Sosyolog & uzm. psikoterapist
Günümüz dünyasındaki aşırı dijitalleşmede toplumun, ailenin, bireyin içine girdiği anafordan selim akılla, kalple ve gönülle çıkması çok zor. Duygu sömürüsü yapan filmlerin, kan ve gözyaşı ile şiddet ve gerilim dolu dizilerin çokluğu baş döndürücü durumda. Bütün bunların üzerine sosyal medyanın ve resmi haber kanallarının yoğun haber ve magazin söylemleri altında insanımızın selim akılla kendine ve ailesine ayırdığı vakit çok sınırlı kalıyor.
Asrımızın ve günümüz teknolojik imkanlarının insanımızı boğmasına müsaade etmemeliyiz. Günlük zaruri ihtiyaçların koşturmacası sonrasında aile olarak yemek sofrasında bile bir araya gelemeyen durumdayız. Çocuklar oyunu bırakıp aile olarak bir sofrada yemek yiyemiyorlar. Karınları aşırı acıkmasa ya da def’i hacetine aşırı sıkışmasa oyundan kalkmıyorlar. Bir yemek masasında bile gözler televizyonda. O kanalı açma bu kalsın savaşı da ayrıca ayrı bir sorun. Haberlerin aşırı abartılarak sunulması, laf kalabalığı ve cerbezeli konuşmalarla süslenerek meselenin dakikalarca uzatılması ayrı bir sorun… Bir konu olarak bir yer yanmış, birisi ölmüş, bir yerler kırılmış, dökülmüş, kaza olmuş, bir yerde eylem olmuş, kavga olmuş: Hayatın doğal akışı içinde olması muhtemel olaylar öyle abartılıyor, gereksiz yere öyle nemalandırılıyor ki zaman, kalp ve gönül hırsızlığı yapılıyor. Zamanlar, kalpler ve gönüller boş yere magazinleştiriliyor. Bir yerde küçük lokal kalması muhtemel mahalli veya ailevi olay ülke gündemi yapılıyor. Abartılıp abartılıp, tekrar tekrar sunuluyor. Bu haber portallarına etik bir kural getirilmeli. Kurumların kendi içinde etik kurulları olmalı. Haberler kısa ve öz olmalı. Bilgi kirliliğine akıl, kalp, gönül ve zaman israfının önüne geçilmeli…
Pierre Bovvdieu “televizyon üzerine” Yapı Kredi yayınlarından çıkan kitabında bakın ne diyor. “Amerikalıların televizyona ‘aptal kutusu’ demeleri boşuna değil. TV İzlediğimiz her saniye gerçek hayattan kopup onların dünyasında pasif bir unsur oluyoruz. TV izlediğimiz her saat ortalama 30 sayfa kitap okumaktan men ediyoruz kendimizi. TV izlediğimiz her gün ortalama 72 cinayet, yaralama, tecavüz, ırza geçme olayına tanık oluyoruz” diyor… Artık günümüzde aile içinde her bireyin elinde akıllı telefon, tablet ve bilgisayarının olduğu bir yerde televizyon olmasa ne olur. Zaten herkes istediğini kendi küçük ekranında seyrediyor, dinliyor ve aktivitelere katılıyor. Televizyon evin en mutena yerinde kocaman ekranlarla gürültü yapması kişi bazında bireysel olarak kendini dinleme, okuma, araştırma yapmasına da engel… Çok geniş imkanlar haricinde genellikle çekirdek aile yapılanmamızda 2+1 lik evlerimizin daha ferah feza olması adına televizyonlar kapalı kalsa, yada arızalandığında tamir ettirmesek bir süre ne kaybederiz. Daha az gürültü, daha az magazin bombardımanı, daha az dağınıklık ve bir sofrada daha güzel beraberlik olacağı kanaatindeyim.
Dikkat edilmesi gerekenlerden en önemli hususları şöyle özetleyebiliriz.
Çocuklarımızı dijital dünyada sahipsiz bırakmamalıyız. Girdiği sosyal medya siteleri takip edilmeli. Gerekli durumlarda çocuklarımızın abonesi olduğu sosyal ağlara kendimizde abone olup içeriklerden haberdar olmalıyız. Çocuklarımızı ev adresi, parolalar ve özel bilgileri paylaşmamaları hususunda bilinçlendirmeliyiz. İnternete konan bilgilerin kaybolmadığı gerçeğiyle paylaşımlara dikkat ettirilmeli. Çevrimiçi bankacılık ve alışverişler küçüklere yaptırılmamalı. Duygusal travmalara sebebiyet verebilecek mesajlara dikkat etmeli. Oyun sitelerinde virüs ve zararlı yazılımlara girilmemesi için güncel güvenlik yazılımlarıyla tehlikeli web siteleri engellenmeli.
Bir pandemi dönemi yaşandı ve herkes ayrı bir tecrübe kazandı. Tekrarı istenilmeyen bu olumsuz durumda herkesin birbirine dokunmaktan kaçındığı dönemde herkesin öncelikli derdi hijyendi, temizlikti, kirlerden arınmaktı… Aşırı dijital kirlenmelerden temizlenme adına, dijital hijyen adına dijital pandemik virüslerden arınmanın derdine düşmeliyiz. İlaç bile haddinden geçse zehir olur. Haddinden geçen dijital pandemik durum bir kontrole ve süzgece tabi tutulması artık bir zorunluluk. Neslimizin genleri temelinden sarsılıyor…