Başlıktaki söz, dilimizin en güzel ve en anlamlı deyimlerinden biridir. Bilindiği gibi deve iri cüsseli bir hayvandır. O iri cüssesine karşılık kulakları küçüktür. Ancak deyimin anlatmak istediği asıl anlamı şudur: Büyük bir varlık ya da büyük bir işten çok küçük bir parça, küçük bir paydır. Yani çok büyük bir varlıktan ya da çok büyük bir işten elde edilen çok küçük bir pay demektir.
Sözü, yabancı şirketlerin yurdumuzda altın madeni aramalarına getireceğim. Ülkemizde yabancıların altın aradığı yörelerden bazıları şunlardır: Kazdağları, Uşak-Eşme ilçesi, Ordu-Fatsa-Ünye ilçeleri…
Kanadalı bir şirket başta olmak üzere birçok yabancı şirket, Türkiye'de altın aramaktadır. Şirketler, altın aradıkları alanlardaki ormanları yok etmekte, altını ayrıştırmak için toprağa tonlarca siyanür salmaktadır. Bir yandan orman varlığımız yok olmaktadır, bir yandan da toprak zehirlenmektedir. O yöredeki yer altı suları zehirlenmekte, bitkiler kurumaktadır. Şirketlerin çıkardığı altın miktarını deve olarak düşünelim. Bu varlıktan ülkemize kalacak altın miktarı sadece devenin kulağı kadardır.
Bu kadar orman tahribi, toprakların zehirlenmesi, ürünlerin hastalanması, gelir kaynaklarının yok olması ve çevre insanlarının sağlıklarının bozulması üç kuruşluk (devenin kulağı kadarcık) altın için değer mi?
Orman kıyımı sadece altın ya da başka maden aramaları nedeniyle olmuyor. Kaş'ta olduğu gibi adrese teslim çıkarılan yangınlarla ormanın yok edildiği yerlere villalar yapılarak ormanlarımız yok edilmektedir. Taş ocaklarının işletilmesiyle ormanlarımız yok edilmektedir. Yol yapılırken dağların delinerek tünellerle aşılması yerine ormanlar yok edilmektedir. Elektrik santralleri, limanlar kuracağız diye ormanlarımız yok edilmektedir.
Ormanlarımızın çeşitli nedenlerle yok edildiği diğer yerlerden bazıları: İznik, Artvin, Uşak-Murat Dağı, Muğla sığla ormanları ki Türkiye'de sadece Muğla yöresinde yetişmekte endemik bir bitkidir. Sığla yağı çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Saroz Körfezi çevresi. Buralarda da sadece ormanlarımız yok edilmiyor, topraklar, sular ve havamız da kirleniyor, zehirleniyor.
Değerli okurlar! Yaşadığımız ortam bizim çevremizdir. 'Aslan yatağından bellidir' diye bir atasözümüz vardır. Çevremizin temiz ve sağlıklı olması gerektiğini anlatır.
Çevre nedir? Çevre yaşadığımız ortamdır: Evimiz, sokağımız, mahallemiz, semtimiz, kentimiz, köyümüz, kasabamızdır çevre. Çevre yurdumuzdur. Çevre, yurdumuzun dağları, ovaları, akarsuları, gölleri, denizleri ve ormanlarıdır.
Çevre topraktır, sudur, havadır. Çevreyi oluşturan bu ögeler arasında düzenli bir etkileşim ve denge vardır. Bu ögelerden biri bozulur, hastalanırsa diğerleri de zincirleme etkilenir. Canlılar ve insanlar da hastalanır.
Her konuda örnek almamız gereken Atatürk'ün şu sözü, kulaklarımıza küpe olmalıdır: 'Dünyamız, topraktan, sudan, havadan oluşmaktadır. Bunlardan birinin bozulması, yaşamı olanaksız kılar (ASD II, s. 321). Yurt denilen şey, kupkuru dağlardan, taşlardan, çıplak ovalardan; şehirlerden, köylerden ibaret olsaydı, onun zindandan farkı olmazdı. Bu yurt, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layık, çok layıktır (ASD II, s. 112).
