Önce insanın yüreğinde başlar güzellikler. Eğer insan sevmiyorsa zorla sevdirilemez. Sevmiyorsa eğer, ne yapılırsa yapılsın fayda etmez. Sevgi yoksa yürekte istenilen güzellik yaratılamaz. Sevgi yoksa evliliklerde mutlu olunmaz. Sevgi yoksa uzun süreli birliktelik bağı korunamaz. Sevgi yoksa birlikte yaşanmaz.
Evlendikten sonra birlikte yaşamak eskiden daha fazlaydı. Evlenen erkek çocuğu evden ayrılmaz, yine anne babasıyla birlikte kalmaya devam ederdi.
Aile bireylerinin beraber yaşaması elbette güzeldir ama bu tür birlikteliklerde gelin kaynana arasında zaman zaman gizli bir çatışma meydana gelebilmektedir. Yine bu durum bütün toplumların ortak özelliğidir. Birlikte yaşamak sadece bizim toplumumuzda değil, diğer bütün toplumlarda görülebilmektedir. Gelin, kayınvalidesinin yaptığı işlere karışmasını istemez. Kayınvalide de evin idaresini elden bırakmak istemez, gelini istediği gibi yönetmek ister. Her ne kadar aralarındaki bu üstün gelme çabası açık açık görülmese de aralarında bir anlaşmazlık çıkınca her iki tarafta birbirlerini istemez olurlar. Gelin, evden ayrılıp kocasıyla birlikte başka bir evde yaşamak ister.
Bazen de, gelin- kaynana çok güzel anlaşıp dayanışmanın ve birlikte yaşamanın çok güzel olduğunu gösterirler.
Gelin- kaynana arasındaki ilişkiyi anlatan çok güzel bir öyküyü aşağıya alıyorum. (*1)
Uzun yıllar önce Çin’de Li–Li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrede tepkiyle karşılanır. Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin– kaynana kavgalarından dolayı evin huzuru kalmamış, gelin için yaşamak cehennem haline gelmiştir.
Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir ilaç hazırlar ve bunu üç ay boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler.
Zehir az az verilecek, böylece kayınvalideyi gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını, ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.
Sevinç içinde eve dönen Li–Li, yaşlı adamın dediklerini aynen uygulamaya başlar. Her gün en güzel yemekleri yapıp, kaynanasının tabağına azar azar zehiri damlatır. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranmaya başlar. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmiş, ona kendi kızı gibi davranmaya başlamıştır. Evde artık barış rüzgârları esmeye başlamıştır.
Bir zaman sonra genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetmeye başlamıştır. Yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkânının yolunu tutar ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvarır. Yaşlı kadının ölmesini artık istemiyordur. Artık onu seviyordur.
Yaşlı adam, yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran Li–Li'ye bakarak kahkahalarla gülmeye başlar. “Sevgili Li–Li,” der, “Sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da sana iyi davranmaya başladı, kötü sözler yerini sevgiye bıraktı. Böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz.”
Öyküyü yine bir Çin atasözüyle bitirelim. Şöyle der atasözü: “Gül verenin elinde gül kokusu kalır. Sevilen insan, sevgisini insanlara veren insandır.”
------------------
(*1) Bu güzel anlatım internet ortamından dolaşan bir yazı. Yazarını bilemediğim için yazamadım. Konu başka yazarlar tarafından da ele alınmış. Kendi yazım tekniğine göre 13.09.2000 tarihinde yazmışım. Keşke yazının sahibi yazılmış olsaydı. İnsan sevgisini çok güzel anlattığı için paylaşıyorum.)