[email protected]
Yetmişli yıllar ülkemizin pek çok konuda sıkıntılı olduğu dönemler olsa da gerek çocukluk (ve gençlik) çağında olmamız, gerekse de içinde bulunduğumuz sosyokültürel yapıdan kaynaklı olarak, mutluyduk denilebilir. O yıllarda memleketim Kayseri, şehir olarak daha yeni modern yapıya kavuşuyordu. Batı ve Batılılaşma rüzgarı, şehirde yavaş da olsa esiyordu. Yaşlı amca ve teyzeler her ne kadar rüzgara karşı olsa da rüzgarı durdurmak mümkün değildi. Zira gençlere daha sevimli ve cazip geliyordu. Batı düşüncesinin de temeli bu değil miydi? İnsanların hoşuna gidecek, değer ve anlayışlar ortaya koyuyordu. Eski nesil ise geleneksel anlayışın ve davranışın dışında, akışa karşı fazla bir şey sunamıyordu.
O yıllarda ülkemizde de gelişen, yeni dünya anlayışının (modernizm) etkisiyle yeni (ve farklı) sanatçılar, geleneksel yapıya rağmen şarkılarıyla toplumun önüne çıkıyordu. Onlara, daha çok gençler rağbet ediyordu. Hem müzik olarak hem de duruş olarak gençlere hitap ediyorlardı. Kıyafetleri, uzun saçları ve davranışları toplumun geleneksel anlayışına ve belli yaşta olanlara ters geliyordu. Ancak bugünden bakınca, aslında yaşamdaki ve (dolaylı olarak da) toplumdaki değişimin işaretini, ta o zamandan vermişlerdi.
O yıllar, pek çok sanatçı ortaya çıksa da özellikle onlardan üçü, daha çok dikkati çekiyordu. Bunlar: Barış Manço, Cem Karaca ve Erkin Koray idi. Üçü de Anadolu temalı, Batı türünde müzik yapıyordu. Hepsinin farklı tarzı vardı. Ortak özellikleri ise üçünün de ozan (karakterinde) olmasıydı. Bizi anlatıyorlardı; bizim duygularımıza tercüman oluyorlardı ve kadim değerlerimizi (yani sözlerimizi, özdeyişlerimizi ve diğer değerlerimizi) kullanıyorlardı.
Barış Manço anladığım kadarıyla Anadolu ezgileri ile Batı müziğini birleştiriyordu. Kendine has sesi ile de adeta Batı tarzında, Türkü söylüyordu. Cem Karaca yine Batı tarzında, toplumsal olayları anlatan müzik yapıyordu. Barış Manço gibi Türk Halk (Anadolu) deyişlerini kullansa da Batı tarzında söylüyordu. Bana göre ikisi de bir yapının, iki farklı ucundaydı.
Erkin Koray ise müzik yorumcularına göre 'Türk (Anadolu) Rock' tarzında söylüyordu. Türkün değerlerini, zamanın duygu ve düşüncesini, Rock müzik ile birleştiriyordu. Müziği biraz protest yapıdaydı ancak yumuşak tarzdaydı, sert değildi. O dönemler, toplumun genelinin ekonomik yapısı çok iyi değildi. O, bu bağlamda güzel sesi ve farklı müziği ile toplumun geneline hatta gönlüne hitap ediyordu. 'Arkası gelmez dertlerimin, bıktım illallah; Alemin keyfi yerinde yine maşallah; Bize de bir gün kader güler, güler inşallah' derken o yıllardaki toplumun önemli kesiminin yapısına, duygusuna ve düşüncesine tercüman oluyordu. Elit bir yapısı vardı dolayısıyla kendisinden daha çok, yaptığı müzik (şarkıları) toplumda karşılık buluyordu. Değişik bir sesi de vardı. Diğerlerine göre daha tizdi ve etkileyiciydi. O yıllarda hatırlıyorum, ne zaman şehirdeki (Kayseri'deki) meşhur Alemdar Sinemasının önünden veya eski postaneye doğru giden yoldan geçsem, onun bir şarkısını, bir yerlerden duyardım. Bu yüzden ne zaman bir şarkısını dinlesem, kendimi Alemdar Sineması ile eski postane arasındaki yolda yürüyor zannederim.
Basından öğrendiğim kadarıyla rahmetli, müziğe yakın bir aileden geliyormuş. İlk müzik (piyano) eğitimini annesinden almış. Altyapısı bu anlamda sağlam ve diğer sanatçılardan biraz daha farklı. Halkın duygu ve düşüncesini farklı tarzda ortaya koyuyor. Daha çok düzeni eleştiriyor. Bunu yaparken de halkın penceresinden bakıyor. Maalesef halka (fiziksel anlamda) inemiyor. Örneğin Barış Manço veya Cem Karaca gibi değil. Kendisinden daha ziyade müziği halka iniyor. Belki de halkın içinde fazla olamıyor. Gönlü ise hep halkla birlikte olan bir sanatçı gibi duruyor. Tavrından bu durum anlaşılıyor. Belki başlarda müziği de tam anlaşılmıyor. Giyimi, Kızılderililere benzeyen fiziği, müzik tarzı yabancı geliyor. Fakat yıllar geçtikçe, o da değişiyor, gelişiyor, olgunlaşıyor, daha özgünleşiyor hatta Türküleşiyor dolayısıyla daha çok anlaşılıyor ve halkın gözünde kıymetleniyor...
Eskiler 'zaman pek çok şeyin ilacı' demiş. Ancak zamanla değişim ve bozunum da artıyor. Bu da doğanın en acımasız yasası. Bazı alanlarda, eskilerin yeri maalesef doldurulamıyor. Daha iyisi gelemiyor. Durum böyle olunca, bazılarının yeri daha çok önem kazanıyor ve yoklukları daha çok hissediliyor. İnsan da hayata bir kez geliyor.
Erkin Koray bu anlamda müziğinde ve sözlerinde, topluma ve hayata dair önemli mesajlar veriyor. Hele 'ben öldükten sonra arkamdan çalsın' dediği, 'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' eserinin özellikle sözleri, gerçekten hayata ve insana dair anlamlı ipuçları veriyor. Şarkının, şimdiye kadar bu tarzda yapılmış, en güzel eserlerden biri olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle büyük ustaya, Allahtan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun…