Bazen bir şiir etkiler sizi, bazen bir şarkı, bazen de yolda gördüğünüz herhangi güzel bir şey…

Bunu çok iyi bilirim, çünkü bir otobüs camından gördüğüm bir kadına senelerce şiirler yazdığım olmuştu. Anlık bir görüşte olsa içime, kalbime girmiş senelerce hayalini gözlerime kazımıştım. Bakışını ve hafif tebessümlü yüzünü anımsadığımda yüzünün hayalini görebiliyordum…

Ruhumuzu etkileyen bir şeyi asla unutmuyor insanın beyni..

Yıllar önce okuduğum bir şiir gibi…

Şiirin sözleri ve şairi aklımın bir köşesinde kalmış…

'Kollara hiç esir düşmedi belim
Aşktan yana tek söz etmedi dilim
Kimsenin eline değmedi elim
Hala evlenmedim hala bekarım'

Buradaki sevgiyi, sadakati, öyle sevmiştim ki, sevmek bir yana sevebilmenin anlamı böyle olabilmesi diye şairi hiç tanımasam da gönlüme dost edinmiştim. Sokaklarda, haberlerde kadına yönelik şiddeti gördükçe her adama şiirdeki sevgiyi diliyordum. Sevebilmek her şeydi benim içinde. İçimdeki sevgi duygularını o günden bugüne yazmayı kendime ilke edinmiştim.

Aradan yıllar geçmiş…

Yirmi beş yıl, otuz yıl gibi….

Ve günün birinde 'Yazın Sanat' a yolum düşer. Yazarların, şairlerin, sanatçıların konuk edildiği, toplantılarda şiirlerin okunduğu, tamamen sanat, tamamen şiir olan bir topluluk, güzel yürekli insanların buluştuğu, başkanlığını şair Ahmet Tığlı' nın yürüttüğü bir edebiyat ailesi olmuş Yazın Sanat…

Oradayım…

Birbirinden çok değerli şair, yazar arkadaşların arasında…

Daha önce yüz yüze tanışmadığım şair Aleni Dilki de orada. Söz kendisine geldiğinde; 'Yıllar önce bizim gazetede Mustafa Çifci diye birisi yazıyordu, yazıları hep uzundu, hele bir de fotoğrafını göndermişti gazetedeki köşesi için, fotoğraf büyüktü, bunun küçültülmesini istemiş, bende, ne kadar küçülecek, küçülsün de bari cebime girsin', demiştim…

İşte bu çocuk bendim…

Bir dönem kendimi geliştirmem için ulusal bir gazetede her gün, evet her gün yazmaya başlamıştım.

Bu kadar zaman sonra ismimi gazetede yazan isimle anmış olması, o ismin benim olmam, sanırım tesadüf dediğimizin canlı örneği bu olsa gerek...

Toplantı sonrası yolda aklıma geldi, bu şiir bu arkadaşın olmalı, ismi Dilki diye aklımda kalmış. O dönem bir alıntı olarak, şiirinden söz ettiğimde olmuştu, aklıma tam oturmuş..

Aradan birkaç hafta geçti. Hep aklımda, arayıp sorayım diyorum ama soramıyorum. Çünkü ortada bir ölüm, bir vefat, bir hüzün, bir ayrılık var..

Dün telefonda konuşurken hemen aklıma düştü, tatlı tatlı sohbet ediyoruz, sohbeti bozup, konuyu değiştirip soramıyorum. Çünkü şiirin acı hatıralarını anımsatıp ortaya hüzün sermenin anlamı yok diye cesaret edemiyorum. Çünkü şiir tam eşini kaybetmiş birinin mektubu…

Sanki bilmiyormuş gibi şiirin tam adını söylemeden soruyorum, 'sizin ayrılık, bekarlık, evlenmedim diye bir şiiriniz var mı?'

Hemen söylüyor şiirin tam adını, sesi değişmiyor, belli üzülmüyor, normal sohbete devam ediyoruz.

Oh sorun yok..

Bir anda cesaretim geliyor, şiirle ilgili bir iki bilgi, bir iki cümle söyleseniz diyorum..

'o şiir tam bir kurgu' demesin mi?

Evet, dedi.

'O şiir tam bir kurgu, öyle bir şey yok, öylesine yazdım, eşini yitiren erkeklere yazdım..

Yazdığımda doktor arkadaşa vermiştim, 'başınız sağ olsun' demişti.. O şiirim çok güzel, çok başarılı ayrıca…'

Biliyorum Aleni Hocam, öz güveniniz tam olmasa zaten şair olamazdınız ki..

Telefonu kapatırken, 'erkekler genelde sağ iken onsuz yaşayamayacağını, evlenmeyeceğini söyleyip yalan söylerler.' Hani, adamın eşi ölür, birkaç gün sonra bir arkadaşı ile yolda karşılaşır. Adamın kolunda bir başka kadın vardır.


'Ne yapıyorsun, yengem gideli daha kaç gün oldu, ayıp değil mi,' diye sorar…


Adamın cevabı;

'Hanım öldü, çokkkkk üzgünüm, ben ne yaptığımı biliyor muyum?'

