Tam bir yıl oldu sen gideli, günler su gibi aktı.
 

Yollarda tesadüf karşılaştığım arkadaşlarımla ayaküstü konuştum. Sonbaharın sarı yapraklarının üstünde yürürken, yalnızlığın verdiği duyguyla irkildim. Ve bir yıl öncesini düşündüm. Sonra denizin dalgalı sularını seyrettim uzun uzun. Deniz hiç durulmadan sürekli bir kabarıp bir iniyordu. Ve martıların suya dalıp çıkmalarında heyecanlandım. Bir lokma ekmek kapmak ne kadar zordu. Ne kadar zordu, o azgın, o söz dinlemeyen dalgalarla başa çıkabilmek. Ne kadar zordu, yalnız ve tek başına kalmak.
 

Şimdi uzun kış gecelerini sevdiklerimizle güzelleştirmenin zamanı. Sımsıkı sarılmaların mevsimi. Dostlara her zaman ayıracak zamanımız olmalı ve yardım için gücümüz de bulunmalı. Bu gerçeği hiç mi hiç unutmamalıyız.
 

Tam bir yıl oldu sen gideli…
 

Acılar ve sevinçlerle, ayrılmalar ve kavuşmalarla, hüzünlü bekleyişleri ve ağız dolusu gülüşmeleriyle geçen bir yıl. Annelerin hastane koridorlarında yankılanan çığlıklarıyla, doğan çocukların sevinçleriyle yeni duyguyla tanışırken kalplerine dolan huzur. Analar hemen unuturmuş doğum sancılarını bebeklerini daha ilk gördüklerinde, çünkü karşılıksız severler çocuklarını. Belki de çoktan unuttuk çocukluk günlerimizi, değil mi? İlk evden ayrıldığımız günü, ilk sevdiğimizi, ilk aşkımızı çoktan unuttuk. İlk gözyaşlarımızı. İlk defa “seni seviyorum” dediğimizdeki heyecanımızı. Terkedildiğimizdeki yalnızlığımızı. Sevinçten yüreğimizin hafifleyip gözlerimizden yaş gelene kadar güldüğümüz anı, erkekler askerliklerinin ilk gününü. Gelinlerin ellerine kına yakıldığı anın tatlı bir hüznün sevinçle harman olduğu anını. Ve aile yuvamızdan koptuğumuz o ilk gecenin burukluğunu. Ve birçok hatıraları. Unutmam dediğimiz dostlarımızı…