her türlü sorunların çözümü için bize yol gösteren, örnek almamız gereken bir önderimiz var: ATATÜRK. Neden Atatürk? Atatürk demek akıl ve bilim demektir. Atatürk, karşılaştığı sorunları hep akıl yoluyla ve bilime dayanarak çözmüştür.


Akıl, Tanrı'nın insana verdiği en büyük, en değerli hazinedir. Tanrı, insana aklını kullan diyor: Yunus Suresi 100. Ayet 'Aklını kullanmayanların üzerine paslık yağdırırız.' diyor. Aklını kullanmayanlar, akıllarını kiraya verip başkalarının söylediğiyle yetinenler, araştırıp sorgulamayanlar pislikle, yıkımla karşı karşıya kalırlar.


Her konuda örnek almamız gereken, bize yol gösteren Yüce Atatürk diyor ki: 'Felaket (yıkım) başa gelmeden önce, onu önleme ve ona karşı savunma çaresini düşünmek gerekir. (Felaket) geldikten sonra üzülmenin yararı yoktur (Nutuk, s.317).'


Yıkımı önleyici önlemleri, çareleri düşünmek yetmez, bunların uygulanması gerekir. Söz gelimi ülkemiz bir deprem ülkesi olduğu ve neredeyse her yıl küçük büyük depremler ile karşılaştığımız halde gerekli önlemleri almadığımız ortadadır. Büyük yıkımlı ve ölümlü 1999 Depremi'nden sonra depreme dayanıklı imar planı hazırlanmışsa da buna uyulmamıştır. Eğer uyulmuş olsaydı Erzincan, Elazığ, Van, İzmir ve nihayet Kahramanmaraş ikiz depreminde enkaz ve çok ölümlü yıkımla karşılaşmazdık.


Kuralına uygun malzeme kullanılan, yönetmeliğe uyularak yapılan ve doğru denetlenen yapılarda hasar olmaz. Örneğin, Antakya yerle bir olurken Erzin ilçe merkezinde yıkım ve ölüm olmamıştır. Adıyaman merkezde Kommagene Kültür Merkezi camla kaplı olduğu halde hiçbir hasar görülmemiştir. Yine aynı yörede İnşaat Mühendisleri ve Mimarlar Odası binaları sapasağlam kalmıştır.


Maden ocaklarında, özellikle kömür çıkarılan ocaklarda metan gazının neden olduğu ve ölümle sonuçlanan kazalar yaşanabilmektedir. Gerekli önlemler alınarak bu kazaların önüne geçilebilir. Ülkemizde böyle kazaları önleyici tedbirler alınmış mıdır? Hayır. Gerekli önlemler alınmış olsaydı çok ölümlü Soma ve Amasra kazaları yaşanmazdı.


Ülkemizde genelde yaz aylarında küçük büyük orman yangınları çıkıyor. Onlarca, yüzlerce, binlerce hektarlık orman yanıp kül oluyor. Orman bir ülkenin akciğerleridir. Ormanlarda görülen görülmeyen binlerce canlı yaşar, bunlar da yangında yanıp yok oluyor. Peki, orman yangın ihbarı alınca hemen yangın söndürme uçakları, eğitimli söndürme timleri harekete geçiyor mu? Hayır. Çünkü zamanında tedbir alınmış değil, yangın söndürme uçakları yangın çıkınca kiralanıyor. Neden, Orman Bölge Müdürlükleri, bu uçaklarla ve eğitimli görevlilerle donatılmıyor? Benzer olaylar sel baskınlarında da yaşanıyor, can ve mal kayıpları oluyor.


Değerli okurlar!


Her konuda örnek almamız gereken ve bize akıl ve bilimi miras bırakan Yüce Atatürk diyor ki: 'Bilim ve irfan ile donanmış bir ulus, her türlü felakete-doğadan gelse bile çare bulabilir. (Atatürk'ün Telgraf, Tamim ve Beyannameleri, s. 555).'


Deme ki çözüm aklı özgür bırakmakta, aklı eğitmekte, kendi aklını başkalarına kiraya vermemekte. Çözüm, bilimde, irfanda. Bizim akla, bilime güvenen, dayanan bilim insanlarımız yıllardır söylüyorlar, uyarıyorlar. Söyleye söyleye dillerinde tüy bitiyor. Duyan, aldıran, 'bu insanlar ne diyor, bir dinleyelim' diyen yok.


Doğal yıkımları durdurmak, önlemek olanaksız; ama bilim insanlarımızın söylediklerini dikkate alarak zararlarını en aza indirmek elimizdedir. Söz gelimi bilim ve bilim insanlarımız 'Akarsu yatağına bina yapma, sel alır. Binanı deprem yönetmeliğine uygun yap, eksik ve yetersiz malzeme kullanma, denetimini doğru yap, aksi durumda bina en küçük sarsıntıda yıkılır, diyor.


