İzliyoruz, dinliyoruz, okuyoruz…
Kimleri?
İçimizde, yanı başımızda, safımızda görünenleri. Matkap gibiler… Matkap olup yalnızca içinde olduğumuz geminin tabanını delmekle yetinmiyorlar. Hatta darbeli matkap gibiler… Bilenler bilir: darbeli matkaplar, delinecek sert malzemeye delme işlemi sırasında dönme işlevine ek olarak ileri geri hareketlerle belli bir darbe uygular. Bıçak sokmakla yetinmiyor, çeviriyor, çeviriyor. Düşününce imdadıma Necip Fazıl’ın “Dua” şiiri geliyor:
Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bir bak ülkeme:
Başsız başsız adamlar...
Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!
Hep derim ya; iki tip insan tipi var. Adanmışlar ve dadanmışlar…Adanmışlar kendi yarınını düşünmeden devletin ve milletin yarınlarına adamışlar kendilerini. Musa Eroğlu’nun dediği gibi…
“Ziyaret olmuşsun kurban istersin
Kurban bulamadım candan ileri
İleri, candan ileri”
Ya Dadanmışlar…?
Gövdeleriyle makamları işgal etmiş, ruhunu bilmem nerede gezinen, başlarını majestelerini selamlamaya adamış insanların gözlerimizin içine baka baka söylediklerini dinleyince, “Majestelerinin Darbeli Matkapları”nın devreye sokulduğunu görüyoruz.
Darbe sever İkili: Özdağ-CHP
Bugün Ümit Özdağ’ın mahkemesi var. CHP toparlanıp mahkemeye gidiyor. Özdağ ve CHP muhabbeti de yeni değil bu arada. Buradan bakınca CHP-Özdağ yan yana geldiğinde hafızalarımıza “darbe”nin gelmesi boşuna değildir.
Milli Şef İsmet İnönü’nün “Türk ilericiliğinin ideallerini korumanın orduya düşen bir görev olduğu” ve“Cemiyetin ordu grubu, bütün karakter sağlamlığını muhafaza etmektedir… Milletin gözü kulağı, ihtiyacı olduğu zaman, olmadığı zaman size müteveccihtir” sözlerini okuduğumda, “Size darbeyi emrediyorum” sözü eksik kalmamış mıdır?
Büyük Doğu’nun Atlıları kitabımda yer vermiştim:
“Milli Şef, 27 Mayıs Darbesi’nin baş aktörlüğünden öte bizzat organizatörüydü. MBK Üyesi Muzaffer Özdağ’ın İnönü ile görüşmesini anlatan Akis Dergisi’nde yer alan görüşmenin özeti, dediğimizi doğrular niteliktedir.
Gazeteci-Yazar Mehmet Barlas’ın babası, CHP Gaziantep Milletvekili. 1948-1950 yılları arasında sırasıyla ticaret, ekonomi ve ticaret ve devlet bakanlığı yaptı. 1951’de basın hayatına atılarak Ankara’da haftalık Pazar Postası gazetesini çıkarmaya başladı. Bir yıl sonra gazetenin yayımına ara verdi. 1953’te yine Ankara’da Son Havadis gazetesini yayımlamaya başladı. 1956’da Pazar Postası’nı yeniden çıkardı. Son Havadis’i 1958’de, Pazar Postası’nı da 1959’da kapatarak yayın hayatından çekildi.
1960 yazının son aylarında, o zaman çalımından geçilmeyen M.B.K. üyesi genç Muzaffer Özdağ, bir gün İsmet Paşa’nın Ayten Sokak’taki evine gizli bir ziyarette bulunduğunda:
‘Paşam, biz ihtilâli size karşı da yapardık.’ deyince, İsmet Paşa bu gerçeği bildiğinden dolayıdır ki onun yanağını okşamış ve şöyle demiştir:
—Sen zor yapardın! Ben, bir ihtilâl ortamı yaratır mıydım ki?”
(Akis Haftalık Aktüalite Dergisi, Yıl: 13, Sayı: 643, 15.10.1966, sf:14)
Darbe Çağrısının Fitilini kim Ateşledi ?
Anlaşılan o ki, CHP yine bir darbe sürecini hazırlamakla meşgul. Ne diyor Özgür Özel:
“2025 yılında, ‘Artık darbe ve vesayet dönemleri geride kaldı’ diye düşünürken ne yazık ki demokrasimiz yeni bir sınamayla karşı karşıyadır. 19 Mart günü, dünyanın en büyük metropollerinden biri olan, üç imparatorluğa başkentlik yapmış, göz bebeğimiz İstanbul’a beş yıl hizmet eden, daha bir yıl önceki seçimlerde her iki kişiden birinin oyunu alarak yeniden seçilen Belediye Başkanı’na ve son seçimlerin birinci partisinin cumhurbaşkanı adayına yönelik bir darbe planı devreye konulmuştur. Bir mübarek Ramazan gününde, iftar saatinde Ekrem Başkanımızın 31 yıllık diploması hukuksuzca iptal edilmiştir. Takip eden ilk sahur vaktinde, evi yüzlerce polisle basılmıştır. Seçimle gelen bir iktidar, seçimle gideceğini anladığında milletin seçme hakkını elinden almaya yeltenmiştir. Darbe bu kez postalla değil, cübbeyle gelmiştir.”
