Sanat, bir toplumun kültürü, eğitimi, ideolojisi, gelişimi, değer çizgisi, geleceğin ve geçmişin ayak izidir. Sanat adeta bir toplumu ileriye taşıyan hayat damarlarından biridir. Resim, müzik, tiyatro, edebiyat gibi çeşitli sanat dalları, insanların duygularını ifade etmeleri için adeta bir araç olup, bu sayede insanların adeta kendilerini bulduğu, hayal gücünü geliştirerek ve toplumsal meseleleri sorgulama fırsatı elde ettiğini söyleyebiliriz. Hiç kuşkusuz sanatsal etkinliklerin, birbirinden farklı yapıdaki bireyleri bir araya getirmesinin yanı sıra, sosyal dayanışma ve kültürel çeşitliliği arttırmakta da son derece büyük bir öneme haiz olduğu yadsınamaz bir gerçek teşkil etmektedir.
Sanatı, sadece bir ifade biçimi olarak değerlendirmek eksik ve yetersiz kalacaktır. Sanat, aynı zamanda bir toplumu ayakta tutan en önemli unsurlardan biridir. Sanata yeterince önem verilmemesi; bireyin karşı görüşlere saygı, farklı etnik görüşlere değer verme, sanat eserlerini koruma bilinci gibi bir takım sosyo-kültürel davranışları kazanamamasına yol açabileceği gibi aynı zamanda bireylerin yaratıcılığını ve eleştirel düşünme yeteneklerini zayıflattığını da söyleyebiliriz. Sanatsal açıdan kendini ifade edemeyen bir toplumun, duygularını ve düşüncelerini aktarmada zorluklar yaşaması, bireylerin kimlik arayışlarını da olumsuz yönde etkileyeceği gibi toplumsal bir bilinçsizlik de yaratacaktır. Sanata önem verilmeyen ve gelişmesi engellenen bir toplumda, bireyler arasındaki duygusal bağ giderek zayıflar. Bu durumda toplumda yaşayan insanlar, birbirlerine ve çevrelerine karşı daha ruhsuz ve duyarsız hale gelecektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” ifadesinde de, sanatın bir millet için ne denli hayati bir öneme sahip olduğunu ve sanatın yokluğunun yaratacağı olumsuz etkiyi ortaya koyduğunu görebilmekteyiz.
Sanatın, toplumların ilerlemesi ve gelişmesi açısından ne denli büyük bir öneme sahip olduğu tartışmasızdır. Çeşitli kültürel zenginliklerin aktarımının yanı sıra bireylerin hayal ve düşünce ufuklarını da genişletir. Bu sayede, toplumsal açıdan gelişim ve değişim de kaçınılmaz olacaktır. Sanatın ve kültürün yaşatılması, bir milletin sanatçılarının desteklenmesi, sadece bireylerin değil, aslında tüm toplumun sorumluluğundadır.
Sonuç olarak, kültür ve sanattan yoksun kalan bir millet, kendi kimliğinden ve kültürel değerlerinden kopmuş demektir. Bu durum, sadece bireyleri değil, toplumu da derin bir kaosa ve boşluğa sürükleyecektir. Sanat, bir milletin geleceği için hayati bir öneme haiz olduğundan, sanatı korumak ve desteklemek, her bireyin görevi olmalıdır. Kültür ve sanat ile iç içe olan bir toplum, geçmiş değerleri ile barışık, geleceğe umutla bakan bir toplum olur. Sanata ve sanatçıya sahip çıktığımız, yaşattığımız ölçüde çağdaş uygarlık düzeyine tam manada erişmiş olacağız. Temennimiz, sanatın her dönem için yaşatılması ve geliştirilmesi ile birlikte sanatla bir bütün toplum olmamızdır. İnsanlığın en önemli görevlerinden biri olan sanatı geliştirmek ve yaşatmak bu gün bizlerin elindedir.