Bizim yaptıklarımız ne? Üç kuruşluk bir maden için ormanları, topraklarımızı, sularımızı, havamızı öldürmek; birkaç kişiyi mutlu etmek için ormanları yok edip villalar yapmak; Çağımızın ileri tekniklerinden yararlanarak ormanları koruyarak yollar, limanlar yapmak varken; ilkel yöntemlerle doğayı katletmekten ibaret bir çalışma. Bu gidişle çocuklarımıza ve torunlarımıza sadece kayalık, taşlık, çıplak ve çölleşmiş bir yurt bırakmak olacaktır.
NEYE YARAR KİRLİ ÇEVRE?
'Dökülüyor tonlarca pislik ve zehir,
Irmağa, göle, denize oluk oluk.
Tüm canlılar ölüyor, yaşamıyor balık,
Neye yarar böyle deniz, göl ve nehir?
Alamıyor insan rahatça bir nefes,
Gece gündün kentlerin üstü kapkara,
İnsanlık için bu kanayan bir yara,
Neye yarar aynı düşünmezse herkes?
Ormanlar azalıyor, gelmiyor kuşlar,
Kirleniyor her geçen gün kara toprak,
Yetiştiremiyor bir çiçek, bir yaprak,
Neye yarar çorak topraklar ve taşlar?
Kalkınmak için fabrikalar kurulsun,
Atılmasın atıklar oraya buraya,
Alınsın önlem, kıyılmasın doğaya,
Çevre üzerinde önemle durulsun.
İstemiyoruz, gelmesin şöyle bir devre:
Donmuş balık, kuşlar konmuş bir müze.
Korumak çevreyi, önemli bir görevdir bize,
Neye yarar maske taktıran kirli çevre?'(1)
Atatürk'ün belirttiği gibi 'Ormanlar, ülkemizin çok önemli zenginlik kaynağıdır. Tarımla uğraştığımız gibi ormanlarımıza da önem vermeliyiz ( ABE 14, s. 233)'
Gerçi, tarıma da eskisi kadar önem verdiğimizi söyleyemem.
Ormanlar, toprağı korur, yeraltı su kaynaklarını besler, iklimi ılıman yapar, havayı nemli ve serin tutar. Ayrıca orman ürünlerinden gelir elde edilir. Ormanlar çevreye güzellik katar, kuşların sesleri neşe verir. Ormanlar, ozanlara esin verir. Ünlü Türk ozanı Pîr Sultan Abdal der ki:
'Viran bahçelerde bülbül öter mi?'
Bakımsız bahçelerde bırak bülbülü, serçe kuşu bile bulamazsınız. Bülbülün ötmesi için değil, ötmemesi için biz neler yaptık?
'Senelerce önem vermedik,
Umursamadık çevreyi.
Lüks saydık, kravat takmış çöpçü gibi,(*)
Attık çöpleri, boşalttık lağımları,
Gömdük zehir dolu varilleri toprağa,
Kirlettik ırmağı, çayı, dereyi.
Doldu çöplerle, atıklarla
Göllerin, denizlerin dibi.
Uyan yurdumun güzel insanı, artık uyan!
Kirlenen senin çevren, senin dünyan.
Eğer almazsan önlem hemen,
Ölecek havan, toprağın, denizin
Ölecek!
Ne şimdin kalacak, ne de gelecek.'(2)
Üzülerek belirtelim ki gerek yöneticiler, gerek halkımızın büyük çoğunluğu çevreye gereken önemi vermemektedir. Daha çok maddi kazanç ön plana çıkmaktadır. Yok edilen, hastalanan doğanın eski sağlıklı durumuna gelebilmesi için binlerce yıl geçmesi gerekmektedir. Bu durum insanlığın yok olması demektir. Bu yurt, bu dünya bizim değildir, gelecek kuşaklarındır. Gelecek kuşaklara cennet gibi bir yurt bırakmak hepimizin görevidir.
--------------------------
(1-2) Kazım Saymalı
(*) Bir dönemin Turizm Bakanı, 'Çevre konusu bizim için çöpçüye kravat taktırmak gibi lükstür' demişti.