Güncel yaşamda, tarihin akışında görünen, yaşanan olayların kanıtı gibi oldu bu anlatı da..

Aşk, sevgi duyguları kişiden kişiye değişiklik gösterse de genel anlamda hep aynı kapıya çıkar.

Çünkü aşk dediğimiz içinde biraz kıskançlık, biraz bencillik taşıyan bir duygudur.

Yani aşk bireyseldir, paylaşmaz, sadece kendisinin olmasını ister.

Gözünde büyütür, yere göğe sığdıramaz, uğruna ölürüm der, ya benimsin ya da kara toprağınsın, der.

Yani bir yandan tam sahiplik duygusu içinde her geçen gün karşı tarafı biraz tüketir ve yok eder…

Aşk, bir anlamda gece gündüz, siyah beyaz gibidir; biri diğerine yok edene kadar devam eder.

Sevgilinin özgürlük alanı daraldıkça, aşk; sıkılır, daralır, bıkar, yorulur…

Ve bir günde tamamen uzaklaşır, görmek bile istemez.

Çünkü ilişkileri yürüten birbirine bağlılık ve güvendir…

Deli dolu aşkların devamı için, aşkın büyüsü yerini sevgiye ve dostluğa bırakabilirse o ilişki devam eder.

Aşk dediğimiz; özlenen, beklenen, tadı, kokusu elde edildiğinde ve doyuma ulaştığında bitmek zorundadır. Çünkü aşk yeniliktir. Yeni süreçlere her zaman gebedir. Hedefe ulaştığında durmaz, yeter artık demez yeni hedefler ister.

Oysa sevgi öyle mi?

Çoğaldıkça çoğalır..

Paylaşıldıkça üretir, genişler..

Şimdi bu satırları yazarken bu şiiri yazan Aleni Ali'ye bunları yazmaya neden olan düşüncelerini merak etmedim değil. Çünkü şiir demek, duygu demek olduğundan bu sevgi, bu özlem ya da yaşanan derin bir aşkın sıcaklığını, yokluğunu yaşadığını için mi yazdığını henüz bilmiyorum. Ama bildiğim ve emin olduğum kaliteli şiirler ve yazılar öyle kolay kolay çıkmaz. Yaşanan derin acıların, hüzünlerin ve sevinçlerin bir sanata dönüşebilmesi için bilgi zorunludur. Bir sanata, bir şiire can verebilmek derin bir özlemin, hasretin, acının, sevincin ve bilginin varlığı gerekir. Bu duygulardan biri eksik olduğunda ortaya çıkan şiirde olsa, yazı da olsa bir tarafı eksik, yarım yamalak, tatsız, tusuz bir şey çıkar ortaya. Bu anlamda içinde insana dair derin duygular taşıyan bu şiirin şairini kutluyorum. O güzel şiirin tam hali…

Hala evlenmedim Hala Bekarım

'Ben ölürsem evlenirsin'' demiştin
Sanma bekarlıktan çabuk bıkarım
''Beni unutursun hemen'' demiştin
Hala evlenmedim hala bekarım

Sensiz çok beyhude çok zalim hayat
Yaşamak vermiyor ne zevk ne de tat
Allah rahmet etsin nur içinde yat
Hala evlenmedim hala bekarım

Kollara hiç esir düşmedi belim
Aşktan yana tek söz etmedi dilim
Kimsenin eline değmedi elim
Hala evlenmedim hala bekarım

Ben sana sadığım bir ömür boyu
Değişmez kalbimin dürüsttür huyu
Endişen olmasın sen rahat uyu
Hala evlenmedim hala bekarım

Senden hiçbir şeyi ben saklar mıyım?
Bir başka kapıyı hiç yoklar mıyım?
Ben senin üstüne gül koklar mıyım?
Hala evlenmedim, hala bekarım

Dün yine üstüne çiçekler ektim
Yaban otlarını çıkarıp söktüm
Elim eteğimi haramdan çektim
Hala evlenmedim hala bekarım

Aleni, çocuklar senin yolunda
Hepsi yükseldiler kendi dalında
Ölümünün bu onuncu yılında
Hala evlenmedim hala bekarım

Aleni Ali (Dilki)

* Bu arada Aleni demek, ortada olma, açık olma tanımlarını kapsamaktadır. Yani herkes tarafından bilinen ya da herkes tarafından bilinecek şekilde yapılan işler aleni olarak nitelendirilmektedir. Sanata, şiire, edebiyata desteklerinden dolayı şair Aleni Ali Dilki ve Şair Mustafa Dilki hocaya selamlar olsun…

· BASAD- BAKIRKÖY SANATÇILAR DERNEĞİ- insanın, insanla çoğalıp geliştiği ve insanın özünü anlatan sanatçı, yazar, şair tüm arkadaşlara da buradan bir selam olsun. Edebiyat başkanlığını şair Gülşen Musa Şenderun yürüttüğü bu güzel insan topluluğunun sanata katkılarına ve emeklerine sağlık…