2009’da siyaset sahnesinde tedavüle sokulan Ekrem İmamoğlu gibi Özgür Özel de “darbe kumpanyası”nın fitilini ateşliyor. Üzerine bir de “Geliyor gelmekte olan” demediği kaldı. Ancak ona gerek kalmadan isimler bir bir çıkıp söylüyor bunu…
İslami siyasetin üzerine çöreklenmiş bir isim, kimilerine göre “Arap Bacı” açıktan, yekten tehdit ediyor:
“Bir şey değişir, her şey değişir. Lafın çoğu başkasına söylenirmiş. Günü gelir, bir irade ‘oturun oturduğunuz yerde, herkes haddini bilsin’ diyebilir.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 yıl boyunca "başdanışmanı" olarak görev yapan İlnur Çevik’ten geliyor sonrası:
"Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah."
Bu sözlerinin gereğini kim yapacak? Recep Tayyip Erdoğan… Seçime götürmezse “eyvah…”
Peki nedir bu “eyvah”?
Darbe elbette…
Anlıyoruz ki hâlen uyuyan hücreler var. Nerede? Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri içinde mi ? Emniyetin içinde mi ? Türkiye’de silahsız darbe olmaz çünkü.
TDK darbeyi şöyle tarif ediyor:
“Ülkede bir grup tarafından örgütlü bir biçimde silah zoruyla baskı kurularak veya seçim dışındaki demokratik usulleri kötüye kullanarak mevcut hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.”
Hangi Mafsalların Adamları ?
Görüyoruz mi “Apakurya maskaraları” devreye girmiştir.
Ancak sağdan soldan bilgiler geliyor. Teyit ediyoruz. Bir taşı kaldırıyoruz, cennetmekân Erbakan Hocam’ın buyurduğu gibi “başka mafsalların adamları” çıkıyor. Her taş birbirine bağlantılı. Taşları serpmişler, içimize yerleştirmişler; millete, devlete atıp duruyorlar.
Şöyle bir gür bir seda çıkıp da alayına “Oturun, oturduğunuz yerde!” diyecek ama Türkmen Bey’in sağlık durumu nekâhat döneminde.
Belki de sessiz bir köşede izlemeleri boşuna değil.
Bakalım nereden, kimden hangi söz çıkacak? Bu da deruni bir taktiktir.
Erdoğan’a Rahatsızlık Bildirecek Heyet mi Var?
Ancak ve ancak…
“Bir şey değişir, her şey değişir. Lafın çoğu başkasına söylenirmiş. Günü gelir, bir irade ‘oturun oturduğunuz yerde, herkes haddini bilsin’ diyebilir.”
Sözlerinin sahibi, “çok lafın deliye söylendiğini” iyi bilir.
Onun söyledikleri kendi görüşü mü, yoksa bir heyet kararı mıdır?
Heyet derken, duyumlarımı anlatayım:
Devlette umur görmüş, uzun zaman Sayın Cumhurbaşkanımız ile Ak Parti’de yol arkadaşlığı yapmış isimler oturuyor, konuşuyorlar… İmamoğlu’nun tutuklanması, tutuksuz yargılama, Can Atalay, Gezi Parkı, Osman Kavala, hatta benim “yargının koçbaşı” diye tanımladığım İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek…
Rahatsızlık saydıkları konuları Erdoğan’a anlatılması gerektiğini belirtiyorlar. Randevu isteyerek heyet halinde bu konuların anlatılması, onlara göre “hatadan dönülmesini” teklif edilmesi fikri kabul görmüyor. “Erdoğan böyle birliktelikten rahatsız olur” görüşü hâkim oluyor.
Sonra bir eylem planı hazırlıyorlar. Heyetin de davetli olduğu bir açılış, bir toplantı sonrası, “Efendim, bir çay içelim” davetiyle (çünkü adettendir, Erdoğan kesinlikle bizi davet eder) denilerek kararın Erdoğan’a aktarılması benimseniyor.
Beklenen program gerçekleşmeyince, televizyon ekranlarından görüş zerk ediliyor.
Bana gelen duyum böyle…
Toplantının iş dünyasının saygın bir isminin başkanı olduğu bir kurumda yapılması ilginç bir rastlantı değil elbette. Kurum bu tür toplantıların merkezi olmuş durumda.
Kimler mi var?
Siyasette var olmakla yetinmeyip etkin olanlar, yeniden etkin olmak isteyenler var… Güya millet adına milletin yüreğini matkapla delenler. Devletin bekası adına milletin aklına darbeli matkapla darbe uygulayanlar.
Konuşturmayın, yazdırmayın beni. ‘Dadanmışlar var diyorum’. Dadanmışlar..
Dahası…?
Hani; lafın çoğu başkasına söylenmez idi ?…