Geçen mana ikliminden bir söz işittim. Sarsıldım. Mustafa Köksal ağabeyim Neşet Ertaş türküsünde geçen Edebali'ye atfedilen sözü söylerken yazımında giriş bölümü ortaya çıkmış oldu.
Allah şahit kılmış ruha bedeni
Kimseyi kimseden sormamak için.
İnsanın ruhu bedene şahit olunca; olup biteni görmek, duyulanı yorumlamak, yalnız ve yalnız Allah'ın adaletine sığınmak gerekli. O'na sığınıyorum.
Seçim öncesi yine siyasetin belirleyici unsuru 'Din' merkezli polemikler oldu. Yılmaz Özdil Cumhurbaşkanı Erdoğan için ''Bir tane bira içmiş olsaydı bugün çok daha iyi bir Türkiye olurdu.'' derken Rutkay Aziz 'Gitsin Cumhurbaşkanı bir Mozart bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir.' deyiverdi. Cepheleşme, siyaset zemininde bloklaşma seçmen bazında geçişleri önleyecek, köylü köyünde partili partisinde kalacak. Ancak din merkezli bir siyasi polemik içine girmenin akli olmadığı kadar milli de olmadığını belirtmek isterim. Dinli kim, dinsiz kim? Kim kimin namazını, orucunu terazide tartacak?
Dedelerimizin hikayeleriyle büyüdük. Kulaklarımızda hep onlar vardı. Halen de var. Onların kavgaları, kaygıları aradan yıllar da geçse de bizim içinde geçerli. Çok partili siyasi hayata geçişimiz bir bakıma 'Kuvay-ı Milli' safında beraber olmuş insanların ayrı saflarda durmasını beraberinde getirdi. Baba- oğul, akraba, eş-dost artık iki ayrı parti levhasının altında birbirlerine karşı taraf olmanın, taraf kalmanın kutsallığına inandılar.
Malum hikayedir:
Dede oturduğu koltuktan torununa seslenir:
-Oğlum; ezan hangi camide okunuyor?
-CHP'lilerin camisinden, dede !
Dede istifini bozmaz, gazetesini okumaya devam eder. Aradan bir dakika geçmeden yine bir ezan sesi...
-Oğlum; ezan hangi camiden okunuyor ?
-Dede bizim camiden...
'Aziz Allah' diyerek toparlanır dede ve caminin yolunu tutar...
Kıbleleri aynı olsa da tutukları partilerin farkı onların böyle davranmasını gündeme getirir. İki parti de kutsalları uğruna amansız bir mücadele içine girerler. Bu mücadelede kan akar, gözyaşı dökülür, ocaklar söner, fabrikaların bacaları dumansız kalır... Ülkenin nefesi kesilir.
Yukarıdaki satırları 2002 yılında yayınlanan 'CHP ve Anadolu Solu'kitabında konu etmiştim. Bu dönemin önemi 1980 sonrası ikinci kez CHP Genel Başkanlığına gelen Deniz Baykal'ın 'Doğu kültüründe de çok önemlidir. Dervişler çile çekmek için kapanırlar. Çile çekmeden derviş olunmaz. İç muhasebesi yapmak gerekir Bu dönemde kendi köklerimiz konusunda daha sistematik düşünme fırsatı buldum.
Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli.. Bu köklerin derinine indim.' demesidir.Baykal genel başkan olur olmaz ayağının tozuyla verdiği ilk mesaj, toplumsal olarak iki kutbun diyaloğuydu. İmam Hatip'li gençle, diskotekdeki genci buluşturmayı, kucaklaştırmayı vaat ediyordu. Dana önceki genel başkanlığında gittiği Bosna'dakadınlara yaşmak hediye ediyor 'Yaşmak, temizliğin simgesidir' diyordu. Baykal, Edebali açılımıyla 13. Yüz yıl'da Anadolu'da yaşanan aydınlanmanın Avrupa'ya dolayısıyla Sosyal demokrasiye örnek olduğunu belirtiyordu:
'Ben bunu düşünürken, bir yerlerden anımsadığımı anladım ve Anadolu tarihinde bunu gördüm. Daha Avrupa'da, içine cin girmiş diye insanların boğazlandığı karanlık dönem yaşanırken, 13'üncü Yüzyıl'da Anadolu'da insan kavramı öne çıkmıştır ve bu bence ilericiliktir. Şeyh Bedrettin, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve Şeyh Edebalı insanı öne çıkarmışlardır. Şimdi biz bunları niye sağcılara bırakalım. Bence Türkiye'de yanlış kişiler sahipleniyor bunları. Biz niye onlara bırakalım.''
CHP adına bu sarıklı dedenin oyunu alabilen bir Ecevit vardı.