İnsanlarımızı, doğal yıkımlar karşısında nasıl davranması gerektiği konusunda doğru dürüst eğitmemiz gerekiyor. Uyduruk tatbikatlarla bu olmuyor.


Bilim ve bilim insanlarımızın söylediklerine kulak takındığı, insanlarımızı doğal yıkımlara karşı eğitmediğimiz için felaketin boyutu büyük oluyor. Ayrıca iğneden ipliğe kim sorumlu ise araştırılmıyor, yargılanmıyor. Böyle olunca da yapanın yanında kar kalıyor, olan halka oluyor.


Güzel yurdumun güzel insanları, değerli okurlar!


Yüce Atatürk diyor ki: 'Bir ulusu aydınlatmak, felaketten kurtulmak için devlet adamlarının pek büyük önemi vardır ( Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri, s.93).' Bugüne kadar, yönetimde görevli olanlar, halkın aydınlanması için yapıcı bir çaba harcamışlar mıdır? Bu soruya evet demek olanaksız. Söz gelimi, Soma maden faciası fıtrata bağlandı. Amasra faciasına kader planı dendi. Yani bunlardan kaçış olmaz, kaderimiz ne ise ona katlanacağız dendi. Tamam kader de tedbir aldın mı? Hayır. Tamam, kader de önce tedbir, tedbir, tedbir al; ;sonra tevekkül ol.


Değerli okurlar!


Bir siyaset insanı, 'ben sismik verilere inanmam derse, bir siyasetçi Allah bizi sever, bizim yönetimimizde deprem olmaz derse, 1999 depreminden hemen sonra bir belediye meclisi aldığı kararla fay hattını bilmem kaç metre uzağa taşıyıp imar alanını genişletirse, neredeyse her iki yılda bir imar affı çıkarılırsa, riskli alanlar, risksiz duruma getirilirse ve bilim insanlarımızın söylemlerine kulak tıkanırsa, halk da büyükler böyle dediğine göre, bir bildikleri vardır, deyip onlarda yanlış üstüne yanlış yaparsa sonuçta yıkım korkunç olur.


Çözüm nedir?


Bilim insanlarımızın söylediği gibi hemen bir Afet Bakanlığı kurulmalı. Bu bakanlığın örgütleri, afete hemen müdahale edecek biçimde ehil insanlarla, gerekli malzeme ve ekipmanlarla donatılmalıdır.


EMASYA uygulaması yeniden hayata geçirilmelidir. Belediye meclislerinde ve kadrolarında deprem ve yer bilimleri ile ilgili yetkin, ehil insanlarımız yer almalıdır. Yapı denetim sistemi yeniden düzenlenmelidir. Deprem Yönetmeliği en kötü senaryoya göre yeniden düzenlenmeli; 1999 depreminden sonra, kentsel dönüşüm konusu gündeme geldiğinde mantar biter gibi ortaya çıkan ve binlercesi ehliyetsiz olan müteahhit gözden geçirilip elenmeli, yetki belgeleri iptal edilmeli ve yapı ve can güvenliği sağlanmalıdır.


Değerli okurlar!


Zamanımızdan 3000 yıl önce Mezopotamya'da hüküm süren Hammurabi, halkının yaşam hakkını güvence altına almış ve hazırladığı yasalarda şöyle demiştir: 'Bir ev, yıkılır ve sahibi evinde iken ölürse, binayı yapan usta öldürülür.'


Biz de asalım, keselim demiyoruz; ama sorumlular, kim olursa olsun cezasız kalmamalıdır. Cezasızlık alışkanlığını bırakıp, sorumlu olanların yargılanması yolu açılmalıdır. Her şeyi Allah'a havale edip sorumluluktan kaçınmanın önü kesilmelidir.


Üniversitelerin ve bilim insanlarımızın katılımıyla halk konferansları verilmeli, radyo ve televizyonlar, doğal afetlere kaşı nasıl davranılacağını halka anlatmalıdır. Halk bilinçlendirilmelidir. Aksi durumda şaman öğretisinde belirtildiği gibi 'biz öğreninceye kadar ders sürecektir.'


Kısaca söylersek, çözüm için akıl ve bilime dayanmak, ehil olmak, bilim insanlarına kulak vermek, dürüst olmak, ahlaklı olmak, eğitimli olmak, sorumluluk taşımak gerekmektedir. Akıl ve bilimin ışığında TEDBİR, TEDBİR, TEDBİR almalıyız.