Sosyolog & uzm. psikoterapist

Strese bağlı çok sayıda hastalık var ve görülme sıklığıda giderek artıyor. Migren, ülser, huzursuz barsak sendromu, yüksek tansiyon, astım, kas ağrıları ve bitkinlik stresin doğrudan yol açtığı hastalıklardan bazıları… Moleküler tıp strese karşı bir tedavi geliştirebilmiş değil. Modern tıp bilimi hastanın zihinsel ve duygusal durumunun fiziksel sağlığı üzerindeki etkisi üzerinde pek durmadığı için, stresle bağlantılı bu hastalıklar da tam tedavi edilemiyor. Genel olarak doktora başvuran hastaların %70 itibariyle şikayetlerin strese bağlı olduğu genel kabuldür.
 

Zihin Gücüyle iyileşme eserinde Debbie Shapiro meseleye şöyle açıklık getiriyor:
 

Hipokrat döneminde doktorlar sadece fiziksel belirtileri değil bölgenin iklimini, hastanın ırkını, cinsiyetini, yaşam biçimini, genel toplumsal ve siyasi koşulları da hesaba katarlardı. İkinci dünya savaşı öncesine dek aile doktorları ailenin tüm üyelerini tanır ve onları yeni ilaçların yanı sıra geleneksel şifalı bitkileri, telkin yöntemini de kullanarak tedavi ederdi. Savaş sonrası dönemde teknoloji insan aklının sınırlarını aşacak şekilde gelişince, doktorlar belirli alanlarda uzmanlaşmaya başladı. Böylece aile doktorları psikoterapi ve telkin yöntemini kullanmaz oldu. Bu artık başkasının işiydi. Zamanla nüfus ve talep arttıkça da doktorların ancak reçete yazacak zamanı kaldı. Modern tıp, kişisel ilişkileri bir yana bırakarak makineyi onarmaya yönelik mesafeli etkileşimler tercih eder oldu. Bu mekanik yaklaşım bedenimizle ilişki kurmamaya başlamamıza yol açtı. Günümüzde artı ters giden işleri düzeltmemizi sağlayacak yöntemlerimiz var.
 

Doğu’da özellikle  Çin ve Japonya’da  ise çok farklı bir yaklaşımla karşılaşırız. Orada insanlar bedeni bir makine değil enerji sistemi olarak görürler. Bu anlayış batıda kullanılan yöntemlerden çok daha eskidir -en az 5 bin yol öncesine dayanır – ve hastalıkları tedavi konusunda çok başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Doğu tıbbı bedende akan enerjinin ayrıntılı haritalarını kullanır. Bu haritalar akan enerjinin türünün yanı sıra bu enerjiye ne şekilde ulaşacağımızı da gösterir. Hastalıkların teşhisi her birinin kendine özgü hem olumlu, hem olumsuz özellikleri olduğuna inanılan elementler: toprak, su, odun metan ve hava aracılığıyla yapılır. Hastalık kötü alışkanlıkların, stresin ya da karamsarlığın enerji akışında yol açtığı dengesizlikler ve tıkanıklıklar olarak tanımlanır. Enerji akışı düzene sokularak denge sağlanmaya çalışılır.
 

… Batı’daki tıp anlayışının gelişiminde kültürel ve dini etmenlerin çok önemli rolü vardır.  Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde beden, kişinin ahlaki faziletlerini tehdit eden bir tehlike olarak görülürdü. Şehvet ve arzular kabul edilemez, bastırılması ve ancak karanlıkta, gizli gizli ortaya çıkarılması gereken şeylerdi. Kurtarılması gereken vahşi ve günahkar insanları ikna etmek için Hawaii ’ye giden ilk misyonerler buna harika bir örnektir. Tropikal kuşağın bunaltıcı sıcağına rağmen, misyonerler şehvetin tuzağına düşmemek amacıyla kalın yünlü kıyafetlerini çıkarmayı reddetmiş, çevrelerindeki çıplak Hawaii’lilerin alayları arasında sıcak ve kalın kıyafetlerinin altında üreyen bakteriler nedeniyle ölmüşlerdir. Yüzyıllar boyunca kilise kendisini insan ruhunun sahibi olarak görmüş, doktorlarda kafir ya da cadı olarak yaftalanmamak amacıyla beden ile zihni birbirinden tamamen ayrı değerlendirmiştir… S. 10-11
 

Psikolojiden metafiziğin ayrı değerlendirilmesine yol açan batı aleminin geçirdiği  ifrat ve tefritte içine düşülen paradoks bizim coğrafyamızda yaşadığımız tarihi gerileme ve kırılma anlarımıza denk gelen talihsizliklerle örtüşme sonrası psikolojiye bakıştaki bu anlayış: Kes kopyala  yapıştır anlayışı ile aynen bizde de  kabul görmüş… Zihin beden haritalarımızı sağlıklı okuyabilmeliyiz. Zihin ve beden arasında bedenimizin hiçbir bölümü tek başına bağımsız hareket etmez. psikonöroimmünoloji (pozitif pisikoloji, Nöroloji ve bağışıklık sistemini bir arada inceleyen bilim dalı) ’ndan tarih ve talihin kıskacında en iyi şekilde nasiplenebilmek temennisiyle…