Nurettin Topçu'nun 'İslam sosyalizmi' şimdiler de yerini 'Yeni yol, İslami sol' değimine bıraksa da Türkiye'de bu birlikteliğin siyasi temelleri 1974 yılındaki TBMM'den 1 Ocak 1974'de güvenoyu alan CHP - MSP hükümeti koalisyonu ile atıldı. Güven oylamasında MSP'nin Bursa Milletvekili Emir Acar hükümete 'ret' oyu veriyordu. Parti içinde beliren muhaliflerin CHP ile koalisyon kurma konusundaki görüşleri ise oldukça ilginçti:
'Şeytandan şefaat bekler gibi CHP ile koalisyon yapılmaz. Adeta kalbimize hançer sokar gibi evet diyeceğiz !' Muhalifler evet dediler ama bundan iki yıl sonra Erbakan'a verdikleri muhtırada, MSP'nin CHP ile koalisyonunu yerden yere vurdular, sağ partiler ile neden birlikte olmadıklarını sordular. MSP'lilere söylenen 'Yeşil komünistler' sloganı bu dönemin en meşhur sloganıdır. Sağ'ın bu tavrına karşı geliştiren savunma ise daha ilginçtir. Bu savunmayı MSP'den İstanbul Senatörü seçilen Ali Oğuz, parti grubunda af tasarısının görüşülmesi sırasında söyledi: 'Solcular bizim namaz kılmayan kardeşlerimiz.' MSP'ye yönelik bu sert muhalefete karşın tarihin cilvesine bakın ki, Demirel'in 1991'de SHP ile MHP'nin 1999 yılında Ecevit ile kurduğu koalisyon hükümetinde yer aldılar. Bu bir bakıma dinsizlik çizgisine koydukları solu, menfaat çizgisinde ortak saymalarından başka bir şey değildi.
ÇANKAYA KÖŞK'TEKİ DERS VEREN HAFIZLAR, DERVİŞLER !
Garip değil mi ? İsmet İnönü'nün evinden bahsediyoruz. Hani her fırsatta 'Dinsiz' diye suçlanan İsmet Paşa'dan… Avukat Mustafa Aydın'ı çok az zaman önce kaybettik. Cumhuriyet döneminin en önemli hukukçularından. Millet Partisi, Köylü Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Millet Köylü Partisi gibi oluşumların hep içinde bulunmuş, sağın entelektüel fikir adamlarından biri. Onunla yapılmış bir röportajdan bir bölüm okuyalım:
'Mustafa Aydın: İnkılaplara gelince Atatürk'ün haklı olduğu noktalar vardı. Bizi kurtardı bu inkılapları yaptı. Ancak kendisinin sık sık 'ben bunlara oturtmak için katılık yaptım. Yapılan bu katılığı hafifletmek lazım gelir, ancak bunu ben yapamam, benden sonra gelenler yapmalı' diyordu.
Soru: Peki bu yumuşama gerçekleşti mi Atatürk'ten sonra?
Mustafa Aydın: Hiç sorma, Atatürk'ten sonra İsmet İnönü geldi. Yumuşatma ne demek, devlet daha katı tutum takındı. İsmet İnönü bu ülkede milletin çocuklarını dini açıdan cahil bıraktı. Kendi çocuklarına köşkte özel hocalar vasıtasıyla din dersleri aldırdı. İsmet Paşa kendi aile hayatındaki dindarlığı milletin çocuklarına çok gördü. O'nun çocukları Kur'an okumayı öğrendi, milletin çocuğu öğrenemedi. Çok baskı kurdular. Aklıma gelmişken, bu anekdotu üzerimde vebal kalmaması açısından paylaşmalıyım.(Karaköy) Yeraltı Caminin İmamı Hacı Ali Efendi (sakallıydı) beni her hafta Atatürk Ankara'ya davet ederKuran okutur ve dinlerken ağlardıdiye bana anlattı. (Avukat Mustafa Aydın ile röportaj, Hukuk dergisi 8. Sayısı,27 Temmuz 2012 http://idealhukukdergisi.blogspot.com/2012/07/hukukcular-dernegi-kurucu-baskani-av.html)
Aydın, tekraren 'İsmet İnönü bu ülkede milletin çocuklarını dini açıdan cahil bıraktı. Kendi çocuklarına köşkte özel hocalar vasıtasıyla din dersleri aldırdı. İsmet Paşa kendi aile hayatındaki dindarlığı milletin çocuklarına çok gördü. O'nun çocukları Kur'an okumayı öğrendi, milletin çocuğu öğrenemedi. Çok baskı kurdular.' diyordu.
Peki, Çankaya Köşk'ünde neler olmuştu? Bir zamanlar İnönü Vakfı'nın bir toplantısının kapanış konuşmasını yapacakken aniden ortadan kaybolan Özden Toker için Metin Toker şunu söylemişti:
'Özden Hanım iyi bir Müslümandır. Hem orucunu açmaya hem de namaz kılmaya gitmiştir. Konuşmayı ben yapacağım.'
Her yıl İnönü'nün vefatı dolayısıyla Pembe Köşk'te hafızlar, mevlithanlar Kur'an okur, mevlid okur. Helva dağıtılır.
Din dersini alanlardan biri Özden İnönü… Ailenin üzerinde büyük etkisi olan Cevriye Hanım'ın torunlarına din dersi aldırıyor. Özden hanım ile birlikte din dersi alan biri daha var. Zonguldak Milletvekili Atatürk'ün silah arkadaşı Rıfat Vardar'ın kızı Ayten Vardar. Türkiye'nin gizli hafızalarından biri olan merhum Cemal Aygen'in eşi. Usta gazeteci Emre Aygen'in annesi yanı. Bu yazıyı yazarken 90 yaşına bastığını öğrendim. Rabbim sağlık afiyet versin. 'Devrimin Üç Kadını, Elvada Rumeli' kitaplarının yazarı Ayten Hanımefedinin anlattığına göre, ilk din dersini İstanbul Sıraserviler Ağa camiinin imamı Efendi Baba'dan alıyor. Ankara'da ise din dersini Kazım Özalp'ın çocuklarına da din dersi veren Köprülülü Muhsin Efendi'den alıyorlar. Aldıkları dersler Kur'an-ı Kerim ve ilmihal dersleri. Ders bitiminde ise yapılan imtihanda kazanan Özden Hanımefendi oluyor.
Peki Ömer ve Erdal İnönü din dersi almıyorlar mı ? Her ne kadar yazının başlığında İnönü Ailesiyle sembolleşen 'Pembe Köşk' ismi geçse de Onların derslerine girenler ise Çankaya Köşk'te görev yapan personeldi. Öylesine sıradan insanlar değiller. İlk olarak göze çarpan Aşık Mustafa Dede… Nakşi, Halveti ve Kadiri Dervişi… Beşiktaş'da bulunan Yahya Efendi dergahının son postnişi Abdülhay efendinin dervişi. Mehmet Emin Tokadi Türbesi'nin türbedarı… Çankaya Köşk'ün bahçıvanı…Erdal İnönü Üsküdar'daki evinin müdavimlerinden… Gecekonduya gider, sohbet eder, dua alırdı. Bunun şahitlerinden biri merhum Dr. Emin Acar ile Yüksek İnşaat mühendisi Mehmet Arslan…
Aşık Mustafa Dede
Aşık Mustafa Dede aslen bir devlet görevlisi… Bir bakıma ak saçlılardan. Ak Sakallı… Emin Acar'a göre ise Ala devletin bir üyesi…Kars'ta bulunan Evliya Cami ve Ebul Hasan Harakanî türbesinin restorasyon işinin parasını kuruşuna kadar toplayabilecek kadar da çevresi güçlü bir zat.
Aşık Mustafa Dede uzun süre rahatsızlık geçirdi.
Tabi ki işler bununla sınırlı değil. İsmet Paşa'nın annesi Cevriye Temelli, Pembe Köşk'de görev yapacak polislerin Hafız olmasını şart koşunca Türkiye çapında hafız polis aranıyor. Emin Elma ve Emin Canan isimli polisler bulunuyor. Polislerden birinin hikayesi de oldukça ilginç. Konya'da imam olarak görev yapan Emin Canan, maddi sıkıntılar yüzünden polis olmaya karar veriyor. Onun İstanbul'da görev yeri ise Karaköy'deki genelev…Yıllarca ağlıyor, dua ediyor. Cevriye Hanım hikayeyi duyunca kapıdaki polislerin çoraplarını kendi elleriyle örerek hediye ediyor. Pembe Köşkün bir çöp toplayıcısı var ki ! Bir çok kişinin deli dediği yağverin oğlu Ali, Cevriye Hanımın değimiyle 'Tam bir Allah dostu.'
Aşık Mustafa Dede'nin Karacaahmet'te bulunan kabri.
Demem o ki 'Allah şahit kılmış ruha bedeni, Kimseyi kimseden sormamak için' Biz günahına şahit olduğumuzun tevbesine şahit değil isek susalım. Merhum hocam kimi zaman mübarekler kendilerini gizlemek için şarapçı kılığına girer. Aman oğlum sadakanı bol ver' derdi.
Rabbim istikametinden ayırmasın !